Konuya devam ediyorum.
Yine dua etmenin de gösterişe kaçmadan yapılması gerektiğine Nisa-142. ayette dikkat çekilmiştir.
Nisa-142. Münafıklar /ikiyüzlüler, böyle davranmakla Allah’ı aldattıklarını sanıyorlar. Hâlbuki onlar ancak kendi kendilerini aldatıp dururlar. Böyleleri, salâta isteksizce katılırlar ve katılsalar bile başkaları görsünler diye katılırlar /riyakâr davranırlar ve Allah’ı da pek az ve istemeyerek anarlar /zikrederler /telaffuz ederler.
Dua etme ile ilgili uyarı ayrıca, bunun özellikle Güneş’in olmadığı akşam ve gece saatlerinde yapılması için de yapılmıştır.
Müzzemmil-1. Ey gece örtünerek yatan /uyuyan (Muhammed)! 2. Gecenin başlangıcında /ilk döneminde kalk uyuma, 3. Yarısından önce bir vakitte kalk, 4. Kendine göre fazladan bir zaman ayırarak kalk ve Kur’an’ı anlaya anlaya, düşüne düşüne oku /iyice öğren.
Kaf-39. Ya Muhammed! Sen şirk koşanların gerçeklere uymayan söylediklerine sabır göster ve güneşin doğuşundan önce ve gurup vaktinden hemen önce içtenlikle Allah’ı tespih et /O’nu an. 40. Ve gecenin bir kısmında ve secdelerin /namazın ardından da O’nun yüceliğini sadece O’na dua ederek de ifade et.
Namaz anlamında “Secde etmek” ifadesi ilk defa iniş sırasında 3. Sırada olan Müzzemmil suresinin bu ayetinde kullanılmıştır.
İbad etmenin, yani sadece Allah’ın kulu olduğunu ifade etmenin önemli faaliyetlerinden biri olan dua etmenin özellikle huşu içinde, yani konsantre olarak yapılması üzerinde de durulmaktadır. Örneğin Nisa-43. ayette sarhoş veya herhangi başka bir nedenle kafa karışıklığı durumları hem salât, hem de dua ve Namaz uygulaması için uygun bulunmamış ve ancak ne diyeceği bilincinde olma istenmiştir.
Nisa-43. Ey İman edenler! Ne söyleyeceğinizi tam bilmeyecek fakat Yanlarınıza yatmayacak /cünub halinde olmayacak (la cünuben) ve ayakta duracak kadar hafif sarhoşsanız (iyice sinirli, gergin ve kafanız çok karışık ve meşgulse, uyku sersemi iseniz) bilinciniz ne söylediğinizi iyice bilecek duruma gelinceye /bu durumu üzerinizden atıncaya kadar /bu halinizden çıkıp normal bilinç açıklığında oluncaya kadar salâta (Toplu halde birlik bilincini oluşturma yanında Sosyal dayanışma, yardımlaşma, birlik bilinci oluşturma toplantı ve toplumsal faaliyetlere /bazen toplu namazlı) yaklaşmayın, bekleyin ve kendinize gelmeyi çabuklaştırmak için yıkanın (la cünuben……. Teğtesilu)…..
İşte bu konsantrasyonu olumsuz etkileyecek etmenlerden biri de dua veya herhangi bir ibad /kulluk etmenin şekilsel kuralını belirli bir sayı tutturmak üzere yapma uğraşısı olacaktır. Bu nedenle de, ibad /kulluk etmek veya dua etmek amacıyla belirlenmiş bir şekli, mutlaka uygulama zorunluluğu veya bir sayıyı tutturma takıntısı bu huşu halini, yani konsantrasyonu sağlamayı engelleyecektir. Bu yönde örnek olsun diye, Kur’an’da hiçbir konuda kesin bir rakam verilmemiştir
Kasas-28. Musa, “Bu konuştuklarımız seninle benim aramda bir sözleşme olsun. Demek ki ben, sekiz ya da on yıllık süreyi yerine getirirsem, bana karşı bir kırgınlık olmayacak ve bu konuştuklarımıza Allah da vekildir” diyerek kalmayı kabul etti.
