“Hatay’ı Keşfet” Diyoruz!

Ama hiç birimiz konuşmuyoruz! Geçtiğimiz günlerde, eski Roma Köprüsü’nün olduğu kısımdan (kirin ve çöpün içinde) vinç yardımıyla toplanan binlerce yıllık kalıntılar, kurumsal sessizlik yeminine son dahil edilenler! Onlar için de resmi bir açıklama gelmedi, ne oldukları ise hiç bilinmedi! Peki, kent turizmini ‘gizlilik’ ve ‘sessizlik’ içinde yönetenlerle bir yerlere gelebileceğimizi mi düşünüyoruz? Sık sık tekrar […]

Ama hiç birimiz konuşmuyoruz!

Geçtiğimiz günlerde, eski Roma Köprüsü’nün olduğu kısımdan (kirin ve çöpün içinde) vinç yardımıyla toplanan binlerce yıllık kalıntılar, kurumsal sessizlik yeminine son dahil edilenler! Onlar için de resmi bir açıklama gelmedi, ne oldukları ise hiç bilinmedi! Peki, kent turizmini ‘gizlilik’ ve ‘sessizlik’ içinde yönetenlerle bir yerlere gelebileceğimizi mi düşünüyoruz?

Sık sık tekrar ettiğimiz bir şeydir… “Dünyanın en değerli tarihi ve kültürel emanetlerinin olduğu bir coğrafyadayız” diye! Peki, bu şansı ‘tanıtım’ ve ‘reklam’ noktasında ne kadar kullandığımızı sorguladık mı hiç? Aslında var olanları, ulusal ya da uluslararası, bu kenti dışarıya anlatmakta ne derece kullanıyoruz, sanırız bu kısım da oldukça tartışmalı! Doğru mu? Defne Uğur Mumcu Alanı’ndan ‘büyük bir gizlilikle’ çıkartılan ve haklarında tek kelime bile konuşulmayan onlarca mozaik ve bir o kadar mimari kalıntı da buna dair! Geçtiğimiz günlerde, eski Roma Köprüsü’nün olduğu kısımdan vinç yardımıyla toplanan binlerce yıllık kalıntılar da bu kurumsal sessizlik yeminine dahil edilenler! Onlar için de bir açıklama gelmedi, ne oldukları hiç bilinmedi! Ve bizler, bu kentin turizmini bu şekilde yönetenlerle bir yerlere gelebileceğimizi mi düşünüyoruz?
Buna cevap vermek çok zor, ama… Bahsettiğimiz konuya ve ortaya koyduğumuz şikayetlere bir başka profesyonel görüş ekleyelim istedik ve o görüş, Hitit Kralı 2. Şuppiluliuma olsun dedik. Konuyu, ‘tanıtım’ ve ‘reklam’ başlıklarında ele alan isim, uzun yıllar Hürriyet Gazetesi’nde yazan, Fikret Ercan. Hürriyet Gazetesi’nden ayrılmadan önceki döneme ait bir yazısında bu önemli buluntuya işaret eden ve ‘NİYE’ diye soran Ercan’ın kelimelerine geçelim mi? İşte o ifadeler…
-BULDUK AMA!-
“4 yıl önce ilk fotoğrafını gördüğümde çok sevmiştim onu. Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’ndeki Tell Tayinat höyüğünde yapılan kazılarda bulunmuştu. O iri gözleriyle şaşkın şaşkın bakıyordu. 3 bin yıl öncesinden geliyordu. Yüzyıllardır kaldığı toprağın altından sapasağlam çıkmıştı. Orijinali 1.5 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 1.5 ton ağırlığında olan heykel, Geç Hitit Döneminde hüküm süren Kral II. Şuppiluliuma’ya aitti. Çünkü heykelin sırtında künyesi yazıyordu. Sakallı, bukleli saçlı, kollarında bileklikleri olan Şuppiluliuma Heykeli’nin bir elinde mızrak, bir elinde başak vardı. Bazalt taşından yapılmış heykelin gözleri kireç taşından yapılmış. Kral Şuppiluliuma öyle sıradan biri değil, döneminin en güçlü krallarından biri. Anadolu’yu açlıktan kurtaran bir kral.
