Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Garip Turunç

 HESAP KAPATMA

Yazı yazmak zor iştir. Türkiye söz konusu olunca iş daha çetrefildir. Çünkü burası ne Finlandiya, ne Moğolistan, ne de Kanada. Burası hususî bir ülke, burası Türkiye. Doğudan daha doğu, batıdan daha batı varoluşlar yanında, dünyayı aşırı umursamayan insanlarla birlikte, dünyanın içine doğru her gün sıkı yürüyüşler yapanlar da var burada. Ayrıca iç dinamiklerden beslenen değişik bakışların da zihinsel patlamalar yaptığı bir ülke burası. Somut bir olay karşısında bile birbirine çok ters duruşlar bu ülkenin değişmez gerginlik alanları olarak her gün, her olayda yeniden zuhur eder. Faydacılık ve partizanlık had safhadadır. Siyasi hayatta sert iniş çıkışlar yaşanır, üyesi olduğunuz toplum, ilgilendiğiniz meselelerle ilgili olarak aşırı kutuplaşır. Siz de taraf olma baskısıyla karşı karşıya kalırsınız. Taraf olmak güvenli bir eve sığınmak gibidir. Taraftarlarla sarılır, sıkça onların arkasından bakarak yazarsınız. Zor olan ise ortada durmaya, yalnız kalmaya, doğru bildiğinizi yazmaya devam etmek ve demokrasi umudu ve fikrinin meşalesini taşıma geyreti içinde yol almaya çalışmaktır.

 

Bu ülke bizim, bu ülke hepimizin. Mecburen konuşup sorunlarımızı tartışacağız. İçinde bulunduğumuz enkazdan kurtulup vatanımızı yaşanabilir bir ülke yapmamız gerekiyor. Bir insanın kişiliğine, ahlakına, çalışkanlığına zerre kadar katkısı olmayan; yani iyi insan olmamıza etkisi olmayan etnik köken, inanç, ideoloji farklılıklarını bir tarafa bırakıp herkesin huzurla yaşayabileceği çağdaç bir ülke yapmalıyız. Bunun için ben de, bu geçen yıl da, daha önceki yıllarda olduğu gibi, uzak ülkemde/memleketimde olan bu gerçek olayları izleyip, vatan sevdası ve hasreti içinde, düşüncelerimi/hissettiklerimi sizlere aktarmaya çalıştım. Gelenektir… Her yıl sonu bir değerlendirme ile yılın muhasebesini yapmak.

 

Memleketin hesabını veremem ama kendi hesabımı sizlerin huzurunda kapatmak isterim. Her günün hesabını kapatarak gözlerimi yumup uykuya dalmayı tercih ederim. Bu çocukluğumdan beri benim hep adetim olmuştur. İyi veya kötü ne yaptıysam başımı yastığa koymadan o günü tekrar yaşarım. Muhasebede kullanılan T cetveli gibi bir bakiye çıkartırım. Helalleşmem, gönlünü almam gerekenleri de bir kenara ayrıca not eder sonra uykuya dalarım. Günlük hesabınızı tuttuğunuzda yılın hesabını tutmak da kolay oluyor. Ama tutamayacağım bir ayrı hesap var. O da ülkeme, aileme, yakınlarıma, kadim dostlarıma, öğrencilerime, Antakya Gazetesi ve Tan Vakti okurlarıma, Facebook’ta tanıdığım/tanımadığım sayfa arkadaşlarım sizlere olan borcum.

 

İyi ki bu ülkenin vatandaşıyım, iyi ki bu topraklarda doğmuşum; binlerce kilometre uzaklardan da olsa iyi ki sizlerin arasındayım. İyi ki varsınız…

 

***

Yıllardır İzmir’den yazılarımı izleyen Müzeyyen Hanım’ın bir paylaşımıma şu yorumda bulunuyor: “Yüreğinize sağlık, yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum. Uzun süren bir hastalık ve hastane döneminde kaçırmadan okumaya çalıştım. Yazılarınızla yaşadığımız ülkedeki yaralarımıza dokumanız, bizi kuvvetli ve güzel anlayabileceğimiz akıcı bir dille anlatılarınız, başka bir ülkede olsa da böyle değerlerimizin (varlığınız) bize umut veriyor, cesaret veriyor, var olun sağ olun.” Ankaradan Av. Mehmet İstanbullu arkadaşımda, son “Medya ve Sokrat” yazımla ilgili ; “Ne güzel değerlendirmeler yapıyor, bizleri ve tüm okuyucuları aydınlatıyorsunuz. Yeni yılda tüm enerjinizi bizleri, toplumu aydınlatmaya devam edeceğinizi umudu ve beklentisiyle sizlere sağlık diliyorum” diyor. Bu yorumları okuduğumda, öykü ve Tiyatro yazarı/akademisyen Hadun Taner’in bir yazısını anımsadım (1979).  Bu satırlar ondan :

 

“Aldık elimize kalemi yazdık durduk, yaz kış demedik, gece gündüz demedik gözlemledik yazdık. Sevdik yazdık, kızdık yazdık, umutlandık yazdık, umutsuzlaştık yazdık, sevindik yazdık, üzüldük yazdık. Yazarlığın insanı tüm varlığı, tüm zamanı, tüm bilinci, tüm bilinçaltısı ile, gecesi gündüzü, gerçeği ve düşü ile emen ne doymak bilmez, ne kaprisli, kendinden başka sevgili çekemez, ne kıskanç bir meslek olduğunu bile bile yazdık.

