Hedef Muassır Medeniyeler (Yazı Dizisi 3…)

“Yüzyıllar, nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu ve kader, onu bizim karşımıza çıkardı.” Lloyd George, İngiltere Başbakanı. Mustafa Kemal, gerçek bir dahidir. Önceki iki yazımda, milletin ve devletin ne halde olduğunu kaleme almıştım. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmışsın, para yok, her taraf işgal altında. İçeride ve dışarıdaki bin […]

“Yüzyıllar, nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu ve kader, onu bizim karşımıza çıkardı.” Lloyd George, İngiltere Başbakanı.

Mustafa Kemal, gerçek bir dahidir. Önceki iki yazımda, milletin ve devletin ne halde olduğunu kaleme almıştım. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmışsın, para yok, her taraf işgal altında. İçeride ve dışarıdaki bin bir zorluğa göğüs gerip ordu kuruyorsun. Bu, bir mucizedir. Yetmiyor, müthiş bir askeri ve diplomasi ile yurdu düşman işgalinden kurtarıyorsun. Bu, daha büyük bir mucizedir. Bu da yetmiyor, modern bir ülkenin temelleri atıp yeni bir devlet kuruyorsun. Muazzam, olağanüstü. Dünya’da bu aşamalardan geçmiş, böylesi zorlukları atlatabilmiş bir lider ve millet yoktur desek, yeridir.

Nutuk eserini ve Mustafa Kemal’in yakın çalışma arkadaşlarının anılarını okuduğumuzda, Paşa’nın kafasında uzun süredir modern bir Türkiye kurma hedefi olduğunu anlıyoruz. Fakat Paşa’nın kafasındakilere, toplumun ve çevresindekilerin hazır olmaması başta olmak üzere, Paşa, bu fikirlerini neredeyse hiç kimse ile paylaşmıyor.

TBMM, tarihimizde çok önemli bir mihenk taşıdır. Hatta bana göre, TBMM’nin açılması Mustafa Kemal’in ilk devrimidir. Modern Türkiye’nin yasal dayanağıdır. Kurtuluş Savaşı sonrası, ülke, düşman işgalinden kurtulmuştu. Peki ya sonra ne olacaktı? Bu bir film değil ki, filmi burada bitirip, güzel son ile kapanış yapılsın. Millet, yoksulluk içinde, neredeyse şehidi olmayan aile kalmamış. Ülke yıkık, bitap halde. Kollar sıvanıyor. Cumhuriyet ilan ediliyor, halifelik kaldırılıyor, din-devlet işleri ayrılıyor, yeni bir dil kabul ediliyor, Türkçe, köy köy gezilerek, halkın okur-yazarlığı artırılıyor. Takvim, saat ve kılık kıyafet devrimi ile ülkemiz dünyaya entegre hale getiriliyor, çok partili hayata geçişin temelleri atılıyor. Dünyada o dönemde olmayan, kadınlara seçme seçilme hakkı veriliyor. Toprak reformu yapılıyor, kanunlar tekrar düzenleniyor. Her alanda köklü bir değişikliğe gidiliyor.

Anadolu Ajansı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet İşleri, İş Bankası, Türkiye Şeker Fabrikaları, Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Devlet Havayolları, İstatistik Enstitüsü, bunlar ve sayamadığım onlarcası, Atatürk döneminde kurulmuştur.

Bunlar, 1923’ten 1938’e kadar yapılmış olan icraatların bir kısmıdır. Yani 16 yılda. Kaldı ki, burada, Hatay’ın anavatana kazandırılması başta olmak üzere, birçok bürokratik zafere de değinilmemiştir. Üstelik Atatürk’ün son iki yılında da hastalığı ciddi anlamda nüksetmiştir.

Son dönemde sık kullanılan yanlış bir anlaşılma var. Her “yeni”, gelişmeye yol açmaz. Bazı “yeni”ler gerilemeye, bazı “yeni”ler ilerleyemeye sebep olur. Atatürk devrinde yapılan her “yeni”lik, gelişmedir.

Atatürk istese, çok rahat bir şekilde padişahlığı devam ettirebilirdi. Hatta bu, onun için çok daha kolay ve rahat bir yol olurdu. Yakın çevresiyle yaşadığı görüş ayrılığının en önemli nedeni de budur. Yakın çevresinin, böyle bir ülke yaratılacağı akılların ucuna gelmiyordu. Bu yadırgamayı şahsen eleştirmiyorum. Çünkü yüzyıllardır kökleşmiş alışkanlıkları değiştirip rotayı bambaşka bir yöne kırmak kolay kabul edilebilecek bir husus değildir. Bunu ancak Mustafa Kemal gibi nadir devrimciler başarabilir.

İlber Ortaylı, bir kitabına, “Osmanlı’nın Yaşayan Mirası Cumhuriyet” adını vermiştir. Gerçekten Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın yaşayan mirasıdır. Osmanlı dönemindeki olumlu ve olumsuz durumların hepsinden ders çıkarılarak bu Cumhuriyet kurulmuştur. 1954’e kadar, Osmanlı borçları, Türkiye tarafından ödenmeye devam etmiştir. Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti doğmuştur. Bu mirası yadırgamak, yok saymak, hayatın gerçekler ile bağdaşamaz.

Atatürk, kısa ömrüne ölümsüz bir eser kazandırmıştır. Hedefi de “muassır medeniyet” olarak göstermiştir. Yapılacak çok iş, gidilecek uzun yollar var.

Bu vesile ile hem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hem de Dünya’da ilk ve tek olan Çocuk Bayramı kutlu olsun.

Exit mobile version