ipek kozasının kültürel yolculuğu…

Konuk yazar: Jozef Naseh/Arkeolog İpek, tarih boyunca soyluluğun ve bilgeliğin sembolü olarak kullanılmıştır. Bunun nedeni, ipek böceğinin, larvadan ipliğe kadar oluşan yaşam sürecinin, insan-doğa arasındaki ilişkinin bilgelik yolu kullanılarak, yoğun bir emekten sonra kullanıma hazır hale getirilmesidir. Bu süreci yazılı olarak öğrenmek, yalnızca bilgilenmeyi sağlar. Oysa ipek böceği yetiştiricileri, doğa yasalarının ipek böceği ile arasındaki […]

Konuk yazar: Jozef Naseh/Arkeolog

İpek, tarih boyunca soyluluğun ve bilgeliğin sembolü olarak kullanılmıştır. Bunun nedeni, ipek böceğinin, larvadan ipliğe kadar oluşan yaşam sürecinin, insan-doğa arasındaki ilişkinin bilgelik yolu kullanılarak, yoğun bir emekten sonra kullanıma hazır hale getirilmesidir. Bu süreci yazılı olarak öğrenmek, yalnızca bilgilenmeyi sağlar. Oysa ipek böceği yetiştiricileri, doğa yasalarının ipek böceği ile arasındaki gizemli ilişkiyi deneysel yöntemlerle öğrenerek bilgeliğe ulaşır ve üretim yaparlar.
İnsanın yaşamını kolaylaştırmak ve mutlu, huzurlu yaşamalarını sürdürebilmeleri için kozasına iplik örer. Bunun için canını feda eder. Bu yüzden soyludur. Bu işi nasıl yaptığının sırrını kimseye söylemez. Bu yüzden bilgedir.
İnsan, ipek ürünlerini kullanırken, ipek böceğinin her iki özelliğini de kendi kimliğine esin kaynağı yaparak yaşar. Bu yüzden imparatorlar, krallar, kraliçeler, üst düzey din adamları, toprak ağaları ve toplumun yönetsel işlerini üstlenen siyasi kimlikler ve yöneticiler, ipek ürünlerini ya giysi olarak ya da yaşadıkları mekanın görkemini ve soyluluğunu artırmak için, ev veya işyerinde süs eşyası olarak kullanırlardı.
İpek elbise, erkek için ak pak geçmişin, zenginlikle ifade edildiği, bilgeliğin erdemle buluştuğu simgesel bir vicdan terazisidir. Kadın için ise saflığını ve masumiyetini tanımlayan, koruma ziynetidir. Bu yüzden kadın, kendini ipek giysi ile özdeşleştirir. Ruhuna ve tenine dokunulmazlığını, ipek giyerek ifade eder. Antik çağlarda, bilge (filozof) kadınlar, öğretilerini, tenlerini göstermeyecek kalınlıkta ipek elbise giyerek verirlerdi. Örneğin M. S. 4 . YY’da yaşayan kadın Filozof Hypatia, öğrencilerine çıplak ayakla ders verirken, saf beyaz ipekten yapılmış bir elbise giyerdi.
Buna karşın, iyi bir eğitim almış olan, Mısırca okuma ve yazma bilen, birkaç yabancı dil öğrenen, erkek egemen bir dünyada imparatorlukları yöneten dünyanın en güçlü kadını olan, zekası, güzelliği ve çekiciliği ile erkekleri etkilemekten utanmayan, bedensel, tensel ve görsel güzelliği ile dillere destan olan, her güzel koyda başka bir Antonius (?) ile buluşma özgürlüğü olan Kleopatra, bütün tensel güzelliğini dışa aktaran, ipekten yapılmış incecik bir elbise giyerdi.
Erkekler, ipeğin kullanım başlangıcından günümüze kadar, ipek böceğinin gizemle ürettiği iplik ile kadının doğurganlık özelliğini ilişkilendirirler. Bu anlamda ipek kuşanmış olan kadını; saf, temiz, tensel olarak dokunulmamış, işlenmemiş, üremeye hazır bir çağrı olarak algılarlar. Erkeklerin bu kurallarını, yalnızca ihanetin kraliçesi KLEOPATRA bozabilmiş… İhanete uğrayacağını bile bile; güçlü, zeki, kültürlü, güzel ve çekici bir kadına hangi erkek hayır diyebilir? Bana sormayın lütfen! Yanıt vermem! Susma hakkımı kullanıyorum!
Geçmişteki bu mitolojik yaşanmışlıklar kültürel anlamda değerini yitirmiş olsa bile, ipek kullanımı, günümüzde kadının, saf, temiz, dokunulmamış ve işlenmemiş onursal bağı olarak hala değerini korumaktadır.
-İPEĞİN İNANÇ KÜLTÜRÜMÜZDEKİ YERİ-