 

Ama yine aynı yazarlığın, dağınık düşünceleri kâğıda dökerken bizi nasıl birden arılığa, yalınlığa bir kelime ile düşünceye egemen olmaya götüren bilge bir dost olduğunu da görüp, sevinip yazdık. Yalnızlığımızda, umutsuzluğumuzda bizi yok olmaktan kurtaran bir can simidi gibi ona sarılıp yazdık. Uyurken uyanıp yazdık, hasta ve ateşli iken başımızda buz kesesi yazdık, kâğıt bulamadık bazen kâğıt peçeteye yazdık, gömlek manşetine yazdık, yatak çarşafına yazdık.

 

Dünyada neler yitirme, en yakınlarımızı kırıp geçirme, ne nimetleri kaçırma bahasına yazdık. Uyarmak için yazdık, öğretmek için yazdık, anlatmak için yazdık, güldürmek için yazdık, yüreklendirmek için yazdık. Bunların hepsini bir arada yapmayı deneyerek yazdık. Bir gediği doldurduğumuz kuruntusu ile bizden önce söylenmeyeni yakalamak hevesiyle yazdık. İnsan gerçeğini yakaladığımız bir yanı ile Türkiye gerçeğini ayrı bir açıdan verdiğimiz umuduyla yazdık. Yararlı olmak duygusu ile yazdık.

 

Yazıyoruz da. Yazacağız da. Ölüm bir gün elimizi tutuncaya kadar.”

 

***

Evet; yarım yüzyıla yakın süredir (Fransızca/Türkçe) yazıyor, yazıyor, yazıyorum.

 

Ne para, ne makam, ne mevki. Hiç bir kişisel hırs duygularımı yansıtmıyor. Canım Türkiye’min ahlâki, vicdanî, insanî, siyasî açılardan asla kabul edemeyeceğim karanlık bir tünelde kalmasına (uzaktan) izleyici kalmak istemiyorum. Geçmişim yoksun bir adam mım ben.  Okuryazarlığı omayan, çifçilik yapan fakir köylü bir ailenin çocuğuyum. Çocukluğumda okula başlarkan ilk defa ayakkabı gördüm, çorabı gördüm. Daima mazlum milletimin, vatanımın yanında durdum. Bu hislerle kimlik siyasetini merkezine alan tüm siyasi partiler ile ilişkilerimi belli bir mesafeye koymaya çoktan karar verdim. Sadece hakikat ve doğruluk arayışının sorumluluğum olduğunu düşünüyorum. Nerede ezilenler varsa… Nerede zulme, haksızlığa, mağdurluğa uğrayan varsa… Nerede demokrasi varsa… Nerede hukuk varsa… Nerede özgürlük varsa… Nerede bağımsız yargı varsa… Nerede insanca yaşam özlemi varsa… Nerede eleştiri hakkı varsa… Safım oradadır diyorum. Ve yazıyorum.

 

Bu yazım da yılın son yazısı… Sevinçlerimizle, acılarımızla ve anılarımızla bir yılı geride bırakıyor, aydınlık ve mutlu yarınlara ulaşma umutlarımızı canlı tutarak yeni bir yıla giriyoruz. Bu yeni yıla girerken memleketimiz için birlikte yaşama umudunu yeniden yaşatabileceğimiz bir dinamizm istiyorum, bekliyorum, umuyorum. Buna olan inancımı kararlılıkla koruyorum. Farklılık, çoğulculuk ve eleştiri hakkı ülkemizin geleceği açısından demokrasimizin en büyük besin kaynağıdır. Bunların sadece korunması değil, toplumun tüm kesimlerince desteklenmesi gerektiğine yürekten inanıyorum. 2024’de sadece cezaevindeki düşünce suçlularına özgürlük değil, tüm ülkem ve tüm yurttaşlarımız için barış, demokrasi ve kardeşlik bekliyorum. Yoksulluğun ve yolsuzluğun olmadığı bir ülkede,  İşsizliğin ya da yarısı açlık sınırının altında yaşamanın yerini ‘REFAHIN’, adaletsizliğin yerini ‘HUKUKUN’, “Şam yetmez, Kudüs’ü de fethederiz!” rüyaları ve bölge hâkimiyeti hayalleri yerini ‘BARIŞIN’ aldığı, inanç adına, maneviyat adına, milli değerler adına çağdışı dayatmalarla hayatlarını karartılmadığı, insanların sadece muhalif olduğu için işlerini kaybetmediği, attıkları bir tweet’le sabahın erken saatlerinde evlerinden alınıp zindanlara tıkılmadığı, ettikleri bir lafla terörist sayılmadığı, ahlaki hezeyanlarla her şeyin yasaklanmadığı, yasakları, hukuksuzlukları sorgulayanların, gazetecilik yapanların, iktidarın foyasını ortaya çıkaranların, adalet diye haykıranların hapse tıkanılmadığı, evlerinin kapısına çarpı konan Alevilere, ırkı, mezhebi, dini inancı ya da inançsızlığı yüzünden ayrımcılığa uğramağı, herkesin ‘EŞİT, ÖZGÜR’ ve HAYELLERİNİN PEŞİNDE KOŞMA HAKKINA SAHİP OLDUGU’ bir yıl yaşanmasını umuduyla tüm halkımızın yeni yılını en içten dileklerimle kutluyor, sağlık, mutluluk ve başarı dolu günler diliyorum, sevgi ve  saygılarımı sunuyorum.

 

 

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

 

Bordeaux, Pazar 29 Aralık 2024

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER