Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İdlib’in göç hikâyesi ısınıyor!

Ötekileştirme sürecimiz de… Bölgedeki

Ötekileştirme sürecimiz de…

Bölgedeki gazeteciler, onlarca ailenin geçtiğimiz günlerde eşyalarını kamyonlara yükleyerek bölgeyi terk ettiğini bildiriyor. 55 yaşındaki Ebu Ahmed, “Kendimizi kurtarmak istiyoruz. Koyunlarımızı, evimizi bırakıp kaçtık” derken, Salı gününden bu yana 40 bin kişinin bölgeyi terk ettiği belirtiliyor. Peki, sınıra ilerleyen kalabalığın ‘yaklaşan kış noktasındaki’ adresi ne olacak?

Suriye’deki silahlı grupların ve radikal oluşumların Şam yönetimine karşı son ve tek kalesi haline gelen, Hatay’ın sınır komşusu İdlib kentinde çatışmalar artarken, sivillerin hareketliliği de kaçışı da sürüyor. Suriye’nin kuzeybatısında, İdlib vilayetine yönelik operasyonu sürdüren Şam yönetimine bağlı güçlerin, kilit öneme sahip Han Şeyhun kasabasına ulaştığı bildiriliyor.
Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Rusya’nın desteklediği Esad güçlerinin kasabaya birkaç kilometre uzaklıkta olduğunu açıkladı. Suriye’deki savaşı yakından izleyen gözlemevine başkanlık eden Rami Abdel, “Rejim güçleri, Han Şeyhun’a dört kilometre uzaklıkta. Kasaba ile aralarında sadece tarlalar var” diye konuştu.
Suriye’nin iki önemli kenti, Halep ve Şam’ı birbirine bağlayan otoyolun geçtiği kasabada yaşayanların büyük çoğunluğunun bölgeyi terk ettiği belirtiliyor. Stratejik öneme sahip olan yol, ayrıca Suriye’de muhaliflerin son kalesi olarak görülen İdlib’den geçiyor.
Han Şeyhun kasabası, 2017 yılında 89 kişinin öldüğü kimsayal bir saldırının hedefi olmuştu. Esad yönetiminin saldırıdan sorumlu tutulmasının ardından, Amerika Birleşik Devletleri, Suriye’nin Şaryat Hava Üssü’nü Tomahawk füzeleri ile vurmuştu.
-GÖÇ HİKÂYESİ-
Bölgede görev yapan gazeteciler, onlarca ailenin, geçtiğimiz günlerde eşyalarını kamyonlara yükleyerek bölgeyi terk ettiğini bildiriyor. AFP’ye konuşan 55 yaşındaki Ebu Ahmed, “Kendimizi kurtarmak istiyoruz. Koyunlarımızı, evimizi bırakıp kaçtık” derken, Salı gününden bu yana 40 bin kişinin bölgeyi terk ettiği belirtiliyor.
İdlib, Mayıs’tan bu yana, El Kaide’nin uzantısı olarak görülen Hayat Tahrir el-Şam’a bağlı savaşçıların kontrolü altında bulunuyor. Terörün kontrolü altındaki böylesi bir bölgeye, Türkiye’den ‘bayram ziyareti’ nedeniyle giden binlerce sivilin geri dönüşlerinde ne gibi riskleri beraberlerinde taşıyacağı ise bilinmiyor.
-KAPASİTE!-
Hatay’ın sınır ötesinde yaşanan tablo şimdilik bu! Ancak Hatay için yaşanan tek gelişme, sınırın ötesinde değil. İstanbul’dan gönderilen ya da gönderilecek sığınmacıların istihdam sorunu da Hatay’da tartışılan başlıklardan biri, ki sorulan soru da oldukça net… Gönderilecekler düşünüldüğünde; Antep, Urfa ve Hatay’ın kapasitesi nedir?
EuroNews’den Menekse Tokyay’ın haberine göre, Resmi rakamlara göre 3,6 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’de, son dönemde düzensiz göçle mücadele çalışmaları çerçevesinde, İstanbul ilinde kaydı olmayan Suriyelilerin ‘kayıtlı bulundukları şehirlerde ikamet etmek üzere’ geri dönmeleri doğrultusundaki uygulamalar gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.
