Direnmekten Vazgeçmeyeceğiz!
“Salgının etkilerinin en yoğun hissedildiği zamanlarda bize sunulan, ya evde kalmak ve açlıktı ya da çalışmaya devam edip ölümle karşı karşıya gelmek” diyen Derya Orhanlı, Antakya Mor Dayanışma adına yapılan eylemde bir şeyin altını özenle çizdi…
Pandemi döneminin kadınlar üzerinde yarattığı ekonomik ve siyasi baskının faturasını dile getiren Mor Dayanışma üyesi kadınlar, Cumartesi günü Antakya Atatürk Parkı’nda “Geçinemiyoruz” eylemi gerçekleştirdi. Antakya Mor Dayanışma adına basın açıklamasını okuyan Derya Orhanlı, “2019 yılından beri hayatımıza giren pandemi, herkesi eşit etkilemedi! Zenginler servetlerini katlarken, yoksulluk daha da derinleşti. Pandemi sürecini yürütemeyen iktidar, bunun faturasını kadınlara, işçilere, emekçilere kesti. Salgının etkilerinin en yoğun hissedildiği zamanlarda bile, bizler, güvencesiz koşullarda ve virüsle burun buruna çalışmaya devam ettik. Bize sunulan, ya evde kalmak ve açlıktı ya da çalışmaya devam edip ölümle karşı karşıya gelmek…” dedi.
Sık sık sloganlarla kesilen konuşmasında, Derya Orhanlı, ara başlıklar halinde şunları dile getirdi:
Atölyelerde ve fabrikalarda, nerdeyse hiçbir pandemi önleminin etkin uygulanmadığı koşullar altında çalışmak zorunda kaldık. Çünkü aksi taktirde, hayatımızı devam ettirebilecek bir destek sunulmadı bizlere. Göstermelik yardımlarla, yalan vaatlerle ve içi boş söylemlerle bizleri oyalamaya çalışan iktidar, diğer yandan, şirketlere ve sermaye sahiplerine iltimas geçmeye devam etti. Yoksuldan alıp zenginin cebini dolduran iktidarın da, kar peşinde koşan sermayenin de gözü doymadı, doymuyor.
-ÇOK İYİ BİLİYORUZ!-
Patriyarkal kapitalist sistem, sömürüsünü artırmanın peşindeyken, yoksullar, açlık sınırına itiliyor ve zaten açlık sınırında yaşayanlar ise çaresizlik intiharlarına sürükleniyor. Türkiye, tarihinin en derin ekonomik krizini yaşarken; açlığın, yoksulluğun, zamların, ölümlerin asıl sebebinin virüs değil, patriyarkal kapitalist sistemin kendisi olduğunu çok iyi biliyoruz.
-ELDEKİ VERİLER!-
Ekonomik kriz olanca hızıyla derinleşirken, en ağır biçimde yoksullaşanlar, yine kadınlar… Son yıllarda yapılan araştırmaların sonucuna baktığımızda da bunu en açık haliyle görebiliyoruz.
• İşgücü içerisindeki her 10 kadından yalnızca 3’ü çalışıyor.
• 2019 yılında, 500 bin kadın, ev içi bakım hizmetleri nedeniyle işinden ayrıldı.
• 12 milyon kadın, ev işleri nedeniyle çalışma hayatına giremedi.
• Türkiye’de işsiz kadın sayısı, 2014’ten 2019’a yüzde 52 arttı, 2 milyona yaklaştı.
• 1 milyondan fazla kadın, uzun sürelerle ve kayıt dışı çalıştırılıyor.
• Türkiye’de erkekler, kadınlardan yüzde 8 fazla kazanıyor.
