Evdeki hesap çarşıya uymadı
Necmettin Çalışkan: “Öyle anlaşılıyor ki, ittifakın mucidi olan taraf, ‘Ne de olsa kimse ittifak yapamaz, bir tek biz yararlanırız!’ düşüncesiyle kendi lehine düzenlemeler yaptı, planlar kurdu. Ama karşı cenah da ittifak yapınca, evdeki hesap çarşıya uymadı.”
‘İttifaklar Seçimi’ halinde ilerleyen Türkiye siyasetindeki yeni yapılanmanın 31 Mart Yerel Seçimler ayağı, ‘mazbatalar’ başlığındaki tartışmalı sürecini Ankara ve İstanbul ile yaşamaya devam ederken, oluşan tabloya oldukça çarpıcı tespitler ekleyen isim, Saadet Partisi GİK Üyesi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan oldu. Bu seçimin, bir açıdan, yeni başkanlık sisteminin ‘güvenoyunu almaya çalıştığı’ bir hüviyete dönüştürüldüğünü söyleyen Çalışkan, “Ortaya çıkan ilk sonuç; ülkenin, iki partili büyük bir blok yapıya bölünmesiydi. Bu açıdan ittifaklar, tüm partiler için zorunlu hale geldi. Zamanında birbirine olmadık laflar edenler, en ağır hakaretleri yapanlar, çıkarları ve menfaatleri ortak olunca aynı trende yolculuk yapmak zorunda kaldılar. Öyle anlaşılıyor ki, ittifakın mucidi olan taraf, ‘ne de olsa kimse ittifak yapamaz, bir tek biz yararlanırız’ düşüncesiyle kendi lehine düzenlemeler yaptı, planlar kurdu. Ama karşı cenah da ittifak yapınca, evdeki hesap çarşıya uymadı” dedi.
-BALTA VE AYAK!-
Belediye seçimlerinde ‘Cumhur İttifakı’ olmasaydı, karşılığında Millet İttifakı’nın da yapılmayacağı tespitinde duran Çalışkan, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla, baltayı kendi ayaklarına vurdular. Mesela İstanbul ve Ankara’da ‘AKP-MHP’ ittifakı olmasaydı, CHP-İYİ ittifakı da olmayacaktı. Haliyle, iktidar partisi, elindeki belediyeleri kaybetmeyecekti. Bu seçimdeki ittifak, en çok iktidara zarar verdi. Oy oranı önceki seçime göre değişmemesine rağmen, büyükşehirleri (Ankara, İstanbul ve İzmir gibi sanayi ve turizm şehirleri) kaybetti. Yani kırsalda oy kitlesini muhafaza eden güç, büyük yatırımların olduğu ve
-ÇARŞI PAZAR-
Değerlendirmesinde, “24 Haziran’da sosyal medyanın etkisini pek hissetmedik, ama bu seçimde ortaya çıktı” diyen Necmettin Çalışkan, “Ne kadar baskı yaparsanız yapın, her şeyi gizlemek zor. Örneğin dolardaki dalgalanmaları, borç batağını ve cari açığı bir büyüme başarısı gibi göstermeye çalışsalar da, halk, çarşıda pazarda olan bitene bakıyormuş demek ki…” dedi ve şunları söyledi:
“Adayların yetersizliği hiç konuşulmadı. Bir tiyatrodan ibaret olan temayül yoklamaları es geçildi. ‘Ben yaparsam olur, ben atarsam seçilir’ bu sefer tutmadı. Projeler konuşulmadı, halkın sorunları dinlenmedi, kulak tıkandı. Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi de, havuz medyasına fazla maruz kalmak, bünyeye zarar verip, düşünme ve farkında olma yetisini kaybettirdi. Seçilmiş başkanları görevden almaları da etkisini gösterdi. Seçimden önce metal yorgunluk denildi, birçok seçilmiş başkan görevden azledildi. İstanbul ve Ankara’ya en metal yorgunu, en yıpranmış isimler aday gösterildi. Belli ki gelecek vaat eden, önümüzdeki süreçte tehlike arz edebilecek isimler istenmiyordu. Anlaşılan tepedekiler hariç, herkes seçimden emindi. Ama bunu adaylara yansıtamadılar.”
-KÖTÜ JÜBİLE!-
-DAĞILIR MI?-
Yaşanan başarısızlığın ardından AKP ve MHP cephesinde ‘ittifak çatırdaması’ yaşanabileceği ihtimaline de işaret eden Çalışkan, sözlerini şöyle noktaladı:
“Sonuç olarak; öküzün ölmesini beklemeden ortaklık bozulup, ittifak dağılabilir. Bu ittifakın tabanda karşılık görmediği ve iktidara yaramadığı görüldü. Ayrıca bir partinin üst yönetimi kısmen, gençlik kolları ve kadın kolları ise tümüyle, küçük ortağın eline geçiyor. Sendikasında da, STK’sında da, bürokrasisinde de küçük ortağın rahle-i tedrisinden geçmemiş olanlara yer yok. O zaman soru şu; Siz niye varsınız ki!” -Tamer Yazar-