Astana mutabakatı ile çatışmasız alan haline getirilen şehir, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek isteyen tüm muhalif grupların adeta son kale olarak çekildiği yer haline geldi. Bu küçük Suriye kentini Hatay için gündemde tutan kısmı ise, biriktirdiği çaresiz sivillerin ulaştığı büyük kalabalık!
Birleşmiş Milletler ve Türk Kızılayı başta olmak üzere, Hatay üzerinden ilerleyen yardım tırlarının son yıllardaki tek adresi konumunda… Türkiye, Rusya ve İran arasında devam eden diplomatik görüşmelerin ise en önemli başlığı halinde… Bahse konu Suriye kenti, İdlib, 8 yıldır devam eden Suriye iç savaşı ve bölgedeki güç mücadelesinin sonucunu belirleyebilecek bir konumda olduğu için, aslında son derece kritik bir şehir. Zira Astana Mutabakatı ile çatışmasız bir alan haline getirilen kent, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek isteyen tüm muhalif grupların, radikal
-GÖÇ DALGASI-
Olası bir askeri operasyon sırasında zarar görmesi muhtemel çok sayıda sivil yanı sıra, bir kez daha ciddi göç dalgalarının meydana gelmesi söz konusu, ki bu da en başta Türkiye’yi, sınırın hemen yanı başındaki Hatay’ı endişelendiriyor. Peki, kim ne istiyor?
Rusya ve Esad Yönetimi, Astana’daki mutabakatın teröristleri kapsamadığına ilişkin maddeyi kullanarak, İdlib’e askeri operasyon yapmak ve ‘teröristleri temizlemek’ motivasyonu altında, bölgeyi tamamen kontrol altına almak istiyor. İran da aynı şekilde, bölgedeki Şii gücünü ve etkisini sürdürmek ve Batı’dan gelecek tehditlere karşı, Suriye’nin tampon ve müttefik ülke görevi görmesini istiyor.
ABD ise, bölgede Kürtler üzerinden kontrol sağlamak ve Rusya’nın bu alanda etki kazanmasını engellemek arzusunda. Ayrıca Esad rejiminin kimyasal silaha sahip olduğu ve kullandığı düşünüldüğü için, ileride ABD’ye karşı oluşabilecek tehditlerinin şimdiden önü kesilmesi hedefleniyor.
Türkiye mi? Ankara, bölgede ılımlı muhalifler üzerinden kontrolü sağlamayı ve Kürt grupların güçlenmesine müsaade etmeyecek bir iktidar ile komşu haline gelmeyi kendi çıkarlarına uygun buluyor. Arap Baharı sırasında Esad ile köprüleri atan Ankara, Esadsız bir formül için bastırmaya devam ediyor.
-İDLİB KİMDE?-
Hatay’ın yakından izlediği İdlib, bölgeyi kontrol eden gruplar nedeniyle ciddi tehlikeleri de barındırıyor. Eldeki kaynaklara göre, bugün İdlib’de on binlerce savaşçı olduğu tahmin ediliyor. Bunlar içinde; Ahrar El Şam ve Nur El Din El Zenki’nin olduğu Cabat Tahrir Örgütü, Hayat Tahrir El Şam (HTŞ) ve Cabat El Vatan lil Tahrir ile ÖSO gibi çok sayıda fraksiyon ve farklı gruplar iç içe geçmiş bulunuyor.
Hayat Tahrir El Şam (HTŞ), İdlib’de, şehrin bir kısmını kontrol ediyor. Üç milyon nüfusa ulaşan şehirde toplamda 30 bin kadar militan olduğu sanılıyor. Ancak sivil halkın ne kadarının ‘sivil’ olduğu ve bir çatışma sırasında nasıl bir role bürüneceği tam olarak kestirilemiyor. Bu da riskin boyutuna dair cevapları bulandırıyor.
-DENGE-
Türkiye, bölgedeki istikrarsızlığa dair devam eden görüşmelerde önemli bir aktör. Ancak İdlib’teki muhalif güçler, fraksiyon çeşitliliği nedeniyle kontrol altında tutulamıyor ve verimli iletişim
Türkiye, şimdilik isim vermeden bazı terörist gruplarının varlığını kabul ediyor. Ancak ayırt edilmesi son derece zorlaşan bu gruplar nedeniyle, sivil bölgelerin ve binaların bombalanmasını da engellemeye çalışıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) de, İdlib’e müdahalenin gündeme gelmesi nedeniyle, sınır hattında güvenlik önlemlerini arttırıyor.
-GÖÇ’E KARŞI!-
Yaşanabilecek göç dalgasına karşı bir taraftan hazırlıklar yapılırken, TSK’nin İdlib’i çevreleyen 12 gözlem noktası da, beton bariyerler ve ateş destek vasıtalarıyla güçlendirilmiş durumda. Peki, olası bir ani operasyonda zarar ne olur? Cevap korkutucu! Zira gerçek zararı bölgedeki çaresiz siviller görecek. Bunun nedeni, muhalif örgütler ile birlikte sivillerin de İdlib’de sıkışmış olması. Şam Yönetimi, sivillere, operasyondan önce şehirden çıkarak güneye teslim olmalarını istiyor. Ancak teslim olanları da daha sonra nasıl bir akıbetin beklediği bilinmiyor. Bu da var olan kalabalığı, tam ortada, sıkışmış-sıkılaştırılmış bir ruh halinde tutuyor.
-İNSANİ KRİZ-
Bölgeyi izleyenlere göre, göç etmeyip şehirde kalanlar için ciddi şekilde yaralanma ve ölüm riski bulunuyor. Kuzeye gidecek olanları ise, yine yolda ve sınırlarda büyük bir insani kriz bekliyor. Bununla birlikte, zaten alt yapısı işlemeyen şehrin, askeri operasyon ile birlikte tamamen yıkıntı haline dönüşmesine de kaçınılmaz gözle bakılıyor. Bir başka konu da, yıkılan şehirlerin, savaş sona erdiğinde yeniden inşasında rol alacak ülkelerin belirlenmesi. Buda bölgesel rekabetin bir başka yüzü!
-DEĞİŞİR Mİ?-
Suriye’de değişen dengeler, Suriye Ordusu’nun ilerleyişi ve Şam Yönetiminin kalıcılığı gibi etkenlere işaret eden isimlerden biri, merkezi Roma’da bulunan NATO Savunma Koleji’nde Eisenhower Savunma Araştırmacısı Doç. Dr. Giray Sadık. Ankara’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katılımıyla gerçekleşen Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirve Toplantısı’na işaret eden Sadık, toplantı sırasında dile gelen bazı detayların, Ankara ve Şam arasında normalleşme olur mu sorularına da cevap niteliğinde olduğuna işaret ediyor. Zira bu sene başında, Erdoğan ile Putin arasında Moskova’da gerçekleşen görüşmelerde gündeme gelen Adana Mutabakatı’na Ankara’daki zirvede Ruhani’nin yaptığı atıf, uzmanların dikkat çektiği bir diğer kritik nokta. Ruhani, “Yabancı güçler, bugün ya da yarın bölgeyi terk edecek. Fakat bizler, komşular olarak hep burada olacağız. Adana Mutabakatı’nın hayata geçirilmesi endişeleri giderebilir” demiş, iki başkente de oldukça açık bir mesaj vermişti. Sadık’a göre, Adana Mutabakatı’na yapılan her atıf, Türkiye ile Şam Yönetimi arasında bir işbirliğine gidilmesi yönünde bir talep olarak okunabilir. -Tamer Yazar-