Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Hiçbir zaman vazgeçmedi…

Bir Başarı Hikayesi O!

Bir Başarı Hikayesi O!

Savant sendromlu ve otizmli Piyanist Buğra Çankır’ın müzik dehasının Hatay’da başlayan başarı hikayesinin bu denli okunmasının nedenlerinden biri, “Asla Vazgeçme” diyen hali. Kitaplara da konu olan Çankır, “Buğra Çankır Umut Işığı” ve “Otizmli Ama Yetenekli” sayfaları arasında, bu özel hikayenin biriken cesur kelimelerinde durduruyor bizleri.

İskenderun Teknik Üniversitesi (İSTE) Mustafa Yazıcı Devlet Konservatuarı’nı büyük bir başarı ile bitiren, okulunu bitirir bitirmez mezun olduğu konservatuvarda Öğretim Görevlisi olan Buğra Çankır, otizmli bireylerin toplumda neleri başarabileceğinin en güzel ve en cesur örneklerinden biri.
Hatay’da, Nejla ve Kemal Çankır çiftinin ikinci çocukları olan 27 yaşındaki Buğra Çankır, otizmli olup da yetenekleri ile “buradayım” diyen çocukların adeta yol haritası ve moral kaynağı oldu, olmaya da devam ediyor. Buğra Çankır’ın müzik dehasının ortaya çıkarılmasına ve Türkiye’nin ilk otizmli bireyi olarak yüksek lisansını tamamlayıp doktora sınavına hazırlanmasına kadar geçen sürede gösterdiği başarı, “Buğra Çankır Umut Işığı” ve “Otizmli Ama Yetenekli” isimli kitaplara dahi konu oldu.
-İNCE İNCE KANAYAN!-
2021 basımı “Buğra Çankır Umut Işığı” adlı kitabın editörü Uğur Türkmen’in kelimeleri anlatsın, Buğra’yı, başarısını, Hatay’da kalmayan, hatta Hatay’a sığmayan başarısını, cesaretini… Ama önce, Baba Kemal Çankır’ın sözleri gelsin, kalplere dokunsun, düşündürsün…
“Buğra, ‘kimi çok seviyorsun’ denildiğinde, hemen ‘Baba’ der. Benim, bir evladım daha var. O evladım doğduğu zaman da çok mutlu oldum, ama babalık duygusunu, belki daha acıttığı için mi bilmiyorum… Buğra’da daha fazla hissettim. Otizmli olduğunu duyduğum andan itibaren, babalık duygularım daha farklı bir evreye dönüştü. O zamandan beri, içimde ince ince kanayan ve bir türlü iyileştiremediğim bir yara var sanki. Ama ben şikayetçi değilim. Ben, Buğra ile yaşadığım hayattan son derece tatmin oldum. Belki daha dolu yaşadım. Amacım, oğlumun başkalarına yük olmadan, kendi başına mutlu bir yaşantısı olması. Benden sonra da mesleği ve yapabileceği işleri olması.
Bu süreci oğlumla beraber yaşıyor olmaktan dolayı çok mutluyum. Oğlum, aslında bir müzik serüveni, bir macera yaşıyor ve ben, ona eşlik etmekten son derece mutluyum, gururluyum. ‘Fedakarlık’ deniyor bazen, ama benim ona teşekkür etmem gerekiyor, hayatımı bu kadar zenginleştirdiği için. Müzik bilimini Buğra ile tanıdım. Biz, onun yaşamını renklendirmeye çalıştık, ama o bizim hayatımızı gökkuşağı gibi rengarenk yaptı.”
-MÜCADELE!-
Bundan sonrası, “Buğra Çankır Umut Işığı” adlı kitabın editörü Uğur Türkmen’den gelsin…
“Sevgili Buğra ve ailesi ile ilk olarak, Uluslararası Marsyas Festivali için Afyonkarahisar’a geldiklerinde tanışmıştık. Sevgili Şehrinaz Gündüz ile birlikte ‘klarinet-piyano’ ikilisi olarak sahneye çıkmışlar ve çok beğenilmişlerdi. Az, ama oldukça önemli bir seyirci topluluğu arasında, Flüt Sanatçımız Gülşen Tatu da vardı. Konser öncesi ve sonrasında aile ile uzun uzadıya konuştuk. İlk izlenimim ve ağzımdan dökülen sözler, ‘ne kadar büyük bir mücadele’ olmuştu.
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Anasanat Dalı Yüksek Lisans Sınavı’na giren Buğra, komisyonca başarılı bulundu. İskenderun’da yaşıyorlardı. Yaklaşık 650 kilometrelik bir mesafe vardı ve hiçbir dersi kaçırmadılar. 1300 km’lik yolu her hafta kat ettiler. Bu bile, ne kadar özverili ve biraz önce ilk izlenim ve sözlerim olarak aktardığım o büyük mücadelenin bir kanıtıdır.
Derslerini başarıyla bitiren Buğra, tez aşamasında, kendi alanını ilgilendiren bir konu üzerinde çalıştı. Veri toplama aşamasında, görüşmeleri bizzat kendisinin yapması güzeldi.