İstanbul’da çok sayıda Suriyeli sığınmacı, kayıtlı oldukları güney (Hatay, Adana ve Mersin gibi) ve güneydoğu illerine 20 Ağustos tarihine kadar dönmek zorunda. Bu süreçte, gönderildikleri kentin, bu sığınmacı topluluğunu “hazmetme yeteneğinin” ne olacağı ise ayrı bir soru işareti. Keza, ekonominin geçtiğimiz sene sadece yüzde 2,6 oranında büyüdüğü, işsizliğin yüzde 13,7 düzeyine çıktığı koşullar altında, Suriyeli sığınmacıların, işgücü piyasasına uyumu da yerel dinamikler açısından sorunlu bir alan olmaya devam ediyor. Çünkü Suriyeliler, sadece kayıtlı oldukları illerde ‘kayıtlı şekilde’ istihdam edilebiliyor.
-HATAY VE…-
Soru net… Şanlıurfa, Hatay ve Gaziantep’te, bu geri dönüşlere dair tablo nasıl? Tam da bu noktada, Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (Betam), “Suriyelilerin İşgücü Piyasasına Uyumu: Şanlıurfa, Hatay ve Gaziantep’te İstihdam Olanakları” konulu yeni raporunda, Suriyeli sığınmacıların işgücüne geçiş sürecindeki fırsat pencerelerini kapsamlı bir şekilde ele aldı.
Bu üç kentin özelliği, sayıları yüz binleri aşan Suriyeli sığınmacı sayısının yoğun olan illerin başında gelmeleri. Öte yandan, yerel halk ile Suriyeli sığınmacılar arasında, gerek toplumsal uyum sorunları ve gerekse işsizlik sebebiyle uzun zamandır süregiden bir gerilim ortamı söz konusu.
Betam Direktör Yardımcısı Doç.Dr. Gökçe Uysal’a göre, Şanlıurfa, Hatay ve Gaziantep’te işgücü piyasası uyumu önceliklendirilmeli ve gerek talebin güçlü olduğu, gerekse çalışma izni alma zorunluluğunun olmadığı mevsimlik tarım işçiliği gibi alanlara yönelmeli.
Ne yapılmalı başlığında da duran Uysal, “Genel hassasiyet, hem Suriyelilere, hem ev sahibi topluluklara olanaklar açılması üzerine kurulu. Toplumsal barışın sağlanması açısından, Suriyeli sığınmacıları çalıştıran bölgelerin ürünlerine yönelik spesifik bir etiketlendirme getirilebilir ve bu etiketleri taşıyan ürünlere öncelik verilip, vergi muafiyetleri getirilebilir” tespitinde bulunuyor, ayrıca Suriyelilerin, tarımda ucuz ve beceri seviyesi düşük işgücü talebini ağırlıklı olarak karşıladıklarına da dikkat çekiyor.
-ÇÖZÜM!-
İŞKUR tarafından yayımlanan Şanlıurfa, Hatay ve Gaziantep İşgücü Piyasası Araştırma Raporları (İPA) 2018 yılı verileri kullanılarak, firmaların işgücü taleplerinin incelendiği raporda, Şanlıurfa ve Gaziantep’teki işverenlerin eleman bulmakta en çok zorlandığı sektörün tekstil sektörü olduğu kaydediliyor. Ayrıca, rapora göre, Şanlıurfa ve Gaziantep’te; temizlik görevlisi, satış danışmanlığı, pazarlamacılık, müşteri hizmetleri gibi hizmet sektörü alanlarında da Suriyeli sığınmacılar için istihdam olanağı söz konusu. Bu açıdan, yeterli düzeyde mesleki ve teknik bilgi ile tecrübenin arandığı dokumacılık, dikiş makineciliği ve akrilik iplik üretim alanlarında Suriyeli sığınmacı istihdamı için olanak olduğuna da dikkat çekiliyor.
Hatay’da ise imalat sektöründe eleman bulmanın zorluğu hatırlatılarak, makine kullanım eğitimleri yoluyla becerilerin geliştirilerek, bu alanlarda Suriyeli sığınmacıların istihdam edilmesi öneriliyor.