Maide-101. Ey iman edenler! Tebliğ edilen buyruklarımız dışında sizi sıkıntıya sokacak ve yaşamınıza uymayan gereksiz şeyler hakkında sorular sormayın. Allah, bunları gerekli görseydi Kur’an’ı indirirken size açıklardı. Allah özellikle sorduklarınızı açıklamadı. Çünkü açıklamadığına göre de Allah, sorduklarınızı size farz etmemiş /özgür iradenize /güç ve imkânlarınıza bırakmıştır. Ve şunu da iyice bilin ki Allah, bağışlayandır /Gafur’dur ve yufka yüreklidir /Halim’dir.
Dikkat edilirse, Kasas-28 de net ve kesin bir sayı verilmemiştir. Bu kesin sayı belirsizliği, bizim de sabit bir sayıya ve bunu tutturma hırsını kendimize hedef yapmamızın yanlışlığını vurgulamaktadır. Özellikle de ilâhî girişim ve ibad /kulluk etme kurallarının da zamana, zemine ve şartlara göre dinamik ve değişken uygulanabileceğinin daha doğru olacağını düşünüyorum.İbad etme kuralında sayı ve kesin kuralın önemsizliği ve asıl önemli olanın niyet olduğu Hz. Muhammed’in söylemiş olduğu rivayet edilen şu sözü ile vurgulanmaktadır;
Hz. Muhammed bir konuşmasında “Allah, size Hac ziyaretini farz kılmıştır, onu yerine getirin” deyince dinleyenlerden biri “Ya resulallah, peki bu Hac ziyaretini her yıl mı yapacağız” diye sormuş ve bu sorusunu iki defa tekrarladığı halde peygamber cevap vermeyip üçüncü soruşta şu cevabı vermiştir: “Bana Allah’ın açıklamadığı şeyleri sormayın. Senin bu soruna evet dersem, bunu bu şekilde farzlaştırırsınız ve bu da çoğunuzun gücünü aşar-Kütubu Sitte-1173”.
Dolayısıyla, Kur’an’da sadece ismi belirtilip muhkem /değişmez ana kural olarak emredilen kuralların uygulama ayrıntıları olan Müteşabih /değişken olan kurallar insanın gücüne, durumuna göre serbest bırakılmış olmaktadır. Buna göre de her biri birer ibad /kulluk etme aracı olan muhkem /değişmez ana kuralların hiçbiri için, mutlaka şu sayı kadar uygulanacaktır diye bir kurallaştırma ve bunu hedefleyip konsantrasyonu bozmak şeklinde bir hüküm getirilmemiştir. Ancak şunu söyleyebiliriz; Nüsuklar diye tanımlanan Namaz, Oruç ve Hac olarak şekilsel ibad /kulluk etmelerde, homojenliği sağlamak bakımından katı olmamak üzere bazı ortak kurallar konulabilir.
Maide-101. ayette, sınırları ve kaç defa yapılmaları Kur’an’da belirlenmemiş işler hakkında itiraz edici veya sayı-sınır belirlemek amacıyla peygambere sorular sorulup sayı-sınır belirlemesi istenmesin denmektedir. Çünkü o zamanki Arap Bedevilerinin sayıya boğulmuş putlara yönelik ibad /kulluk etme gelenekleri vardı.
Bu açıklamalara göre, Kur’an’da muhkem /değişmez ana kural olarak belirtilmeyen konular kişinin durumu, konumu ve şartlarına bırakılmış oluyor. Dolayısıyla hiç kimsenin, kurallaştırılmamış herhangi bir konuda, kendine göre kurallaştırma yapması ve bunu başka insanlara dayatması Kur’an’a ters düşecek bir davranış olmaktadır. Aynı şekilde ek haramlaştırmalar koymak ve bunları kurallaştırmak da aynı şekilde yasaklanmakta, hatta böylesi bir davranış şirk koşma veya Allah adına iftira etmek olarak büyük bir suç sayılmaktadır.
Nahl-35. Şirk koşanlar ve riyakârlar, “Allah müsaade etti ki hem biz, hem de atalarımız, Allah’ın yanında başka bir şeye taptık ve dinde Allah’ın haram ettiğinden başkasını da haramlaştırdık” diyorlar ve suçlarına Allah’ı da ortak ediyorlar. Bunlar gibi, “Daha önceki şirk koşanlar da aynı şeyi söylemişlerdi”. Elçilerin, bildirdiklerimizi tebliğ etmekten başka bir görevleri yoktur ve zorlamaları da olamaz.