-PANDEMİNİN YÜKÜ!-
Kadınların işgücüne katılımı ve eşitsiz ücret dağılımının çarpıklığını bütün açıklığı ile görüyoruz. Çalışan kadınlar, işyerinde taciz ve mobbinge karşı savunmasız bırakılmaya çalışılırken, evde ise toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı işleri yapmak zorunda kalıyorlar. İşsizliğin bu kadar yüksek olduğu bu kriz ortamında ücretli bir işte çalışmayan kadınlar ise bakım emeğine hapsediliyor. Pandeminin yükünün en çok kadınların sırtına yüklendiğini ve bu süreçte yemek, temizlik gibi ihtiyaçlardan tasarruf edebilmek için kadınların evin içine ve mutfağa hapsedildiğini görüyoruz, biliyoruz.
-ERKEK ŞİDDETİ!-
Erkek şiddeti karşısında hayatını yeniden kurmaya çalışan kadınlar, sürekli olarak, iktidarın ördüğü duvarlara çarpıyor. Artan hayat pahalılığı ve işsizlik yüzünden boşanmakta zorlanan kadınlar, şiddet döngüsüne devlet eli ile geri gönderiliyor. Boşanmaların engellenmesi ve nafaka hakkımıza yönelik saldırılar yetmediği gibi, özellikle boşanma sürecinde, gidecek yeri olmayan ve yüksek kiralar yüzünden ev kiralayamayan kadınlar, tekrar şiddet sarmalına gönderiliyor. Ayrıca yüksek kira fiyatları ve yurt bulunamaması yüzünden, genç kadınlar, ya özel yurtlarda ya da aile evinde yaşamak zorunda kalıyor.
-YALANLARA DEVAM!-
Erkek egemen iktidar koalisyonu, hem işsizlik hem de barınma sorunu karşısında gerçeklerden uzak beyanlarda bulunarak, yalanlarına devam ediyor. Ayrıcalıklı konumlarını kaybetmemek için çırpınan ve işledikleri suçlardan dolayı yargılanacağını bilenler, tüm güçleriyle bize bir masal anlatıyor! Halimize şükretmemizi, en gelişmiş refah ülkelerinden bile iyi durumda olduğumuzu, her şeyin yolunda olduğunu, yüzleri kızarmadan ve bozuk bir kaset gibi tekrar ediyorlar. Onların sözlerine inanacağını sandıkları halk ise en yalın haliyle gerçekleri görüyor! Markete, pazara gittiğinde, evine her fatura geldiğinde, kira günü geldiğinde; inandığı şey iktidarın bu yalanları değil, yalın ve sert gerçekler oluyor.
-ASIL MÜCADELEMİZ!-
Daha birkaç gün önce yeni zamlar için 12. Cumhurbaşkanı’na geniş yetkiler veren Vergi Usul Kanunu Teklifi, Cumhur İttifakı’nın oylarıyla kabul edilerek yasalaştı. Aynı gün AKP Milletvekili Hüsnüye Erdoğan, ‘doğalgaza zam gelmiştir, ama mini mini gelmiştir’ diyerek, halkın zekasıyla açıkça dalga geçer gibi, ‘farklı güçler ekonomimize saldırmak istiyor, daha önce yaptılar yine yapabilirler’ diyor. Şunu açıkça görecekler ki, bizler, iktidarın yarattığı öcülere, düşmanlara, ötekilere inanmıyoruz. Asıl mücadele edeceğimiz yapının adı, patriyarkal kapitalizmdir.
-VAZGEÇMEYECEĞİZ!-
Taliban ile yan yana gelmekte hiçbir sakınca görmeyecek kadar kendine güvenen, adli yıl açılışını Diyanet ile yapan, kurmak istediği yeni rejimde kadınların ve LGBTİ+ların yeri açıkça belli olan eril iktidar karşısında hayatlarımız, haklarımız, bedenimiz ve özgürlüğümüz için direnmekten vazgeçmeyeceğiz.
İsyanımız; kadın cinayetlerinin, taciz, tecavüz ve şiddetin son bulduğu eşitlikçi bir düzen inşa edene dek sürecek!
Patriyarkal kapitalist sömürü düzenine karşı, yaşasın sosyalist feminist mücadelemiz! -Tamer Yazar-