Konuk Yazar: Jozef Naseh/Arkeolog…
Hıristiyan kardeşlerimizin PASKALYA Bayramı kutlu olsun. İnsan yaşamında, inanç ve din, önemli ve vazgeçilmez sosyolojik bir kavram olarak hep vardı ve gelecekte de var olacak! Çünkü insan, bilinmezliklerinden kaynaklanan ve yaşamını etkileyen korkularını yenebilmek için kendisini var eden yüce yaratandan istek ve merhametini dileyerek salih ereğine ulaşmak ister. Bu ereğine ulaşınca, yüce yaratanın rızasını almış olarak huzurla yaşamını sürdürür.
Arapça kökenli bir sözcük olan ‘din’, köken itibari ile ‘yol, hüküm, mükafat’ gibi anlamlar taşır. Dinler tarihine bakıldığında, bir çok farklı kültür, topluluk ve bireyde din kavramına farklı biçimlerde sahip olunduğu görülür. Genel olarak din; doğa üstü bir nitelik taşır, mukaddestir (kutsaldır), değişmez (dogmatik) ve değiştirilemezdir! Gönülden bağlanmaktır, yani teslimiyettir.
Din, kavram olarak; aşkın bir varlığa bağlanma, bu bağlanmanın getirdiği düşünce ve uygulamaların bütünü şeklinde tanımlanabilir. Tanımlanabilir diyorum! Çünkü bu yaptığım tanımlama, her dinin sosyolojik örgütlenmesine ve iman anlayışına uymayabilir. Bunun en doğru tanımlamasını, ancak bağlı bulunulan dinin temel ahlakını, iman yolunu özümsemiş ve bunu yüce yaratana ulaşılan öncü bir yol olarak kabul eden sistemin genel kurallarını benimseyen bireyin kendisi açıklayabilir.
Birey, bunu açıklamaya başladığı andan itibaren, ‘benim kim, niçin yarattı? Nerden geldim, nereye gidiyorum? Öldükten sonra ne olacağım?’ gibi sorularına yanıt bulmaya çalışmış, bu soruların yanıtlarını da inanmayı seçtiği bir din ile açıklamıştır. Bu açıklamayı; birlik, beraberlik, sevgi, kardeşlik, adalet, ahlak gibi duyguların gelişmesine ve yerleşmesine katkı sağlamak ve bunun sonucunda toplumun ortak mutluluğuna ve huzuruna ulaşmak için yapar.
İnanç ise bireyseldir. İnsanın, salih ereğine ulaşmak için kendi akıl yetilerini ve vicdan ölçülerini kullanarak, yetkin bir insan olma konusunda dilek, istek ve merhamet duygularını, hiç bir kimsenin yönlendirmesine ve aracı olmasına bağlı kalmaksızın yüce yaratandan isteme yöntemidir. Bu anlamda inanç, yöntem ve uygulama açısından zaman ve koşullara bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu tamamen, insanın kendi iman yolunu belirlemesi ile ilgilidir. Bu alanda karar verici ve uygulayıcı da insanın kendisidir.
Tek tanrı, semavi veya İbrahim-i dinler olarak kabul edilen Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık, Tanrı tarafından önerilen birlikte yaşama kurallarını belirleyen, ilk toplumsal ahlak yasası olarak kabul edilen Hz. Musa’ya tebliğ edilen on emiri ‘salih insanın ortak yol güzergahı’ olarak benimsemiş ve uygulayamaya koymuştur. Her ne kadar uygulamada farklılıklar olsa da, özde, insanın erdemlerini koruyarak Tanrı’ya ulaşmasını sağlayan yasalar olarak kullanagelmiştir.
Bu anlamda Museviliği, Hıristiyanlığı ve Müslümanlığı, Tanrı adına toplumsal düzeni erdemsel kurallarla yöneten ve denetleyen bir iman yolu olarak görebiliriz.
Uygarlık, medeniyet, inanç, din, iman yolu ve inanç kültürü gibi kavramlar, sosyal ve kültürel yaşamımızda birbirinin içine girmiş, karmaşık anlamlara dönüşmüş, içinden çıkmakta zorlandığımız kavramlara dönüşmüştür. Bu kavramları yerli yerine koyabilmek için birbirimizin yaşam ve inanç kültürünü öğrenmemiz gerekir. Bu anlamda, geçen hafta Musevi Kardeşlerimizin Pesah Bayramı’nı, bugün Hıristiyan kardeşlerimizin Paskalya Bayramı’nı ve gelecek hafta Müslüman kardeşlerimizin Ramazan Ayı’nın ne anlama geldiğini yazacağım.
Hz. İSA’NIN DİRİLİŞ BAYRAMI PASKALYA
Toplumsal bilinçte Paskalya olarak bilinen bayram, Pesah kelimesinin batı dil gurubunun etkileşimi ile günümüz Türkçesine aynı anlamını koruyarak giriş yapmıştır. Oysa biz Arap Hıristiyanlar, bu bayrama, Musevi kardeşlerimizin Pesah Bayramı’nın anlamını taşıyan ‘İyd- il FISIH’ bayramı deriz. Çünkü Hz. İsa’nın yargılandığı hafta, Musevi kardeşlerimiz özgürlük bayramını kutluyorlardı. Bizler de Hz. İsa’nın yargılanıp çarmıha gerildikten sonra tekrar dirilişini Fısıh Bayramı olarak kutlarız.
