Hoşgörü, kendimizin düşünceleriyle çelişse bile, başkalarının düşünce ve kanılarını özgürce dile getirmelerinden rahatsız olmama, onların geçerliliklerine karşı tepki göstermeme tutumudur.
Peki hayatımızda ne kadar hoşgörülüyüz, bunu hiç düşündük mü? Aslında hoş görmek olaylara önyargısız yaklaşmaktır da diyebiliriz. Şunu karıştırmayalım. Hoşgörmek her şeye izin vermek yada affetmek anlamlarına gelmez. Hoşgörü, olayları ve olguları reddetmemektir.
Hepimiz aynı dünyada benzer olayları yaşayarak deneyimliyoruz. Bu yaşantıları kendi değerlendirme sistemimizden süzdükten sonra da bu yaşantılara yönelik yargılara varıyoruz. Bu değerlendirme süreci herkeste aynı işleseydi her birimiz aynı düşünür, aynı
hareket eder yani robotlaşırdık. Tüm yaşadıklarımızı pozitif ve negatif düşünme sürecimize göre değerlendiririz. Aynı olayı yaşayan iki ayrı insan ayrı sonuçlar çıkarabilir, ayrı duygulara kapılabilir. Bizi mutlu ya da mutsuz kılan yaşadıklarımız değil, yaşadıklarımıza yüklediğimiz anlamlardır.
Mevlana bir gün sevenleriyle kıra çıkmış.
O esnada sürü halinde köpeklere rastgelmişler.
Hayvancıklar öyle sevimli, öyle hoş muhabbetle şakalaşıyorlarmış ki… ve güzelce oynaşıyorlarmış ki…
Mevlana’da bu sevimli …manzarayı bir süre seyretmiş. O sıra da içlerinden biri:
“-Köpeklerin, birliği,dirliği,…muhabbeti ne güzel. Aralarındaki hoşgörü ve saygı bize güzel örnek” demiş.
Mevlana, bu sözün sahibinden, hemen gidip kasaptan birkaç kemik getirmesini istemiş.
Kemikler gelince; ”bu kemikleri köpeklere atın”, demiş.
Kemikler atılır atılmaz köpeklerin sevgiyle oynaşmaları birden bitmiş.
O an kıran kırana bir kemik kapma mücadelesine başlamışlar.
Biraz önce birbiriyle oynaşan köpekler, o an kapışıyorlarmış.
Mevlana yanındakilere;
“Biraz önce burada gördüğünüz muhabbet, köpek muhabbetiydi.
Köpeklerin muhabbeti, aralarına bir kemik düşünceye kadardır!…”