Ne diyelim, canları sağ olsun…
Sadesi, cevizlisi ve hurmalısı… Antakya’da yaşayıp da ‘kömbe’ denen lezzetin bu 3 keyifli halini bilmemek mümkün mü? Peki, Antakya’nın meşhur Kömbe’sine şekil ve desen veren kalıplar kim tarafından ve nasıl yapılıyor, biliyor muyuz? Aslında çok bilmiyoruz! Hatta birçoğumuz, bu kalıplara ekli desenlerin makine yordamıyla yapıldığını düşünüyor. Oysa ki var olan hikaye çok farklı. El emeği göz nuru denen o desenlerin çıkış hikayesine ekli detaylar bildiğimizden çok farklı.
-DEDE MESLEĞİ-
Antakya’nın tarihi Kurtuluş Caddesi’ne birkaç sokak yukarıdan bakan bir noktada, küçük bir dükkanda çalışan bir baba-oğulu ziyaret ettik geçtiğimiz hafta. Eldeki desenlerin ve çıkan kalıpların ev sahipliğinde, hikayeyi bir de ilk elden dinledik. Konuştuğumuz isimlerden biri, bu işin asıl ustası olan, 79 yaşındaki Celal Kadınoğlu. Dededen babaya ve ondan da oğula geçen bu yeteneğin yorgun detayları arasında adımlamaya devam eden Celal Kadınoğlu’nun bu mirası omuzlarına yüklemeye hazırlandığı bir diğer isim ise, oğlu, 42 yaşındaki Şahin Kadınoğlu.
Ara ara sohbetimize katılan biri daha oldu. Onu da unutmayalım! Henüz 10 yaşındaki Arda Cihan Aygül de okuldan boş kaldığı zamanlar bu işi ‘usta’ diye bildiği bu iki isimden öğrenme telaşında, ki bu mesleği severek yaptığını söyleyecek kadar da istekli.
Peki, eldeki yorgun ve yer yer unutulmuş hikayenin asıl kahramanlarına geçelim mi? Onlar anlatsın kendilerini ve elde kalanı, kalabileni…
Bilen bilir, ama bilmeyen da çok fazladır… O yüzden, en baştan hatırlatalım! Kayın ağacının, torna atölyelerinde hazırlanan kalıplara uygun olarak hazırlanmasıyla elde edilen kömbe kalıplarının asıl işi eldedir… Yani, içi oyulmuş ve makinede kesilmiş kalıbı kullanılmaya hazır hale getiren o şekiller, el yordamıyla ve yaratıcılıkla ortaya çıkar. Bazıları hazırlanılmış şekiller ve desenlerdir. Ama 79 yaşındaki Celal Kadınoğlu’nun bugün en büyük yardımcısı konumundaki 42 yaşındaki oğlu Şahin Kadınoğlu tarafından müşteriye özel desenler de çıkartılmıyor değil. Hatta bu hiçbir yerde bulamayacağınız desenler öyle çok tutuluyor ki, başka şehirlerden sırf bu desen zenginliğine yönelik talepler de oluşuyor.
-7 YAŞIMDAYKEN!-
“Bu mesleğe, henüz 7 yaşındayken başladım” diyen Celal Kadınoğlu, 72 senedir sürdürdüğü mesleğin zorluğuna işaret etti. Daha önceleri torna olmadığını ve bugün torna ile yapılan bütün işlerin o zamanlar el yordamıyla yapıldığını ve bunun da mesleği daha da yorucu hale getirdiğini anlatan Kadınoğlu, “Hatırlarım da, Sadık Dayım eskiden elle zurna da yapardı. Bayağı bildiğiniz zurna… O da zamanının meşhur zanaatkarların-dan biriydi. Bugün mü? En çok yaptığımız şeylerden biri kömbe kalıbı. Bunun oyma işi de
-EL YORDAMIYLA-
Makineden içi oyularak çıkan kalıbın asıl yaratıcı safhasında devreye giren isim mi? 72 Senenin yorgunluğunda bugün hala aynı keyifle işini sürdüren babasının izinde giden, Şahin Kadınoğlu. Ona gelen kalıplara bildik desenleri ve modelleri kazandıran Kadınoğlu, çok bilinmeyen desenleri de kömbe kalıplarına uygulamaktan çekinmiyor ve ortaya da, hayran hayran izlenilmesi gereken bir görüntü çıkıyor. O da babası gibi, çocukluğundan (7 yaşından) bu yana bu mesleğin içinde. Gerisini ondan dinleyelim mi?
“Aslında bu işe başlama yaşım 7. Ama ilk tornaya girişim 11-12 yaşlarında oldu. Tabi o zamanlar boy ufak, o yüzden altıma bir sandık koyardım. O dönem ilk yaptığım şey ise topaçtı. Böyle başladı ve hep devam etti. O zamandan bugüne, elimizden geldiğince, Antakya yöresel hayatına dahil ne varsa… Et tokmağından kömbe kalıbına, zeytin tokmağından sandalye ve masaya kadar her şey yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.”
