İçişleri Bakanı İle Anayasa Mahkemesi Başkanı Arasındaki Tartışmaya Sorularla Bakış

Dostlarla zaman zaman sohbetlerimiz olur. Siyasetle yakından ilgilenmeyenler, “Ya ne bulaşıyorsun bu işlere, keyfine bak hayatını yaşa. Siyaset yaparak neyi değiştireceksin” derler. Ben de ufak bir tebessüm ederim. Belki örgütlü yahut şahsi mücadele bir şey değiştirmeyecek. Fakat hayallerimiz var. Bu ülkedeki her yurttaşın huzurla yaşadığı, yollarının son kalitede olduğu, parkların bahçelerin sıkça yer aldığı, ifade […]

Dostlarla zaman zaman sohbetlerimiz olur. Siyasetle yakından ilgilenmeyenler, “Ya ne bulaşıyorsun bu işlere, keyfine bak hayatını yaşa. Siyaset yaparak neyi değiştireceksin” derler. Ben de ufak bir tebessüm ederim. Belki örgütlü yahut şahsi mücadele bir şey değiştirmeyecek. Fakat hayallerimiz var. Bu ülkedeki her yurttaşın huzurla yaşadığı, yollarının son kalitede olduğu, parkların bahçelerin sıkça yer aldığı, ifade hürriyetinin kullanılmasından ötürü insanların hapse atılmadığı, geçim sıkıntısının yaşanmadığı, enflasyonun çok düşük olduğu, insanların, ülkeyi yönetenlerin işlerine bisikletle gidip geldiği, koruma ordularının her yerde olmadığı; kısacası huzurlu bir Türkiye hayalimiz var.

Sayın Soylu, daha önce yaptığı bir açıklamada, “Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez” hükmünü AYM’nin iptal etmesini eleştirerek, AYM Başkanı Sayın Arslan’a, “Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım. Sen var mısın?” diye tepki gösterdi.

Sonrasında bu eleştirilere devam ederek, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın Polis Akademisi Başkanı olarak görev yaptığını dile getiren Bakan Soylu, “Anayasa Mahkemesi Başkanımızın aldığı komiser yardımcılarının yüzde 41’ini ben FETÖ’den ihraç ettim. Demek ki devlete adam alınırken dikkat edilmesi lazım. Ben bilerek aldığını söylemiyorum” dedi.

Bu kısa cümlelerden birkaç çıkarımda bulunmak, yurttaşların bu cümleleri düşünmelerini istiyorum. Aşağıdaki ifadeler sadece tartışılmalı, düşünülmelidir. Şahsen hiçbir hüküm vermemekteyim.

1) Ülkemizdeki yöneticilerin bisiklet kullanması neden “hayal” olarak nitelendirilir ki? Bence tüm yönetici seçilmişler-atanmışlar da, müsait vakit ve zamanlarda “bisiklet” kullanabilirler ve bu konuda topluma örnek olabilirler.

2) Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Zühtü Arslan, 2015’ten beri bu görevde. Madem -bilerek almamış da olsa- , kuruma %50’ye yakın Fetöcüler ile dolduran biri neden hala Anayasa Mahkemesi başkanıdır ve hakkında bir yargılama olmamıştır. Çünkü %40, makul hata payı olarak kabul edilmesi imkansız bir orandır. Eğer bu durum gerçekse, neden yıllar sonra bu durum Sayın Bakan tarafından gündeme taşınmıştır?

3) Sayın Arslan, beğenelim-beğenmeyelim; ülkemizin Anayasa Mahkemesi Başkanıdır. Böylesi önemli bir makama başkanlık eden sayın yargıca “sen” diye “bağırarak” hitap edilmesi ne derece yerindedir? Ve bu üslup, yargıya olan güveni zedelemez mi?

4) Sayın Anayasa Mahkemesi başkanına karşı kullanılan sert üslup, hakimler ve savcılar arasında da rahatsızlık yaratmamış mıdır?

Bu tartışmayı okuyanlar ve dinleyenler, benzer soruları kafalarında oluşturmuşlardır. Bu sorulara yanıt aranması gereklidir.

Yasaklar ve sert üsluplar bize hiçbir sonuç getirmez. Tek sonucu zarar olur. Zaten gergin ve huzursuz olan topluma, tüm seçilmişlerin-atanmışların, her davranışları ile örnek olması gerekmektedir.

SUUDİ ARABİSTAN AMBARGOSU HAKKINDA

Suudi Arabistan, Türkiye’ye bir süredir ambargo uygulamaktadır. Elimizdeki verilere göre, Suudi Arabistan’da 45.000’e yakın vatandaşımızın olduğu, 30.000 civarının Hataylı olduğu bilinmektedir. Gerilen diyalog, ekonomik boyutların ötesinde sorunlar oluşturabilir.

Ülkemiz ve özelde Hatay ekonomisine vereceği zararlar, sıkıntılar yaşadığımız son yıllarda önemli bir yara açacaktır. Bu sürecin bir an evvel diplomasi ile çözülmesi gerekmektedir.

Fakat burada, başka bir hususun da tartışılması gerekmektedir. Dünyada son yıllarda “otoriter” karakterli yöneticiler prim yapmaktadır. Bu yöneticiler, genelde “ben yaptım oldu” mantığı ile hareket ediyorlar. Böylesi bir yönetim anlayışı, ikili ilişkilerin “yürüyemez” olmasına neden oluyor, Dünya’ya adeta “sorunlar yumağına” boğuyor. Yurttaşların bu sorunları değerlendirirken, Dünya’nın nereye gittiğini, hangi sorunlara (çevre, işsizlik, salgın hastalıklar başta olmak üzere) odaklanmamız gerekirken neleri tartıştığımızı iyi okuması gerekir.

Buna, ülkemizden birkaç örnek vermek isterim.

Türk Lirasına olan güven, işsizlik, enflasyon, artan araç ve gıda fiyatları ortadayken; “çoklu baro”, “tabipler birliği kapatılsın” gibi başlıkları tartışmak kimseye fayda getirmez. Çoklu baro olsa, bunun ekonomiye, hukuk kalitesine olan katkısı ne olacaktır? Yahut Türk Tabipler Birliği kapatılsa, bunun sağlık sistemine katkısı ne olacaktır? Cevabı belli, koca bir sıfır. O yüzden; ekonomiye, işsizliğe, enflasyona yönelik sorunları tartışmamız, bunlara çözümler bulmamız gereklidir. Aksi halde zararı hepimize olmaktadır. Dünya’daki sorunları değerlendirirken de, bu bakış açısı ile sorunların değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim.

bekir.atahan@atahanhukuk.com

Exit mobile version