Röportaj/Tamer Yazar
Turizm Kalkınma Stratejimiz yok!
“Hatay gastronomisinin gerçekten büyük sorunları var. Bu sorunları ortadan kaldırmazsak, gelecekte ‘Gastronomi’ diyemeyeceğimiz bir durumla karşı karşıya kalabiliriz” diyen Hatay Turizm Derneği Başkanı Hakan Boyacı, daha çok ürünün coğrafi işaretinin alınması gerektiğine işaret etti, “Yeni Ustalar, Şefler ve Aşçılar, doğru bilgi ve reçetelerle yetişemiyor” tespitinde durdu.
Açılışı geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Adalı Konağı ve eski Meclis Binası ile beraber, Antakya merkeze renk ve hareketlilik katan kent yönetimi noktasında durup biraz turizm konuşalım bugün ve ‘ne yaptık, ne yapıyoruz’ muhasebesinde “ne kadar kardayız ve zarar da ne boyutta”, buna biraz yakından bakalım.
Bugünkü sayfamızın konuğu, Hatay Turizm Derneği Başkanı Hakan Boyacı.
O zaman ilk sorumuz gelsin ve sohbetimize başlayalım…
Hatay Turizm Derneği’nde ikinci dönem başkanlık için yeniden görevdesiniz. İlk döneminizi farklı kılacak bir yol haritanız var mı?
Gerçekten de büyük bir yol haritamız ve projelerimiz var. 1.Dönem hazırladığımız projelerimize yenilerini ekledik. Herkesin bildiği gibi, 2020-2021 yılı, turizmde tüm dünyada ölü bir yıl oldu. Her yerde hayat durdu, eğitimler durdu, yatırımlar ve projeler durdu. Buna rağmen, Hatay Turizm Derneği olarak, arkadaşlarımızın desteğiyle birçok çalışmayı hayata geçirmek için var gücümüzle çalıştık. Elbette STK’lar icra mercii değil. Tüm yetkiler, Devletimizde ve Belediyelerimizde. Bizler, projelerle yol gösterici, bazen de yanlışın karşısında kamu menfaati doğrultusunda eleştirel olabiliyoruz. Kamu yararına çalışan ve projeler üreten derneklere, kurumlarımızın desteği çok önemli. Bu anlamda, önümüzdeki dönemde ilgili kurumlarla daha yakın bir çalışma planlamaktayız.
Geçtiğimiz günlerde katıldığınız bir televizyon programında, eskilerin mutfaklarında pişen yemeklerle, kent içindeki restoranlarda pişen yöresel kimlikli tatların tarif farkından dolayı çok ciddi bir şekilde değiştiğine vurgu yaptınız. Hatta dünün tarif sahiplerinin bugün bu restoranlara gittiklerinde ciddi bir memnuniyetsizlikle de geri döneceğine işaret ettiniz. Tarifi, yemekleri, lezzet yelpazesi bu kadar geniş ve zengin bir kentte, buna dair sorun nerede peki?
Hatay gastronomisinin gerçekten büyük sorunları var. Bu sorunları ortadan kaldırmazsak, gelecekte ‘Gastronomi’ diyemeyeceğimiz bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. Evet, evlerimizde pişen yemeklerin lezzetini her geçen gün restoranlarda görmemeye başladık. Bunun birçok nedeni var. 1. Neden; Yeni Ustaların, Şeflerin, Aşçıların, doğru bilgiler ve reçetelerle yetişemiyor olması. 2. Sorun; Yeni açılan işletmelerimizin, lezzet ve gastronomi değerlerinden çok, karlılık üzerine bir strateji benimsiyor olmaları. 3. Sorun; Teknoloji çağındayız ve daha çok ürünümüzün coğrafi işaretini almamız gerekiyor. Türkiye’de ve dünyada, sahip olduğumuz tescilli gastronomi ürünlerimizin daha çok tanıtımını yapmalıyız. 4. Sorun; Devlet olarak, Hatay Gastronomisinin yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması için ilçelerimizde ve köylerimizde annelerimizin, ninelerimizin kaybolmaya yüz tutmuş yemeklerini, saha araştırmaları yaparak, reçeteleriyle kayıt altına almalıyız. Hatay’ın Gastronomi Duayenleri ve Şeflerinden oluşan bir komisyonla, restoranlarda çalışan şeflere üst düzey lezzet eğitimleri vermeliyiz. İşletmelerimizin Şef, Aşçı ve kalifiye personel ihtiyaçlarını karşılayacak eğitim programları düzenlemeliyiz. Restoranlarımıza hijyen ve sunum eğitimleri vermeliyiz. Ünlü Gurme Şeflerin programlarında, sosyal medyada, ulusal ve uluslararası basında devamlı gündemde olmalıyız. Ünlü fenomen ve youtuber isimlerle tanıtım çalışmalarına ağırlık vermeliyiz.
