Hani Tehlikeliydi?

Hani Çözecektik? 2017 senesinin başlarında, Antakya kent merkezinde yürüyenleri bir uyarı karşılamaya başladı! PTT Merkez Müdürlüğü tarafından, binayı çevreleyen taş duvarda yaşanan ‘yıkılma’ tehlikesi için asılan bir ‘uyarı’… Altı özenle çizilen uyarı, asıldığı yerden 2 ay sonra kaldırıldı, ama ne çalışma yapıldı ne de önlem alındı! Peki, soralım mı? Tarihler 19.04.2017’i gösterirken yaptığımız habere şu […]

Hani Çözecektik?

2017 senesinin başlarında, Antakya kent merkezinde yürüyenleri bir uyarı karşılamaya başladı! PTT Merkez Müdürlüğü tarafından, binayı çevreleyen taş duvarda yaşanan ‘yıkılma’ tehlikesi için asılan bir ‘uyarı’… Altı özenle çizilen uyarı, asıldığı yerden 2 ay sonra kaldırıldı, ama ne çalışma yapıldı ne de önlem alındı! Peki, soralım mı?

Tarihler 19.04.2017’i gösterirken yaptığımız habere şu şekilde giriş yaptık: “Antakya Cumhuriyet Anıtı’nın olduğu noktada bulunan PTT Merkez Müdürlüğü, yaklaşık 2 ay önce, binası önüne ‘büyükçe’ ve ‘okunur’ şekilde bir afiş astı. Üzerinde, ‘duvarlar yıkım tehlikesi oluşturduğundan, kaldırım kısmen yaya trafiğine kapatılmıştır’ diyen bir bez afiş. Bu bez afiş, duvarları bir boydan diğer boya kapatan ve zincirlerle birbirine bağlanmış olan Büyükşehir logolu dubalarla da desteklendi.” Sonrası mı?
-NE YAPTIK?-
‘Sonrası’ kısmında ne yazık ki hiçbir şey yok! Geçtiğimiz günlerde, ‘yıkılma tehlikesi’ geçirdiği için üzerine uyarı yazılan ve vatandaşın dikkate davet edildiği duvarlara ‘yakın yürünmemesi’ için kullanılan bir kısım dubaların yerlerinden söküldüğü görüldü. Büyükşehir Belediyesi başkanlık binasına bakan kısımda sökülen dubalara karşın, binanın Atatürk Caddesi’ne bakan kısmındaki dubalar ise muhafaza ediliyor. Bu ise “Her iki taraftaki ‘tehlike’ eşiği birbirinden farklı mı?” sorusunu gündeme taşıyor, ama bunu yaparken de gülümsetiyor!
-SORUMLU KİM?-
Elinden tuttuğu çocuğu ile duvar dibinden ilerleyen bir annenin ifadesi de buna dair:
“Haberim yok! Böyle bir durum mu varmış? Ama biz her gün buradan geçiyoruz! Peki, dediğiniz gibiyse durum, niye yapmamışlar? Şehrin kıyısında, arkasında ya da kalabalıklara uzak bir köşesinden bahsetmiyoruz ki… Burası bu şehrin kalbi! Eğer yıkılacak kadar durum kötüyse, beklemek niye? Bugüne kadar bu konuda bir şey yapmadan beklemek niye? En kötüsü de, hiçbir şey yapılmadığı halde, uyarı yok ortalıkta! Bu niye? Madem uyarmışsın bir kurum olarak, bunun takibini yapmak gerekmez mi?”
Vatandaşın sorgusuna biz de katılalım mı? Hatta katılırken şunu soralım… Buradaki asıl sorumlu, uyarı yazısını kurum binası çevresine asan PTT Merkez Müdürlüğü mü, yoksa bu uyarıya kendince ‘güvenlik’ ekleyen, ama ötesine karışmayan Hatay Büyükşehir Belediyesi mi? Belki de tüm bu kurumsal ‘ilgisizliğin’ kontrolünde olması gereken Hatay Valiliği!
-HESAP SORMUYORUZ!-
‘Yıkım tehlikesi’ içeren bez afişi hatırladığını söyleyen bir başka Antakyalının söyledikleri de şöyle:
“Güzel kardeşim, ne bekliyorsunuz? Bak, benim oturduğum sokakta ha bire kazı yapılıyor… Zaten baktığında, yamalı bohça gibi! Birazı asfalt, birazı taş, birazı çukur, birazı da bize kalmış Antakya! Adamlarda ne düzen var ne de disiplin. 17 sene Almanya’da çalıştım, yaşadım. Bir belediye bunu yapacak ve insanlar da tepki göstermeyecek, öyle mi? Asla mümkün değil! O kısım bize ait!