Nahl-ll6. Bilgiçlik taslamak üzere veya menfaatiniz var diye kendi kendinize uydurduğunuz yalanlara ve bahanelere dayanarak, “bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Çünkü böyle yaparsanız Allah adına yalan uydurmuş ve O’na iftira etmiş de olursunuz. Allah adına yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamazlar /iflah olmazlar /sıkıntılardan kurtulamazlar.
Mevcut Kur’an tercümelerinin 3 tanesi dışındakilerde “Salât” kelimesi tek anlam olarak “Namaz” anlamında tercüme edilmiştir. Halbuki “Salât” kelimesi, Allah’ın bütün peygamberlere uygulamaları için önerdiği “Sosyal yardımlaşma, dayanışma toplantıları yapmak ve bu faaliyetlerde bulunmak ve bazen de birlikte namaz kılmak” anlamında olan bir kelimedir. Bu bir arada oluşta bazen namaz dediğimiz ritüelli veya ritüelsiz doğrudan dua da edilmiştir. Bu kullanımın doğruluğunu Taha-14. ayette, ibad /kulluk etme ve Salât kelimelerinin ayrı kullanılmış olması desteklemektedir.
Taha-14. “Ben, evet Ben, bir tek Allah’ım ve Benden başka ilah yoktur. Bana ibad ederek sadece Bana kul olduğunu ifade et ve Benden başka ilah olmadığını ve bildirdiklerimi tebliğ etmek üzere salâta (bilgilendirme, eğitim ve yardımlaşma toplantılarına) başla”.
Bu ayrı kullanım gibi A’raf-206, Hac-77 ve Tövbe-112. ayetlerde İbad /kulluk etme kelimesi ile rüku-secde ve tespih etme kelimeleri de ayrı ayrı kullanılmıştır.
A’raf-206. Kuşkusuz Rabbinin istediği olumlulukta olan varlıklar, Allah’a ibad /kulluk etmekten ve O’nu sürekli anmaktan kaçınıp büyüklenmezler, sürekli Allah’ı yüceltirler /tespih ederler ve yalnızca O’na secde ederek eğilirler /büyüklüğünü kabul ederler.
Hac-77. Ey iman edenler! Bu açıklamalarımızı artık siz de dikkate alın, rükû ve secde edin ve Rabbinize ibad /kulluk edin /sadece O’na kul olun /aranıza kimseyi-bir şeyi koymadan sadece O’nun rızasını ön planda tutun ve olumlu /hayırlı ameller gerçekleştirin ki sonunda iflah olasınız /mutlu bir sona ulaşasınız.
Tövbe-112. Ayrıca Allah‘a tövbe eden, ibad eden /sadece Allah’ı ilah kabul edip, şirk koşmaksızın O’na kulluğu kabul eden, kesin hükümlere uygun olumlu ameller gerçekleştiren, hamd eden /şükreden, sürekli O’nun rızasını göz önünde bulundurma hedefinde olanlar, rükû ve secde edenler, güzel ve iyi şeyleri /olumlulukları öğütleyip, çirkin ve kötü şeylerden /olumsuzluklardan meneden ve Allah’ın belirlemiş olduğu yasakların sınırlarını koruyup uygulayan müminleri, kazanacakları Cennet ile müjdele.
Bu ayetlere baktığımızda, diyebiliriz ki “İbad et” kelimesi, yukarıda açıklamış olduğum gibi, sadece Allah’ın kulu olduğumuz anlamında, şekilsel uygulamalar olan Namaz-Oruç-Hac ve Zekâ dahil 440 sayıda belirlemiş olduğum ahlâka ve davranışlarımıza yönelik muhkem /değişmez ana hükümleri de birlikte uygulamak olmaktadır.
Çünkü temelde ibad etme, Allah’ı tek ilah kabul etmeyi içselleştirme yanında, bu kulluğun pekişmesine yönelik pratik uygulamalar olan muhkem /değişmez ana hükümlere uygun salih ameller /olumlu işler gerçekleştirmek de demek olmaktadır.
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız inşallah artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLȂNA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR” ve “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”