DOĞAKA’nın, 2023 başlığında hazırlamış olduğu bir Turizm Eylem Planı’ndan bahsettiniz konuşmanızda ama… Beklendiği gibi uygulanmadığını da! Resmi kurumsal bir ‘NE YAPILMALI!’ listesinin ha bire rafa kalkma sebebi nedir?
Bizce Hatay’ın en büyük sorunu, eldekilerin değerini bilememek ve bir “Turizm Kalkınma Stratejimizin” olmaması. “Nedir bu strateji” diye sorduğumuzda… “Bir şehrin altyapısının, üstyapısının, eğitim ve tanıtım çalışmalarının bir bütünlük halinde yapılması” diyebiliriz. Burada en önemli olan, “Kısa- Orta- ve Uzun” vade planları ortaya koymaktır. Kurumlar arasındaki eşgüdüm ve senkron, stratejide 1. derecede rol
DOĞAKA tarafından “Turizm Stratejisi ve Eylem Planı” yapıldı ve ortaya kondu. Kurumların tek yapması gereken, bu eylem planına sadık kalması. DOĞAKA Genel Sekreterimiz ve ekibi, gerçekten büyük bir özveri ve bilimsel yöntemlerle çalışıyor. Kendilerine, Hatay Turizmi adına teşekkür ediyoruz. Düşünün, her kurumun görevi ayrı. Biri yolu yapacak, bir kurum ören yerini restore edecek, bir kurum tanıtım yapacak, başka bir kurum temizliğini takip edecek, başka bir kurum güvenliği ile ilgili çalışacak, başka bir kurum ise eğitim çalışmalarına yön verecek. İşte bu noktada bir “Hatay Turizm Platformu” kurularak ve tüm paydaşların da bir masa etrafında toplanarak, her yıl turizm sezonu öncesinde “projeler ve sorunların çözümünde” Hatay menfaatine çalışmaları artık elzem bir durum oluşturuyor.
Bilinmelidir ki, kurumların kendi yetki alanında yapılan işler başarılı bile olsa, bu, bir turistin memnuniyeti açısından yeterli olmuyor. Turizm, bir bütündür ve küçücük bir sorun bile tüm çalışmalara gölge düşürebilir. Gene bir örnek verecek olursak… Bir yeri restore ettiniz, ki orada dünyanın en önemli eserleri var. Turist geldi ama… Yol yok, su yok, WC yok, ulaşım hattı yok, güvenlik planlanmamış, yemek yiyeceği bir altyapı yok, yönlendirme tabelaları yok gibi! Dünyanın en önemli değeri bile olsa, turist, kötü duygularla ayrılacak ve gelmek isteyenler üzerinde de olumsuz bir referans olacak.
Turizm noktasında kurumlar arası çekişmeden bahsedip duruyoruz! Sanırım bu, hiç bitmeyen de asıl sorunumuz! Sahne ve mikrofon kavgamızın biteceği bir dönemin beklentisi güzel de… Merakımız, o sahnede, o sahneyi bu kadar cazip kılan, bizim bilmediğimiz ne var?
Bilindiği üzere, Türk Toplumunda sahneler, her 10 bireyden birinin hayalidir. Liyakat olmadan, eğitim olmadan, projesi ve yönetim kabiliyeti olmadan, sadece koltuk sevdasına, egosal tatmin için bir yerlere geliniyor. Sonuç da elbette vahim oluyor. Bence, yönetici kriterlerimizi sorgulamamamız ve her aday için Swot analiz yöntemi ile reel bir puanlama yapmamız gerekiyor. Sadece tanıdık, “Bizden” mantığı ile değil, başarılı ve idealist insanları görevlere getirmeliyiz. Yönetimlere, bir bayrak yarışı şeklinde bakmak gerekiyor. Bilinmelidir ki, isterse bir şehri 5 insan kurtarabilir. Tıpkı, Altınözü ilçemizde olduğu gibi!
