Hatay’daki sosyal medya sayfalarına;

Deprem sonrası etik bulmadığım konular üzerine eleştirimdir. Antakya’nın yıkımını ve kaybettiklerini, üzerine dramatik müzikler serpiştirip sunduğunuz o “etkileşim seansları” ne zaman son bulacak? Siyasete hiç bulaşmadan, yalnızca şehrin yükselen beton kulelerini çekmekle yetiniyorsunuz. Peki ya o kulelerin gölgesinde kalan arka mahalleler? Binalar yükselirken toza, dumana boğulan insanlar neden sizin kadrajınıza girmiyor? Bir yandan bu şehrin […]

Deprem sonrası etik bulmadığım konular üzerine eleştirimdir.

Antakya’nın yıkımını ve kaybettiklerini, üzerine dramatik müzikler serpiştirip sunduğunuz o “etkileşim seansları” ne zaman son bulacak? Siyasete hiç bulaşmadan, yalnızca şehrin yükselen beton kulelerini çekmekle yetiniyorsunuz. Peki ya o kulelerin gölgesinde kalan arka mahalleler? Binalar yükselirken toza, dumana boğulan insanlar neden sizin kadrajınıza girmiyor?

Bir yandan bu şehrin yaralarını istismar edip duygu sömürüsüyle kendinizi büyütecek, diğer yandan aynı şehrin acılarını ve sorunlarını görmezden geleceksiniz, öyle mi? Bu tavır, düpedüz rezalet. Evet, tercih meselesi. Belki de haklısınız; çünkü bu yolla daha fazla görünür oluyorsunuz. Peki, ya vicdan? O, nerede saklı?

Sorun aslında sizin yaptıklarınız değil, yaptıklarınıza alkış tutan o kitle. İşte en acı gerçek bu! Siz farkında olmadan, farkındalığın temeline dinamit koyuyorsunuz. Şehir dışındaki insanlar, herkesi sizin gibi “deprem primcisi” saydıkları için yardımlarını çekiyor artık.

Ama biliniz ki, herkesin yükü kendi vicdanında taşınır. Eğer hala rahatsanız, buyurun devam edin.

Exit mobile version