Her yıl takvimler 6 Şubat’ı her gösterdiğinde, dünya için sıradan bir gün daha başlıyor belki… Ama bizim için 6 Şubat zamanın durduğu ve bir daha asla eskisi gibi akmayacağı kara bir gün olarak tarihte yerini aldı.
Acımız çok büyük. Yine apansız ve derinden geldi ölüm. Kapıları vurmadı, kırdı. Çatıları abanmadan çökertti, duvarları dokunmadan yıktı; altındaki canlardan ve dışarıdaki yakınlarından yükselen sesler, yardım dileyen çığlıklar depremin üçüncü günü de dördüncü günü gelimedi, kimi bölgelere en ufak bir yardım ulaşamadı. Anneler, babalar, kardeşler, eşler, çocuklar, yeğenler, yakın arkadaşlar herkes içi kan ağlayarak birbirini kurtarmaya çalıştı. İnsanlar bilgisayar karşısında, cep telefonu elinde birbirlerini haberdar ederek enkazlar bölgesine vinç, iş makinesi yollamaya çalıştı. Enkaz altında kalan kızının elini saatlerce bırakmayan bir baba… “Gelecektiniz. İmdat istedi, soğuktan donarak öldü yavrum benim. Niye gelmediniz hiç biriniz?” diyen annenin gözyaşları. “Antakya yok, Hatay yok, devlet yok, terk edildik” diyen haykırışlar, bu ülkeyi yöneten ve yönetecek siyasetçinin ne yapması gerektiğini bugüne kadar tüm sağır kulaklara sıcak kurşun gibi döküyordu.
***
Büyük bir acı ve büyük bir doğal afet…. Her şey yerle bir olmuş görünümünde… Yıkıntılar… Çöküntüler… Deprem yine memleketimin Güneydoğu’sunu ve etrafını vurmuştu. Sınır tanımayan bir doğa var. Sınırlar siyasi; doğa ise siyasetin ötesinde öylecene canlı bir şekilde hareket ediyor. Başlarına felaket gelenler, evleri yıkılanlar, altında kalanlar, canlılar ve cansızlar… Sosyal medyadan enkazın altından bir yerlerden haberler geliyor. Yerini belirtenler ve yardıma çağıranlar var.
İkinci gün akşam yayında Habertürk’ün sahadaki görevlisi Mehmet Akif Ersoy anlatıyordu : “Gece karanlığında Hatay’ın en büyük caddesinden geçiyorum. Her yer zifir karanlık. Mezar sessizliği var. Her taraftan yıkılmış binaların enkazından “Bizi duyan yok mu ?” diye sesler geliyordu. ”
Mehmet Akif Ersoy “Açık ve net” şunu söylüyordu : “Burada müdahale edilen enkaz sayısı edilmeyenlere göre çok daha az”dı ikinci günün akşamında.
Bölgeye ülkenin her yanından on binlerce insan gelmişti, her türden yardımlar yağmıştı, devlet de oradaydı, ama bütün bu varlığı insanı kurtarmak için seferber edecek bir “organizasyon becerisi” yoktu. Bu büyük depremle birlikte beceriksizlikleri tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. İstişare, karar alma ve aksiyona geçme konusundaki hatalarının faturasını, muhtemeldir ki kurtarabileceğimiz on binlerce canı enkaz altında bırakmış olarak ödüyoruz.
***
Söylenecek söz belli: Devlet bu değil. Devlet, insanoğlunun geliştirdiği en önemli organizasyondur. Ve devlet insanı yaşatmak içindir. Çünkü söz konusu olan yaşam hakkıdır. Sosyal devlet-eğer olsaydı-yaşama hakkından kasten kimsenin yoksun bırakılamayacağını, yasaların doğal olmayan ölümlere karşı ve hayatı tehlikede olduğunda insanların korunmasını, özetle yaşamın sürdürülmesini güvence altına alır. Bizim ülkemizde ise devletin varlığı yaşamlarımız için bir güvence değil, bir tehdidin vücut bulmuş hali. Bir sosyal devletin ne yapması gerektiğini söyleyenler, uyaranlar “Günü geldiğinde tuttuğumuz defterleri açacağız” diye tehdit ediliyor, “Be ahlaksız, be namussuz, be adi” bile deniliyor.