İdealist Kaymakam ve Belediye Başkanının uyumlu çalışmasıyla, Türkiye’nin turizm destinasyonlarında biri olma yolunda gidiyor. Altınözü ilçemizin değerli Kaymakamı, Belediye Başkanı ve destekleyenlerini her zaman kocaman tebrik etmek gerekiyor.
Senkron halinde çalışmak da çok önemli. Vakti geldiğinde yeni insanlara yol açmak ise bulunulan makamın erdemi olmalı. Kuru gürültüden kaçınıp, icraat temelli çalışmalar yapılmalı. Güzel bir atasözünün ifade ettiği gibi… “Yerinde sayanlar, koşanlardan çok ses çıkarabilir!”
Başarıya giden yolda mütevazi olmak gerekiyor. Olmayan işlerle, başarıya ulaştığı belgelenmeyen projelerle ve çalışmalarla, algıya yönelik reklam yapmanın da büyük dejenerasyon olduğunu düşünüyorum.
Kent turizmi adına çok sık tekrar ettiğiniz bir şey var, “BİZ olamıyoruz” bağlamında! Biraz özeleştiri yapalım mı? Hatay Turizm Derneği seçimleri sırasında, rakibiniz de sizi çok sert eleştirmiş, suçlamalar yöneltmişti. Sizdeki o BİZ eksiği neydi, diye sorsam?
Tek bizim Derneğimiz değil, tüm STK’larda elbette ki farklı görüşler olacaktır. Seçimli genel kurullarda demokrasiye inanmamız gerekiyor. Galip geleni nezaket içerisinde tebrik edip, yanında olmak, geçmişte bulunduğumuz makamların bir gereğidir. Geçmiş dönem üzüntülerimizle, “çamur at izi kalsın” politikalarıyla değil, genel kurullara gelerek, tüm üyelerimizle istişarelerle eksiler-artılar şeklinde görüş
Rahmetli Arkeolog Faruk Kılınç dostumun, abimin dediği gibi… Tıpkı 2000 yıl öncesinde yazıtlarda okuduğumuzda olduğu gibi… Belki de genetik kodlarımızda var, kim bilir! Ama mücadele edildiğinde, biz olmanın gerçekleşmesi elbette mümkün ve kaçınılmazdır.
EXPO için, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Hikmet Çinçin’in son dönem kamuoyuna yansıyan sert eleştirileri var, hatta harcanan paranın boşa gittiğine dair suçlamalar da içeriyor bu eleştiriler. Siz ise EXPO’yu, Hatay’ın geleceği adına ÖNEMLİ bir başlık olarak sunuyorsunuz. Biraz önce “BİZ” kavramından bahsettik, ki o kısma yeniden dönersek eğer… Bu konudaki BİZ’de neden bu kadar uç algılamalar söz konusu? Kurumsal inandırıcılık mı, buradaki sorun? Yoksa ‘öncelik listeleri’ mi farklı?
Tabi ki, tüm kurumların ve Başkanlarımızın görüşleri kendilerini bağlayan bir durumdur. Bunun üzerine açıklama yapmak bizce doğru değil. Turizm penceresinden baktığımızda; Bu konuda yapıcı olunabilmesi, sürecin doğru yönlendirilmesi, Hatay’a gelecek misafirlerin mutsuz dönmemesi, başarılı bir organizasyon gerçekleşmesi için birçok kez açıklamalarda ve analizlerde bulunduk. Ancak EXPO, çok kıymetli bir organizasyon.