Hayatlarımızın ‘yaşam kalitesi’ her geçen sene aşağıya çekilirken, biz şunu diyoruz sadece… ‘Buna da şükür’! Ama ‘şükür’ diye diye eldekinden de oluyoruz. İşte bunu hiç ama hiç görmüyoruz. Anlayacağınız, bu uyarı da biraz bu hikaye gibi! Adamlar uyarmış, hem de kurumsal bazda! Demiş ki, ‘yıkılabilir’, aman dikkat! Hatta bu uyarıya önlem olsun diye Büyükşehir Belediyesi de bu alanı dubalamış ve duvara yanaşılmasın istemiş! Şimdiki halimiz ise tam Türkiye işi! Zaman geçtikçe iş unutulmuş. Vatandaş ise sorgulamamış. Hayatlarını tehlikeye atan bu alanı es geçmiş. Ve eklemiş… ‘Buna da şükür!’ Allah’tan o duvar ‘dedikleri gibi’ yıkılmamış ya da çökmemiş. Üzücü ama… Aslında harekete geçmeleri için bunun olması gerekiyor! Birilerinin de o yıkılan ya da çöken yerin altında kalıp ya ölmesi ya da yaralanması gerekiyor! İşte o zaman ‘Avrupalı’ oluyoruz, önlem alıyoruz! Ama o zamana kadar ‘burası Türkiye’ kısmı ile idare ediyoruz. Bu da bize fazlasıyla yetiyor. Yetmese, her geçen sene daha da köy-kent halini alan Antakya için bu şehrin insanları ayağa kalkmaz mıydı? Yaşadıkları sorunları biriktire biriktire gidenlerden hesap sormaz mıydı?”
-BİR ŞEHİR HİKAYESİ-
Mimarlık ve şehirciliğin, birbirinden ayrılamayacak iki ana başlık olduğu gerçeğinden yola çıkarsak eğer, Antakya özelinde şehrin yaşadığı ‘kurumsal ilgisizlik’ ve sonucunda oluşan ‘ciddi bakımsızlık’ için konuşmaya başlasak mı, yoksa ‘dünya çöp toplama’ günü etkinliğinde yaptığımız gibi ‘asıl sorunları konuşmak’ yerine slogan mı atsak?
Geçtiğimiz günlerde yaşanan etkinliği, trafiğe kapalı Saray Caddesi’nde uzaktan izlediğini söyleyen bir vatandaş bitirsin bugünü ve neden sorunları çözüme kavuşturamadığımızı netleştirsin…
“Elde poşetler, üzerinde güzel sözler yazan dövizler taşıyan ve gülücükler dağıtan kocaman bir kalabalık ‘temiz bir şehir’ istediklerini söyleyip, vatandaşa da çağrıda bulunmuşlar, ‘yerlere çöp atmayalım’ diye! Yanlış olan ne mi? Bu kent gerçekten de her şeyi ile düzenli işleyen bir coğrafya olsaydı, o çağrıyı yapanların bir diğer çağrısı da bu kenti bu kire ve çöpe teslim eden yerel idarecilere olurdu. Sorsunlar bakalım, yere çöp atanlara ‘bireysel’ bazda ya da çevreyi kirleten işletmelere ‘kurumsal’ bazda şu ana kadar ne kadar ceza kesilmiş? Hiç! Turlarla Avrupa kentlerine gidenler ne derler? ‘Adamların caddeleri tertemiz…’ Peki niye? Sadece orada yaşayanlar temiz olduğu için mi? Hayır! Kent idarecileri ellerindeki kanundan kaynaklı yetkileri sonuna kadar kullanırlar! İşte bundan… Ceza istisnasızdır! Köpeği gezdiren, elinde bir poşet ve faraş dolaştırır! Yere çöp atan ise herkesin takibindedir. Bizde mi? Cevap için etrafınıza bakmanız yeter… O yüzden, ‘temizlik’ dediğimiz şey iki taraflı sorumluluk gerektirir. Vatandaş çöp atmayacak, ama ilgili kurum da takip edip, yetkileri kapsamında ‘ceza’ kısmını devreye sokacak. Aksi halde işimiz slogandan öteye geçmez! İstediğimiz bu mu?” -Tamer Yazar-

Exit mobile version