-DESENLER BİZDEN-
“Bugün piyasaya bakıldığında toplamda 4 tane modelimiz varken, ben buradaki çalışmalar içerisinde farklı farklı modeller çıkartmaya başladım ve bu modeller 4’ten 10!a ve 10’dan da 15’e derken, şu an itibariyle 26. modele kadar ulaştık” diye konuşan Şahin Kadınoğlu, şöyle devam etti:
“Bu model sayısı bu kadarla da kalmayacak. Çünkü ne kadar çok model çıkartırsam o kadar iyi. Çünkü bu defa müşteri bir alacakken iki, hatta üç alıyor. Tabi bu durum daha faklı modellere yönelik beklentiyi de arttırıyor.”
-OKUMAYI ÇOK İSTEDİM-
Çok erken yaşlarda başladığı mesleğinden bir daha kopamayan 42 yaşındaki Şahin Kadınoğlu, “Aslında okumayı çok istedim, ama olmadı, kısmet olmadı” derken, yaşadıkları bir sıkıntının altını özenle çizdi:
“Okuyamadım belki ama… Elimdeki bu sanat da çok değerli bir sanat. Hatta o kadar değerli ki, altın değerinde. Yine de ne isterdim biliyor musunuz? Bu altın değerinde olan sanatı öğretebileceğimiz çocuklar olsun, bizdeki bilgiyi onlar taşısın ve onlar da kendilerinden sonrakilere ulaştırsın. Çünkü baktığınızda, Antakya içinde ya 3 tornacı kaldı ya da 4. Hatta şunu da diyebilirim ki, Tür-kiye genelinde şu pasta kalıbını yapan sadece 2 kişi kaldı. Bu iki kişiden biri babam ve benim.”
-DAVET ALMADIK!-
Ankara’dan İzmir’e ve oradan da İstanbul’a uzanan Hatay Günleri’nde neden olmadıklarını da sorduk, hele ki el emeği göz nuru böylesi bir sanatın son temsilcilerinin Antakya çabasında… Onlar da bilmiyor ‘neden’ olmadıklarını ve ‘neden’ çağrılmadıklarını! Peki, söyledikleri mi?
“Katılmıyoruz değil aslında, ki ‘davet edilmiyoruz’ desek daha doğru olacak. Gönül isterdi, böyle olmasın, biz de bu tanıtım ayağında olalım, bu ahşap oymacılık sanatı da biz de fark edilelim. Ama istemekle de olmuyor! Düşünün ki, nesli tükenen bir mesleğin temsilcileriyiz ve bu kömbe kalıplarını Türkiye’de bu şekilde yapan iki kişiden de biriyiz. Öyle ki, bunları Antakya’dan birçok şehre gönderiyoruz, ama bu şehirde bu kalıplara el yordamıyla verdiğimiz modeller de desenler de bilinmiyor. Keşke İŞKUR da buna bir el atsa. Üreteceğimiz ekstra yerler olsa bu işi öğretebileceğimiz yeni yeni insanlar olsa… İyi olmaz mıydı? İnanın, bize böyle bir talep gelse, babam da ben de her türlü desteği vermeye hazırız. Biz asıl bunu istiyoruz. Bu iş, son ustaları ile bir son bulmasın istiyoruz. Devam etsin ve bu kentin değeri olarak nesilden nesile paylaşılsın istiyoruz.”
-HAVUÇLAR TORNAYA!-
Bu yorucu işin detayları arasında bunca adım atmışken, konuyu, herkesi biraz gülümse-tecek bir başlıkla bitirelim istedik, ki Şahin Kadınoğlu’nun dediğine ve anlattığına göre, her kış döneminde onlara gelen ek bir ‘iş’ oluyormuş. Ama bu iş öyle bildiğimiz ‘ahşap’ işi değil… Konumuz mu? Yemek!
Gerisini Şahin Kadınoğlu anlatsın…
“Kendi işimizin haricinde yaptığımız bir iş daha var. Bildiğimiz siyah havuç var ya, işte o havucu her kış döneminde ev hanımları bize getirir ve biz de o havuçların içlerini deler, ardından o haliyle hanımlara geri veririz. Bilir misiniz bilmiyorum ama, bu havuçlar dolma oluyor. El yordamıyla bunların içini delmek zor, hatta mümkün değil. O yüzden bize getirirler, biz de bu havuçların içlerini doldurulabilir hale getiririz. Hatta sadece ev kadınları da değil. Bir işletme de bu havuçtan her sene, ama yüklü miktarda getirir. Yüklü derken, 100 kiloya yakın bir havuçtan bahsediyorum. Ama aralıklı olarak, haftada bir ya da iki defa olur bu. Galiba bunları İstanbul’a gönderiyorlar. Ama dolması da çok güzel olur. Tavsiye ederim.”
-Tamer Yazar