O dönemde Hitit imparatorluğu’nda kıtlık yaşanıyormuş. Mısır’ın yeni firavunu, başkent Hattuşaş’a bol miktarda tahıl göndermek istemiş. Hititler, 450 ton tahılın taşınması için gemilerini hazırlamış. Akdeniz’in kuzeyindeki korsanlar tahıl sevkıyatı için tehdit oluşturmuş. Ancak çıkan savaşı Hititler kazanmış ve Anadolu’da kıtlık önlenmiş. İşte bu kral öyle bir kral. Şuppiluliuma, bütün görevlerini başarıyla yapmış ve yıllar sonra kalkmış gelmiş Hatay’a. Peki biz ona hak ettiği değeri vermiş miyiz? Bir defa arkeolojik açıdan son yılların en heyecanlı keşfi.”
-SINIFTA KALDIK!-
Böylesi bir buluntunun kent turizmi adına yaratabileceği sinerjiye işaret eden Fikret Ercan, yazısında oldukça net ifadelerle, ‘tanıtım işinde nasıl olup da her zaman sınıfta kaldığımızı’ da resimlemiş! İşte o kelimeler…
“O, dünyada heyecan yaratmış, ama sadece bilim çevrelerinde kalmış. Tabii Ertuğrul Günay, Kültür Bakanlığı sırasında elinden gelen ilgiyi göstermiş, ama dünya kamuoyuna yeterince anlatılamamış. Bırakın dünyayı, Türk kamuoyunun bile yeterince tanıdığını zannetmiyorum. Fotoğrafını alıp sokakta anket yapsak, tanıyan çıkacağını zannetmiyorum. Zaten bu tanıtım işinde hep SINIFTA KALIYORUZ. Elimizdeki değerleri sunmayı ve satmayı BİLMİYORUZ. Aslında haksızlık yapmamak lazım… Hatay’da dünyanın en büyük mozaik müzelerinden biri açılmış ve Kral Şuppiluliuma baş köşeye konmuş. Hepsi bu kadar!”
-AMERİKA OLSAYDI!-
Peki, bu önemli arkeolojik buluş Amerika’da gerçekleşseydi, onlar ne yapardı? Ercan, tam da bu noktada aynayı elimize tutuşturmuş ve bizlerin yapamadığını ‘başkaları nasıl yapar’ kısmında oldukça keskin hatlarla şu resmi çizmiş…
“Söylemek istediğim bu değil… Hatay halkının, yaşadığı toprakların 3 bin yıl önceki kralıyla hiçbir bağı yok. Müzede bir taş olarak duruyor. Önce Hataylıların onu sevmesi ve onunla bağ kurması gerekli. Koskoca şehirde, bu sevimli krala ait bir sembol göremedim. Bu heykel Amerika’da bulunsaydı neler olurdu? İsterseniz ona bakalım. Önce heykelin bulunma şekli ve kralın yaşamıyla ilgili bir Hollywood senaryosu hazırlanır ve dünya medyası ayağa kaldırılır. Haftalarca internette, yazılı basında ve televizyonlarda köpürtülür. Ve gelsin ticari tarafı. O bölgede Hitit ve kral temalı oteller, lokantalar gazinolar açılır. O kente turlar düzenlenir ve sabah akşam kralla yatıp kalkması sağlanır. Gelen bütün ziyaretçiler de oradan aldıkları tişört, çanta, anahtarlık gibi hediyeliklerle elleri kolları dolu döner. Antakya’da Uzun Çarşı’yı dolaşırken tezgahlara dikkatlice baktım, bir tişört, bir şapka bulurum umuduyla. Ama Şuppiluliuma başka bir ülkede bulunmuş gibi. Onların dünyasına girememiş bile. Çarşıda Mickey Mouse ve Londra-Paris tişörtleri satılırken Kral Şuppiluliuma, müzede hayret dolu gözlerle bakmaya devam ediyor…” -Tamer Yazar-

Exit mobile version