-ENTEGRASYON-
Geri dönüş hikayesinin adresinde duran Hatay gibi illere dönen Suriyeli sığınmacıların, kentlerdeki istihdam olanaklarından yararlanabilmeleri, yaşamlarını idame ettirmeleri ve yerel toplumsal dengelerin korunabilmesi için, Türkçe eğitim programları yanı sıra; iletişim, satış becerileri ve mesleki yeterlilik alanlarında beceri geliştirilmesine yönelik programlara öncelik verilmesi de öneriliyor.
Brookings Enstitüsü Türkiye uzmanlarından Kemal Kirişci, Türkiye’de halihazırda yaşamakta olan Suriyeli sığınmacıların, ülkelerindeki yıkım, çatışmalar ve istikrarsızlıktan dolayı geri dönebilmelerinin mevzu bahis olmadığını, dolayısıyla yapılacak tek işin, bu insanları formel ekonomiye entegre etmek olduğunu kaydediyor.
-ÇALIŞAN-
Türkiye’de, çalışma yaşındaki Suriyeli sığınmacı sayısının 2,1 milyon civarında olduğu, ancak sadece 500 bin ila 1 milyon arasında bir kısmının işgücü piyasasında bulunduğu tahmin ediliyor. Çalıştıkları alanlar, ağırlıklı olarak testil, giyim ve tarım.
TEPAV verilerine göre, Haziran 2019 itibariyle, Suriye ortak sermayeli kurulan şirket sayısının en yüksek olduğu illerin başında İstanbul gelirken, İstanbul’u; Mersin, Hatay, Ankara ve Şanlıurfa takip ediyor. Aynı verilere göre, Haziran 2019’da Suriye ortak sermayeli kurulan şirketlerin yabancı ortak sermayeli şirketler içindeki payı Mersin’de yüzde 47,1, Hatay’da yüzde 22,2 ve Şanlıurfa’da yüzde 16,7 düzeyindeydi.
-TARTIŞMA!-
Şu ana kadar 38 bin Suriyelinin Kurban Bayramı sebebiyle ülkesine gittiği Hatay coğrafyasında en fazla tartışma konusu olan durum, “Gidebiliyorlarsa, kalsınlar ve dönmesinler” şeklinde. Bu duruma oldukça net bir cevap veren kişi ise Medipol Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Bekir Berat Özipek. Sınırın ötesine gidişleri oldukça farklı bir açıdan değerlendiren Özipek’in tespitleri özetle şöyle:
“Sığınmacının en büyük korkusu, şartlar değişmeden geldiği ülkeye geri gönderilmektir. Ama bir yandan da aklının, zihninin, kalbinin bir yanı hep oradadır ve şartlar değiştiğinde bir kısmı mutlaka döner. İmkan bulduğunda ise -kısa süreliğine de olsa- gidip gelmek ister.
Ama devletin bu ziyaretlere izin vermesi, sadece Evrensel Beyanname’nin tanıdığı haklarla, bu kapsamda, ‘sığınmacıların seyahat özgürlüğüne saygı’yla ilgili değil. Devlet, Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden kopmalarını da istemiyor, orayla bağlarını muhafaza etmelerini ise fazlasıyla önemsiyor, ki sığınmacıların güvenli bulduklarında ülkelerine geri dönmeye ikna olabilmeleri için bu ziyaretleri bir fırsat olarak görüyor. Onların, güvenli bölgeleri görüp ‘yaşanabilir bulurlarsa’, kalmaya karar vermelerinin yolunu açık tutmak istiyor.”
-SINIRIN ÖTESİ!-
Uluslararası Af Örgütü de benzer bir değerlendirme yaparken, Hatay ve diğer illerdeki sığınmacılar için Suriye’nin hala güvenli bir liman olmadığını ortaya koyuyor:
“BM ve Suriye sağlık kuruluşlarına göre, Mayıs başından beri İdlib ve Hama’da en az 15 hastanenin zarar gördüğü veya tahrip edildiği bildirildi. Saldırılardaki artış, 180.000 insanın yerinden edilmesine yol açtı. İdlib’deki saldırılar nedeniyle, 16 insani yardım örgütü bazı faaliyetlerini askıya aldı. Saldırılar, en az 1,5 milyon insanın acil insani yardıma ihtiyaç duyduğu dehşet verici durumu daha da kötüleştirdi.”
Özetle… Suriyeli sığınmacılar, bu şartlarda gidiyorlar ülkelerine. Ülkelerinin, bayram tatili için ideal bir ülke olmadığını bilerek. -Tamer Yazar-