Bu organizasyonu Hatay’a kazandıran Sayın Lütfü Savaş’a ve Belediye personelimize minnettarız. Lakin süreç yönetimi aşamasında bir komitesi olmalıydı. Tüm paydaşlar ile birlikte bu maça hazırlanmak gerekliydi. Açıkçası, turizmle ilgili hedefi olan bir organizasyonda sadece 2 Fuar alanına değil, tüm şehre yayılan bir planlamaya ihtiyaç duyulmaktadır. İstanbul’dan Hatay’a gelecek bir turist sadece EXPO alanı için gelmeyecektir. Gelme planı yaparken; Müze, Habib-i Neccar Camii, St. Pierre Kilisesi, Samandağ, İskenderun, Arsuz, Defne Harbiye, Antakya sokakları, Gastronomi lezzetleri, el sanatları, Uzun Çarşı gibi tüm turizm değerlerini yaşamak isteyecektir. İşte bütüncül planlamanın önemi de burada ortaya çıkıyor. Gelen turistlerin memnun ayrılması, bir alanla sınırlı değildir. Bu memnuniyet, turizme katkı açısından çok değerlidir ve algıda bütündür.
Başkanlık döneminize kadar, Antakya’da çekilen diziler noktasında, geçmiş dönem başkanlar nezdinde “geleneksel muhalif çizgisi olan” bir Dernek olarak dikkat çektiniz. Usta oyuncu Uğur Yücel’in başrolünde oynadığı, yönetmenliğini de gerçekleştirdiği, çekimleri Adana ve Antakya’da gerçekleşen “Nefes Nefese” adlı dizi bunlardan biriydi. Sanırım, eski yönetim aksine, diziler ve Antakya ilişkisinde farklı düşünen bir yönetim işbaşında! Öyle mi?
Dizilerin ve sinema filmlerinin bir şehre gelmesinin çok çok önemli olduğuna inanıyoruz. Hem şehre ekonomik bir katma değer oluşturmakta, hem de tanıtım açısından büyük fırsatlar yaratmaktadır. Dizi ve sinema filmleri büyük ölçüde hayal ürünü kurgusal çalışmalardır. Bir belgesel değildir. Yani içerisinde; aşk, suç, dram, terör, savaş, komedi, suç içeren, birçok yaşamdan konuyu barındırabilir. Fazla aceleci tepkiler vermemeliyiz.
Gökhan Alkan ve Yağmur Tanrısevsin yanı sıra, usta oyuncular Şenay Gürler ve Mahir Günşiray ile de dikkat çeken bir dizi, Kalp Yarası. Dizi oyuncularını, kentin farklı alanlarında kullanmak bir strateji olabilir mi? Bu konuda bir açılım gerçekleştirilebilir mi, kent yönetimi adına?
Kalp Yarası dizisinin, en başında Hatay’da çekilmesi aşamasında, Efem Ajans ve Abdullah Bulut Menajerlik firması ile büyük çaba harcadık. Kesinlikle, kurumlarımızın daha çok destek vermesi çok önemli. Dediğiniz gibi; mekanlarımızın, lezzetlerimizin, müzemizin ve kültürümüzün doğru tanıtılması, bizler ve Hatay turizmi açısından büyük bir fırsat.
Son olarak… Bakanlık menşeli Türkiye’nin Coğrafi İşaretleri Haritası’nda, Hatay 10, Gaziantep ise 63 tescilli ürünle yer alıyor. Turizm ve Gastronomide rekabet ettiğimiz Antep’in bu hızı ve bizdeki performans için ne söylemek istersiniz? “Bu konuda yavaşız” eleştirisine katılıyor musunuz?
Bizde, Coğrafi İşaretler konusunda sadece Antakya Ticaret ve Sanayi Odamızın çaba gösterdiğini görüyoruz. Kendilerine minnettarız. Antep, tüm kurumlarıyla beraber maça çıkıyor. Çok planlı, stratejik, rasyonel bir çalışma içindeler. Bizde, Antep’in 100 katı var, ama kısır çekişmelerden üretmeye zaman kalmıyor.
Gene son cümlemiz ve kelimemiz, belki çözüme dair anahtar kelime olur… BEN değil BİZ! Hatay’ın geleceği ve refahı için, gelecek nesillere anıtsal bir miras bırakmak için, bu şehri sadece lafta değil gerçekten sevdiğimizi gösterebilmek için, umutların tekrar yeşerebilmesi için “BİZ”, “BİZ”, “BİZ”…
Teşekkürler