Yıl 1828… İstanbul, kürekleri ve yelkenleri olmayan bir deniz aracı ile tanışıyor. İpek taciri Artemis Efendi, Sultan II. Mahmut’a hediye etmek için, iki yanı çarklı ve buharla çalışan Swift adlı gemiyi satın alarak İstanbul’a getirir. Geminin adı ‘Buhar Gemisi’ olur. Fransızca, “bateau à vapeur“ (buharlı gemi) sözcüğünden bize kalansa, “vapeur” kısmı olur ve bu gemilerin küçük olanlarına, İngilizce “steamboat”tan uyarlanan istimbot ve diğerlerine de vapur adı verilir.
Osmanlı döneminde, Vapur gemisiyle ve sözcüğüyle ilişkimiz böyle başlıyor. Yıllar geçiyor ve Türkiye, kendi “vapurlarını”, diğer büyüklü küçüklü teknelerini kendi üretmeye başlıyor. İlerliyor… Yeni teknolojilerle, çağının konforunu taşıyan şehir içi yolcu gemileri yapılıyor.
Bunlardan biri de, 1976 yılında denize kavuşan ve adını 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında yitiren Gazeteci Adem Yavuz’dan alan gemidir. Şehit Adem Yavuz gemisi, 37 yıl boyunca, milyonlarca insanı İstanbul Boğazı’nın iki yakası arasında taşır, bir çok anının yaşanmasına vesile olur.
2013 yılında emekliye ayrılan Şehit Adem Yavuz gemisi, İstanbul’a yeni bir nefes katmak amacıyla bir yatırımcı tarafından satın alınır. “Art deko” tarzında yeniden tasarlanır. Geçmişi yaşatmak için, art deko tarzının yanında, ilk Osmanlı gemileri anısına adında “vapeur” Fransızca
Le Vapeur Magique, bugün; art deko tasarımı, Osmanlı-Fransız esintisi, Türk Mutfağından eşsiz lezzetleriyle dolu restoranı-kafesi, sürprizli selfi alanları ve müzesi, özel toplantı salonu, sunum salonu ve canlı caz müziği ile hem bir turistik gemi, hem de iş dünyasının, Boğaz sularındaki yeni lansman ve toplantı mekânı oldu. Le Vapeur Magique, “Bir İstanbul Ayrıcalığı” olarak, İstanbulluları ve ziyaretçilerini Sarayburnu’nda selamlamayı sürdürüyor. Boğaz gezisinde, yanlarından süzülüyor. Akşamları da, Boğaz’da, Türk Mutfağının damak tadını Antakya esintisinde yaşatıyor.
Neden Antakya esintisi diyenler için menü hatırlatmasında bulunalım mı? Kahvaltılı Boğaz Turu (Antakya Mutfağı), Öğle Yemeği (Antakya Mutfağı) ve Akşam Yemeği (Antakya Mutfağı)…
Nisan-Mayıs sayısında, merak edilen detaylara yer veren Breakfast Dergisi’nin kelimeleriyle devam edelim mi?
-2 SAAT-
Aslında, Türkiye’ye gelen yabancı turistler için yapılmış bir yatırım, bu özel tur vapuru. Ama pandemi başlayınca, ülkeye gelen turist sayısı da ciddi ölçüde azaldığından, mecburen hizmet içeriğinde değişiklikler yapılmış. Kahvaltı, sadece hafta sonları değil, haftanın 7 gününde verilmeye başlanmış. Turistler gelemese de, yerli ziyaretçilerin talebi artmış. Tam bir yıl önce, 8 Mart 2020’de ilk turuna başlamış, Le Vapeur Magique. Pandemi nedeniyle, bir hafta sonra kapılarını kilitlemek zorunda kalmış ne yazık ki. Haziran ayında turlar yeniden başlamış.
Her sabah, İstanbulluları ve ziyaretçilerini Sarayburnu’nda selamlayan Le Vapeur Magique, bambaşka bir kahvaltı deneyimi yaşamak
-250 KİŞİ-
Vapurun normal kapasitesi 250 kişi, ama pandemi döneminde bu sayı yarıya inmiş. Hatta sosyal mesafe kurallarına tam uyabilmek için 80 kişi ile sınırlamayı tercih etmiş, işletmeciler. Ama yaz aylarında bu sayı biraz daha artıyor. Çünkü açık teras da devreye giriyor.