Demokrasinin iyice yerleştiği ülkelerde devlet ayrı bir şeydir, hükümet ayrı bir şeydir. Hükümete kim gelirse gelsin devletin temel işleyişinde köklü değişiklikler olmaz, olamaz. Örneğin Japonya’da deprem konusunda hükümeti siyasi baskı altına almak için uğraşmaya gerek yoktur. Hükümetin bir eksiği olursa yerden yere vurulmasının önünde bir engel de yoktur. Zaten depremle mücadeleyi devletin tüm kurumları, sistemli şekilde kendiliğinden yaparlar.
Türkiye’de ise, özellikle de tek adam sistemine geçildikten sonra, devlet-hükümet-parti ayrımı tamamen kalktı. Ülkenin tüm kurumları bir tek kişiye bağlandı. O tek kişi, iktidarını sürdürebilmek için seçimde kazanmaya mecbur olduğundan her adımını seçim hesabıyla atıyor. Çünkü devlet de odur, medya da odur, yargı da polis de asker de odur. Yani tüm devlet kurumları ancak ve sadece Erdoğan’ın çıkarına göre hareket ederler. Yanlış olan şey bu ortamda siyaset yapmak değil, partili Cumhurbaşkanlığı propagandası yapmaktır. Seçim hesabı yapmaktır.
***
26 Ekim 2024’te partili Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, deprem bölgesinde konut teslim edildiği törende, Hataylılara, “Kardeşlerimizin tamamına hizmet götürenlerden olduk, bizde ayrımcılık olmaz, ötekileştirme olmaz” diye hitap etti. Bu ve benzeri söylemler her parti genel başkanının, belediye başkanlarının hatta parti üyelerinin tekrarladıkları genel geçer söylemlerdir. Ancak Erdoğan, depremden bir yıl sonra, henüz yaralarını sarmaya çalışan Hatay’da, 6 Şubat depreminde ilk üç gün devletin arama-kurtarma, asker, sağlık, giysi, gıda, çadır yardımlarının gelmediği Hatay’da, yerel seçim öncesi aday tanıtım töreninde bunun tam zıttını söyledi.
Binlerce kişinin doldurduğu spor salonunda önce “İşte bir gerçeği sizlere şu anda söylüyorum” diye salondakileri uyardı, onların dikkatlerini çekti ve “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez, Hatay’a geldi mi? (Salondan yükselen gürültüler arasında “Gelmedi” sesleri zar zor anlaşılıyordu.) Bak şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı, şu anda Hatay’daki mevcut yerel yönetim maalesef, şu deprem olayından sonra ‘bad-el harab-ül Basra’ oldu. Nerede belediye başkanı? Yok” şeklinde gerçeği açıkladı. Ardından CHP’yi eleştirdi, tanıttığı başkan adayı sayesinde Hatay’da yeni bir dönemin kapısını aralayacaklarını anlattı. CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur da, “asrın felaketi” ile ilgili Erdoğan’ın bu açıklamasını, “asrın itirafı” diye niteledi.
Merkezi yönetimin en tepesindeki kişi de olsa depremde “harap olmuş o şehre” yardım göndermemeyi göze alamaz! Ancak böyle bir durum 6 Şubat depremlerinde Hatay’da yaşandı. Bu bağlamda, Erdoğan’ın, “tarihi itiraf”ı da yerinde duruyor! Siyasi tarih yazımına aşina olanlar bilirler ki, bugünlerin tarihini yazacak olanlar Erdoğan’ın bu sözlerine geniş yer vereceklerdir.
6 Șubat’ta kaybettiğimiz tüm canlarıma Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralarımıza acil şifalar, depremzade vatandaşlarımıza sabır ve güç diliyorum.
Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.
Bordeaux, Perşembe 6 Șubat 2025
YORUMLAR