Hatay’da depremin ardından çevresel yıkım hız kesmeden sürüyor. Sayısı 90’ı geçen beton santrali, halkı soluksuz bırakıyor. Asbest, toz emisyonu ve patlayıcı kullanımı nedeniyle bölgede yaşam hakkı tehlikeye atılıyor. Yurttaşlar “ÇED gerekli değildir” kararlarına isyan ediyor.
Hatay’da beton santrali sayısı neden artıyor?
Depremin ardından hızla artan beton üretimi, Hatay’da doğrudan halk sağlığını tehdit ediyor. Antakya, Samandağ, Defne, Arsuz, Kırıkhan ve İskenderun gibi merkezlerde, yüzlerce hektarlık alan taş ocağı ve moloz döküm sahası haline getirilmiş durumda. Bu alanlarda kurulan beton santralleri, hem doğaya hem de insan hayatına zarar veriyor. En dikkat çeken konu ise valilik tarafından bu projeler için ardı ardına verilen “ÇED gerekli değildir” kararları.
“Deprem sonrası plansızlık, Hatay’ı kimyasal cehenneme çevirdi”
Depremin hemen ardından başlatılan enkaz kaldırma çalışmaları, yeterli planlama ve denetim olmadan yürütüldü. Asbest içeren yapı malzemeleri ayrıştırılmadan yıkıldı, sulama yapılmadan toz bulutları arasında taşındı ve gelişi güzel döküm alanlarına boşaltıldı.
Bu ihmaller sonucunda asbest lifleri, silika, kurşun, cıva ve benzeri zehirli maddeler atmosfere karıştı. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve tarım işçileri bu toz bulutlarına doğrudan maruz kaldı. Uzmanlara göre, Hatay’daki hava kalitesi, bazı dönemlerde güvenli sınırın dört katına ulaştı.
“Taş ve mermer ocaklarıyla yeni bir yıkım dalgası geliyor”
Henüz deprem travması tam olarak atlatılmamışken, Hatay’da 2.555 hektarlık alan taş ve mermer ocaklarına açıldı. Antakya, İskenderun, Yayladağı, Belen ve Hassa gibi ilçelerdeki bu yeni projeler, doğrudan orman, tarım ve mera arazilerini tehdit ediyor.
Bu ocaklar sayesinde beton santrallerine hammadde sağlanması planlanıyor. Ancak yıllık 146 milyon ton taş çıkarılması, 31 milyon kilogram patlayıcı kullanılması ve yaklaşık 25 milyon kilogram toz yayılması bekleniyor. Tüm bu faaliyetler, yerleşim alanlarına yalnızca 50 ila 500 metre mesafede gerçekleşecek.
“ÇED kararları, halkın yaşam hakkını hiçe sayıyor”
Verilen “ÇED gerekli değildir” kararları, sadece çevreyi değil, insan hayatını da yok sayıyor. Bu kararlar; Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Yönetmeliği, Tozla Mücadele Yönetmeliği ve Atık Yönetimi Yönetmeliği gibi mevzuatlara açıkça aykırı. Ancak hukuki zorunluluklara rağmen projeler bir bir hayata geçiriliyor.
Antakya Toplumcu Halk Gazetesi’nin ulaştığı verilere göre, Hatay genelindeki beton santrali sayısı 90’ı geçmiş durumda. Bu sayı, barınma ihtiyacını karşılamaktan çok daha büyük bir üretim kapasitesine işaret ediyor. Halka göre, bu üretimin kimin çıkarına yapıldığı hâlâ belirsiz.
“Anayasa ihlal ediliyor, halk cevap bekliyor”
Anayasa’nın 56. maddesi, herkesin sağlıklı çevrede yaşama hakkını güvence altına alıyor. Devlete ise çevreyi koruma ve kirlenmeyi önleme görevi yüklüyor. Ancak Hatay’da yaşananlar, bu sorumlulukların yok sayıldığını ortaya koyuyor. Patlatmaların tetiklediği travmalar, üzerine binen asbest riski ve kimyasal kirlilik, halkı yaşamla ölüm arasında bırakıyor.
“Halk kararlı: Beton değil, yaşam istiyoruz”
Başta Samandağ ve İskenderun olmak üzere birçok ilçede halk, beton santrallerine karşı eylemler düzenliyor. Samandağ Belediyesi’nin verdiği ruhsat kararı, büyük tepki topladı. Çevre gönüllüsü Mevlüt Oruç, santrale “kanser ruhsatı” verildiğini belirterek, hukuki mücadele başlatacaklarını duyurdu.
“Başka yolu yok, bu santrali durduracağız” diyen yurttaşlar, belediye ve kamu kurumlarından şeffaf bir açıklama talep ediyor. Hatay’da insanlar sadece barınma değil, temiz hava ve sağlıklı yaşam hakkı istiyor. Ve bu mücadelede geri adım atmaya da niyetleri yok.