Kaderleri de…
Burası, Antakya Kocaabdi Mahalle Muhtarlığı’nın tam karşısında yer alan tescilli bir Antakya evi! Zaman içinde çürüyen ahşap kısımları tehlike yaratınca demir bir kafes içine alınan yapının kaderi ne olur sahi?
Habib-i Neccar Cami’ye sırtınızı verip de sağ çaprazınızda duran dar bir sokağın içinde ilerlediğinizde karşınıza çıkan hikâye, ‘yeni’ kelimelerle cümle kurup size umut veren bir Antakya sunmuyor! Aksine, sizi var olanın yok oluş hikâyesinde durdurup düşünmeye zorluyor. Düşünürken, sormanızı da istiyor ama!
-EMANET EKLER!-
Kent kimliğinin belki de en değerli kısımları kabul edilen ve elde kaç tanesi kaldığı belli olmayan bu evlere ev sahipliği yapan Turan Sokak’ta karşınıza çıkanlarda, onlara ait olmayan malzemelerin ahşap ve taşa ekli hallerini izliyorsunuz. İzlerken de, her adımınızda yorgun bir kent
-BATI’LAŞAN DOĞU-
Bizler fotoğraf çekerken, yaşlı bir Antakyalının sözleri gelsin bu kent adına:
“Şöyle bir derinden ‘ahhhh…’ çekse bu şehir ya da ben çekeyim o ‘ahhhhh…’ı, olmaz mı? Yazık değil mi? Annemin eviydi, şimdi benim evim… Ama çocuklarıma kalacak mı, bilmiyorum! Çünkü ne mahalle annemin dönemi gibi, ne de evler çocukluğumda hatırladığım gibi… Hadi biz yaşlandık tamam da, peki bu şehre ne oldu? Bu kadar mı çabuk sıkıldık olandan? Bu kadar mu çabuk vazgeçtik? Bir zamanlar ne de çok ev vardı! Sadece bizim mahallede mi? Eski denen Antakya’nın her yerinde. Şimdi ne durumda? Acınacak bir halde! Aslında acınacak halde olan bizleriz, bu şehir değil! Onu bitirirken kendimizi de bitiriyoruz, ama bunu fark etmiyoruz, edemiyoruz! Bir zaman gelecek, bu kentin tarihi, bu dönemin yöneticilerini sorgulayacak. Sorgularken de ‘elinde imkan varken niye yapmadın’ diye soracak! Ve öyle bir zaman gelecek ki, batı Antakya’ya benzeyecek burası da… Estetiksiz beton evler, yüksek kocaman binalar, vızır vızır arabalar, bitmeyen bir karmaşa, düzensizlik, asfalt, kalitesizlik! O zaman da geç olacak. Hikayelerimiz mi? Çocuklarımıza yönelik olacak… ‘Bir zamanlar…’ deyip, bu mahalleleri anlatacağız! Eski denen evleri, taş avluları, ahşap güzelliği, komşuluğu, samimiyeti, en fazla iki kat yükselen bu kentin dün kokan halini… Onlar hayal edecek anlattıklarımızı, bizim ise yanağımızdan bir damla gözyaşı akacak. En çok da pişmanlığımız akacak… Ama geç olacak! Hem de çok geç!” -Tamer Yazar-