Afyon Kocatepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler birimince desteklendi ve İtalya Floransa Cherebuni Konservatuvarı için dokuz aylık bir eğitim bursu kazandı. Benim de Erasmus eğitim verme programı kapsamında, tercihim İtalya-Floransa oldu. Sevgili Buğra ve ailesi ile birlikte, sekiz gün kültür, sanat ve müzikle iç içe yaşadık.
İtalya birlikteliği, yaklaşık iki yıldır öğrencim olan Buğra’yı daha da yakından tanıma fırsatı sağlamanın yanında birçok proje, kitap, yayın, konser, ilgili kişilerle buluşma ve en önemlisi de ‘neler yapabiliriz’ sorusunu aklımın bir köşesine yerleştirdi.
Kısaca birkaç hususu dile getireyim… Müthiş ve takdir edilesi bir mücadele var. Buğra ve ailesinin hayatı nice kitaplara, belgesellere konu edilse yeridir. Buğra’nın, tanınma diye bir derdi yok. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, eşi Hanımefendi Emine Erdoğan, kendisini ilgi ve dikkatle takip ediyor ve başarılarından gurur duyuyorlar. Bakanlar, müsteşarlar, rektörler, müdürler, eğitimciler, öğrenciler, aileler, basın ve daha akla gelebilecek birçok kişi ve kurum Buğra’yı tanıyor. Sayısız kez haber oldu. Televizyonlara çıktı. Yurt içi ve yurt dışı konserleri oldu. Projelerde yer aldı.
Güzel Sanatlar Lisesi, konservatuvar ve nihayetinde yüksek lisans mezunu. Bu başarıya ulaşan ilk otizmli müzik insanı… Tamam da, bundan sonrası?
-BUNDAN SONRASI-
Örneğin, doktora ve sanatta yeterlik yapması için yabancı dilden 55 alması gerekiyor. Bu sınavı geçmesi için, ailenin söylemiyle en az on beş yıl daha mücadele etmesi lazım. Peki, bir muafiyet sağlanmaz mı? Çok rahatlıkla sağlanabilir. Sağlanırsa ne olur? Hemen söyleyeyim… Doktora veya sanatta yeterlik programını bitirdiğinde, Dr. Öğretim Üyesi olarak birçok üniversite, sevgili Buğra’ya kapı açar. Maalesef 2020 Mart aylarında Yüksek Öğretim Kurumu’nun aldığı bir kararla, özel öğrenci bile olamıyor. Öğretim görevlisi olabilmesi için bir de ALES barajı var. Yabancı dilden 50, ALES’ten ise 70 almak zorunda. Mümkün mü? Tabi ki değil. Çözümü var mı? Tabi ki var. Buğra, konservatuvarlara ‘sanatçı öğretim elemanı’ olarak alınabilir. Peki, bu kapı niçin açılmıyor? Bunun bizce bir tek nedeni var. Bu kapı açılırsa, olur olmadık herkes girmeye çalışacak ve suistimal edilecek. Bu olur mu? Evet, maalesef bu olur. Peki, bu olacak diye, Buğra ve Buğra gibi farklı öğrenen bireylere niye kapı kapatılıyor? İşte cevabını bulamadığımız sorulardan biri de bu.
Oysa Buğra bir girse bu kapıdan, binlerce otizmli birey, milyonlarca aile için umut ışığı olacak. Haksız yere sisteme girecek kişilerden korkulduğu için ‘umut ışığını’ söndürmek, ne kadar doğru? Elbette doğru değil.
-YALNIZLIK-
Yalnızlık, Buğra ve Ailesi ve tabi ki benzer çocuk ve aileleri için en büyük acılardan biri. Bu noktada bilinçli bir topluma ihtiyaç var. Bu bilinç ise kitaplardan, konferanslardan, film ve belgesellerden öğrenilmiyor. ‘Yağmur Adam’ çok izlendi, çok beğenildi. Peki, kaç kişi otizmi anlattığını biliyordu? Kimi, komedi filmi diye düşündüğü için, kimi yakışıklı iki oyuncu oynuyor diye, kimi ise gerçekten otizmi anlattığı için seyretti. Ama toplumda kaç kişi otizme karşı düşüncelerini değiştirdi?
Bu işi, yabancı dil öğrenmeye benzetiyorum biraz. Otizmli bireyleri anlayabilmek için onlarla birlikte yaşamak gerekir. Bunun yollarından biri de, bu bireylerin toplumla iç içe olmasıdır. Bu kadar özverili ve çetin bir mücadelenin sonunda, ailenin ve tabi ki Buğra’nın önünde üç yol var. Bu üç yol da amiyane bir tabirle, analarının ak sütü gibi helal.
Biri, yabancı dil sınavını kazanıp, doktora veya sanatta yeterlik sınavını başarması, bitirmesi ve Dr. Öğretim Üyeliği kadrosu ile üniversitelerde iş bulması. İkincisi, ALES ve yabancı dil sınavını geçerek öğretim görevlisi olması. Üçüncüsü ise herhangi bir baraj olmadan, sanatçı öğretim elemanı olması.
Hep derim… Gücünüzün yettiği var, yetmediği var. Şu an için aile, kendine düşeni yaptı. Bundan sonrası ilgili kişi ve kurumlarda.
Bu kitap, bu mücadeleye bir damla su taşıma amacındadır.” Tamer Yazar