Orhan Kemal, 1914 yılında Ceyhan’da doğdu, 1970 yılında Sofya’da öldü. B.M.M I. Dönem milletvekillerinden, Abdulkadir Kemali’nin oğludur. Babası, Adana’da kurduğu (1930) Ahali Cumhuriyet Fırkası bakanlar Kurulu kararıyla kapatılınca Suriye’ye kaçtı. Orhan Kemal de ortaokuldaki öğrenimini bırakarak bir yıl kadar babasının yanında kaldıktan sonra Adana’ya döndü (1932). Çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, kâtiplik yaptı. Askerlik sırasında yabancı bir rejimi övmek suçlamasıyla kovuşturmaya uğradı, beş yıl hüküm giydi (1939). Kayseri, Adana, Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa’da Nazım Hikmet’le tanışması yaşamında bir dönüm noktasıdır. Hapisten çıkınca (1943) amelelik, sebze nakliyeciliği, Verem Savaş Derneği’nde kâtiplik yaptı. İşten çıkarılınca (1959 İstanbul’a yerleşerek yazarlıkla geçimini sağlamaya çalıştı. Bir ara lokantada propaganda yaptığı gerekçesiyle 142. maddeden yargılandıysa da aklandı. (1966) çağrılı bulunduğu Bulgaristan’da öldü. Cenazesi İstanbul’a getirilip Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.
“Otobiyografik özellikler taşıyan ilk romanlarında Adana’daki işçi çevrelerini, göçmen mahallelerinin insanlarını gerçekçi bir tutumla anlattı. Sanayileşen Türkiye’nin toplum yapısını, işçi-işveren ilişkileri, büyük kente gelen gurbetçilerin serüveni, geçim kavgaları, küçük insanın dünyası çevresinde yansıttı. Aydınlık gerçekçilik denebilecek bir sanat anlayışıyla tiplerinin olumlu yanlarını vurgulamaya, konusuna iyimser bir bakış açısıyla yanaşmayı amaç edindi. Hareket öğesinin, diyalogun ağır bastığı yapıtlarında önceleri şive özelliklerine yer verirken sonraları bunu en aza indirdi.” Ölümünden sonra adına bağlanan bir roman ve öykü armağanı düzenlendi.
Orhan Kemal, arkasında 42 kitap bırakmıştı: 11 öykü, 26 roman, bir anı, bir de inceleme.
Orhan Kemal’in kahramanlarının gerçek olup olmadığı sorusu gelecek aklınıza. Bir bakın çevrenize., güzel ama eğitimsiz, daha kötüsü bilinçsiz, genç kızlar, genç kadınlar yok mu? Peki ünlerini fabrikalarda, atölyelerde geçirenler, önce ekmek diyenler. Orhan Kemal bütün bu öyküleri, daha güzel bir dünyaya daha güzel bir düzene ulaşmak için yazdı. Çukulata öyküsündeki hiç çukulata yememiş, küçük bir kızın yürek burkan öyküsü, Bir Ölü’nün Çevresinde’ki, namusuyla çalışacak bir iş bulamadığı için kendini asan genç anne, bugün yaşıyor mu, bir düşünelim.
Sonra onun zorlukları aşmak için direnen, uğraşan, mutluluğa kendi gücüyle ulaşan kahramanlarını anımsayalım. Hem işte hem evde çalışan, sevdiği insanı paraya pula değişmeyen Cemile, Gurbet Kuşları’nda her türlü yıkımı aşmak için kocasına destek olan Ayşe, annesinin yazgısını paylaşmamak için bütün koşullara karşı koyan bir kadını, Leyla’nın kızı Nuran (Sokaklardan Bir Kız). Evet bunlar yaşıyor.
Orhan Kemal, bilinçli ve kötü koşulları aşacak direngenlikte örnekler vermek istiyordu gençlere. Belki o kadar erken ölmese gençlerin uyuşturucunun ve fuhşun batağına düşmemesi için çalışan gençlerin de öyküsünü yazardı.
Orhan Kemal bize üç şey getirdi: “Kinsiz, herkese açık, cömert yüreğinden insan sıcaklığı; hayat serüveninden, sonra da kafasının ışığından bilinç; insana olan sonsuz güveninden de umut.”
Orhan Kemal’in yaşantısı, ezik, sömürülmüş, küçük insanların kaderiyle aynı düzeyde gelişen bir yaşantıdır. Bu yaşantıdan, düşünce hayatımıza, aldatmacasız, sömürüsüz bir dünya doğrultusunda sağlam bir bilinçle köklü bir umut ışığı getirmeye çalıştı Orhan Kemal.
Eserlerine önce yaşantısından başladı. Baba Evi’ndeki o sorumsuz hayatının hesabını vere vere, Avare ‘Yıllar’ın başıboş delikanlısından bilinçli bir insan doğuncaya kadarki kesimiyle. Sonradan hapishanede Nazım Hikmet’in aydın ve büyük sanatçı kişiliğinde vardığı bilince, daha avare yıllarında mavi tulumlu İzzet Usta’nın (belki de zaman sürçmesine uğramış bir Nazım Hikmet’tir bu) öğütlerinde varmasıyla, kendi hayat kesiminin bilinç aşaması sona eriyor. Artık Orhan Kemal, bu büyük atılımlı bilinçle büyük eserlerine başlayacaktır. Önce Çukurova’nın ezilmiş, hayatları hiçe sayılan küçük insanlarının kaderine eğilecek, sonra şehirlerin kenar mahalle insanlarını ele alacaktır. (Vedat Günyol, Çalakalem, 1977)
Bereketli Topraklar Üzerinde adlı roman 1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’ne nakledilen ve orada kitaplarını okuduğundan dolayı hapsi cezası aldığı Nazım Hikmetle tanıştıktan sonra Nazım Hikmet’in telkinleri ile romancılığa başlayan Orhan Kemal’in 1954 yılında yayımlanan beşinci romanıdır. [1]
Diğer romanlarında da olduğu gibi bu romanında da Çukurova ‘da pamuk tarlalarında çalışan ırgatların, işçilerin, köylülerin emek parası için ömürlerini heder eden insanlar ve köylülerin dramlarını anlatmıştır. Kısaca romandaki bereketli topraklar Çukurova’dır.
Çukurova’ da yaşayan insanların, yakın yörelerden buraya mevsimlik işçi olarak gelen ırgatların, işçilerin köylülerin, toprak ağalarının toplumsal ve ekonomik yapısını dile getiren roman pamuk tarlasında çalışan insanların hayatını yalın, abartısız bir gerçeklikle macera niteliği taşıyan olaylar içinde akıcı bir dille anlatmaktadır.