Tam kapanma öncesine kadar, haftanın 3 günü, kahvaltılı Boğaz turuna misafirler kabul edilmiş. Salı, Perşembe ve Cumartesi günleri. Ama bahar ve yaz aylarında, her şey yolunda giderse, tekrar haftanın 7 günü turlar başlayacak. Üstelik öğlen ve akşam olmak üzere, günde 3 tur hedefleniyor.
-SERPME ANTAKYA-
Le Vapeur Magique, Sarayburnu Limanı’ndan hareket ediyor. Fonda, nefis bir caz müziği başlıyor, kahvaltı masası donatılmış bile. Nar ekşisinden zeytinyağına kadar, ürünlerin tümü, Antakya’dan haftalık olarak taze taze geliyor. Aşçıbaşı da Antakyalı zaten. Neler var neler…
Önce soğuklardan başlayalım… Eski kaşar, taze kaşar, çeçil peynirinden oluşan peynir tabağı, soslu siyah zeytin, soslu yeşil zeytin, Antakya usulü kısır, yoğurtlu kabak ezmesi, muhammara, taze çökelek salatası, tuzlu yoğurt, yaş ceviz reçeli, kireçte kıtır kabak reçeli, vişne reçeli, bal-kaymak, nar ekşili taze kekikli söğüş çeri domates ve salatalık…
“Nasıl yiyeceğiz bunların hepsini” demeye kalmadan, sıcaklar gelmeye başlıyor. Önce; fırında kaşarlı, patatesli, kırmızı ve yeşil biberli yumurta. Ardından; fırında tereyağlı, sarımsaklı Antakya köy peyniri ve yine fırında soslu sucuk… Taze simit ve ekmek.
Masaya termosla gelen çay ise sınırsız. Aslında tüm kahvaltılıklar sınırsız. Bittikçe, yeniden isteyebiliyorsunuz. Hatta söylemenize bile gerek kalmıyor, boşalan tabağın yerine hemen yenisi geliyor. Ürünler, küçük tabaklarda sunulduğu için israfın da önüne geçilmiş oluyor. İlave olarak portakal suyu, kahve ya da su isterseniz, ekstra ücret ödemeniz gerekiyor.
-BOĞAZİÇİ-
Tabağınızdan başınızı her kaldırdığınızda, farklı bir Boğaz semtinde, farklı bir yalının önünde buluyorsunuz kendinizi. Çayınızı yudumlarken, akıyor önünüzden; Ortaköy, Arnavutköy, Boyacıköy, Rumelihisarı… Karşıda Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy, Vaniköy… Şehrin tarihine tanıklık etmiş eşsiz Boğaziçi yalıları… Tüm neşesi ve hüznüyle Kız Kulesi…
Dönüş yolundayız artık. Köprülerin altından geçildi, birer birer. Orhan Veli’nin sesi geliyor sanki bir yerlerden… “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. Başımda, eski âlemlerin sarhoşluğu. Loş kayıkhaneleriyle bir yalı. Dinmiş lodosların uğultusu içinde, İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı…”
-DENENMELİ-
Nar ekşisinden zeytinyağına kadar, ürünlerin tümünün Antakya’dan haftalık olarak taze taze geldiği bu keyif veren Boğaz esintisini bizlerle paylaşan bir Antakya Gazetesi okuru ise deneyimlediği anları şöyle aktardı:
“Dışarıda, başka başka ülkelerde Antakya’yı dinlendiğim çok oldu, hatta bizden çok daha iyi bir şekilde, daha derinliğine. Kendi ülkemizde mi? Biz, kendimizi anlatma konusunda hep çok kötü olduk ne yazık ki? Hep ifade edilen bir şey var ya… Hani, herkesin ayrı bir halay başı çektiğine dair o ünlü hikâye! O çok doğru! Herkes, sahnede ‘ben’ telaşında. O yüzden de ‘biz’ adına becerebildiğimiz şeyler yok gibi bir şey! O anlamda, İstanbul’un dünyaca ünlü boğazında, Antakya esintisi içinde yolculuk yapmak gibisi yoktu, inanın. Dünya ölçeğinde bir kentin ünlü lezzetlerini, bir de muhteşem bir müzik eşliğinde yemek var ya… Kesinlikle deneyimlenmesi gereken bir hayat tecrübesi.
Le Vapeur Magique ve Antakya, o kadar güzel bir ikili olmuşlar ki, dilerim yıllar ve yıllar boyu sürer, bizler de o esintinin içinde Antakya’yı İstanbul’dan dinlemeye devam ederiz. Afiyet olsun…” Tamer Yazar