KISACA BAYRAMIN ÖYKÜSÜ
Antakyalı Musevi kardeşlerimiz, 20 Nisan 2019 Cumartesi günü, Mısırdaki tutsaklıktan özgür yaşamlarını kurgulamak üzere Mısır’dan ayrılışlarının anısına Pesah Bayramı’nı kutladılar. Bu bayramı kutlarken, o günlerin zorluklarını anımsamak için sofra düzenlerler. Bu sofrada en önemli yiyecek hamursuz değil, mayasız ekmektir! Hatta bizler, Pesah Bayramı’nı tanımlarken, yanılgı içinde ‘hamursuz’ bayramı diye tanımlıyoruz. Oysa mayasız ekmek bayramı tanımlaması yapmamız gerekir. Çünkü mısırdan çıkarken, hamurlarının mayalanma sürecini beklemeden bir an önce özgürlükleri için yola koyuldular. Bu bayramın anısına da sofralarında mayasız ekmek bulundururlar. Sofrada önemli içecek, kırmızı şaraptır. Yalnızca dört bardak içerler. Yani sofranın iki önemli ürünü, mayasız ekmek ve şaraptır. Bu bayram kutlamasının temel amacı da özgürlüktür. Şimdi burada duralım, kutsal kitapların yazdıklarına ve Hz. İsa’nın yaşam öyküsüne kısaca bir göz atalım.
Hz. İsa, İsrail kavminin dini öğretileri ile büyümüş. 30 yaşında en yüksek öğreti basamağı olan ‘RAB-İ’ unvanını almıştır. Dolayısıyla, Hıristiyanlar tarafından ‘Rab Mesih İsa’ olarak anılır. Ayrıca Hz. İsa, 30 yaşından sonra, inanç bağlamında uzak ve orta doğunun gizemli tüm öğretileri ile ilişkiye girmiş, özellikle Esenlilerin öğretisinden etkilenmiştir. Bu öğretilerin etkileşimi ile sahip olduğu Yahudi şeriatına ve sosyal yaşamına yeni bir düzen kazandırmak amacı ile Kenan-i topraklarda söylemlerde bulunmuş ve öğretiler vermiştir. Bu anlamda, Arapçadaki kod adı Muallimdir. Yani Öğreticidir. Bu söylemlerden en önemlisi, Tanrı’nın mabedinde Tanrı’nın adını kullanarak ticaret yapanları mabetten kovmuştur. İkinci bir söylemi de, günümüzün laiklik anlayışı ile örtüşebilen, ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını tanrıya verin’ sözüdür. Bu söylemler, sosyal yaşamda Yahudi şeriatını ve dönemin Roma Devlet Hukuku’nu derinden etkilediği için, Yahudilerce dinsel Anayasa yasayı koruma kurulu olarak kabul edilen ve yetmiş yetkin din görevlisinden oluşan Senhedrin Mahkemesi’nde yargılanmış ve çarmıha gerilme cezası verilmiştir.
İşte bu yargılanmayı haksız bulan topluluk, zamanla Hıristiyan adını almış ve bu olay, gelecek kuşaklara aktarılması adına, belirli geleneksel yöntemler kullanılarak bayram kutlamasına dönüştürmüştür. Bizler de, yerel kültürümüze ve oluşturduğumuz geleneklerimize göre bu bayramı kutluyoruz.
Geleneklerimize göre; Perşembe günü Hz. İsa’nın çarmıha gerilme günü, Cuma, Hz. İsa’nın cenazesinin düzenlendiği gün, Cumartesi günü de yeniden dirilişini anma törenleri yaparız. Pazar günü, gün ışımadan (sabah namazından önce) ibadete başlar, gün ışıması ile birlikte mumular yakar (nurlanırız), bayram coşkusunu ve bir birimizin bayramını MESİH KAM (İsa dirildi) sözü ile kutlar, yanıt olarak HAKKAN KAM (hakkın inayetiyle dirildi) sözü ile karşılarız. Geleneksel olarak kırmızıya boyadığımız yumurtalarımızı tokuşturarak yeni bir yaşamın müjdesini birbirimize veririz.
Bayramlar, insanlığın ortak coşkusu ve gönenci için vazgeçilmez uzlaşı günleridir. Keşke “Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa , insanlar el ele tutuşsa , birlik olsa uzansak sonsuza…’’
Keşke hayat her gün bayram olsa…
Hıristiyan kardeşlerimin iyd-dil Fısıh Bayramı kutlu ve mutlu olsun.
Kalın sağlıcakla.
Not ; Fotoğraflar, Fotoğraf Sanatçısı Sayın Abdullah Sert’e aittir. Makalemde kullanma iznini verdiği için teşekkür ederim.