İpek kumaş, yaşam kültürümüzde olduğu gibi, inanç kültürümüzde de önem kazanmış ve bir çok inanç kültürü alışkanlıklarımızda kullanılmıştır. Örneğin Musevi erkek kardeşlerimiz, sabah duaları sırasında, başlarından bellerine doğru sarkan ve üzerinde mavi çizgileri olan beyaz ipekten yapılmış, adına ”Tallit veya safarad dilindeki söylemine göre Tallet ” dedikleri bir şal takarlar. İpek kumaşa ulaşımın zor olduğu yerlerde, ipek kumaş yerine, pamuktan yapılmış Tallet de kullanılabilir. Ama genelde ipekten yapılmış olması tercih edilir. Çünkü sabah duası, saf ve temiz bir günün başlangıcı için yapılır. Üzerindeki mavi çizgiler, sabah duasının zamanında yapılabilmesi için, doğan güneş ışıklarının mavi ile beyaz rengi ayrıt edebilecek düzeye gelmesi gerekir. Karanlık bir odada otursa bile, her hangi bir Musevi kardeşimiz, Tallet üzerindeki mavi rengi gördüğü zaman, sabah duasına başlayabilir.
Hıristiyanlık inanç kültüründe, Hz. Meryem, yoksul olmasına karşın, ikonalarda ipek giysilerle betimlenir. Bundan amaç; saf, temiz, dokunulmamış ve tanrının inayeti ile doğum yapan, tanrı validesi bir anneyi onurlandırmaktır. Çünkü o dönemlerde ipek kumaş saflığı, bilgeliği ve asaleti simgeler.
Müslümanlık inanç kültüründe, erkeğin ipekli giysiler, süs ve eşyasını kullanması haramdır. Takkenin ipekten yapılanı mekruhtur. Ama bir kısmı ipekten yapılmış olan seccade üzerinde namaz kılınabilir. Erkeğe haram olan ipek, kadının tenini göstermeyecek şekilde ve başka kadınlara böbürlenme hevesi gözetmeksizin giyinmesi caizdir. Aslında ipeğin kullanılması konusunda bir çok hadis var ama, amacım, hadislere dayanarak ipeğin inanç kültüründeki kullanım alışkanlıklarının bir kısmını anımsatmaktı.
-YAŞAM KÜLTÜRÜMÜZDEKİ YERİ-
Ben yaşta kiler bilir. Antakya’nın soylu ailelerin büyükleri, eskiden ipek elbise ve gömlek giyerlerdi. Bu gibi elbise giyenlere, yerel dilde ”havaca”, yani beyefendi denirdi. Beyefendilik statüsü, salt varlıksal değeri çok olanlar için kullanılmazdı. Ayni zamanda eğitimli, kültürlü ve sorumluluk alanında hukuku vicdanla tartarak kullananlar için söylenirdi. Bir yerde, erdemli bir yaşamın ak pak temsilcisi idiler.
Bu yüzden üst düzey din adamları da bu giysiyi kullanırlardı. Hatırladığım kadarıyla, dede baba inanç kültürüne sahip bir çok önder bu elbiseyi giyerdi. Buna ek olarak, beyaz fötür şapka da takardı. Bu kimlikte olanlara havaca denmezdi, ama saygıdeğer anlamında ”seyidne ‘ veya ”şeyhi” denirdi. Bu sıfatlar, bir yerde dini görevine saygı anlamında bir göndermeydi.
Antakya, Samandağ ve Harbiyeli varlıklı ve toprak sahibi ailelerin yaşlıları, Nisan –Ekim ayına dek gelen resmi ve dini bayramlarda, düğün, nişan ve özel günlerde, özellikle yöre ipeğinden dokunan elbiseler giyerlerdi. Bunun toplumsal kültürdeki açıklaması, “coşkunuza, ak pak geçmişim ve bütün varlığım ile katılıyorum” anlamı taşırdı.
1975 yılından sonra, Antakya’ya taşınan Amik’li toprak ağaları, yerel kültürdeki anlamına uyum sağlamak amacıyla, yöre ipeğinden yapılmış beyaz elbise giymeye başladılar. Ama fötür şapka taktıklarını anımsamıyorum . Belki bazıları takmış olabilir!
Kısacası, ipek böceğinin bin bir zahmetle ürettiği ipeği, emeği ile kumaşa dönüştüren insan, bir yerde, görkemin ve egemenliğin simgesi olarak başka bir insan tarafından kullanıldı.
Bu elbisenin yerel kültürdeki egemenliği, rahmetli Turgut Özal’ın serbest piyasa ekonomik sitemine kadar sürdü. O tarihten sonra, varlıklı ve yoksul arasında olan, orta direk dediğimiz bir ekonomik sınıf ortaya çıktı. Bu ekonomik yapı, sınıf atlamanın bir simgesi olarak bu elbiseyi giymeye başladı. Bu arda ben de giymeye başladım!
O dönemde ANAP’ın hem kurucuları arasındaydım, hem de Antakya belediye meclis üyesiydim. Rahmetli Özal’a ilk ziyaretimizde, ona ve eşine, yöre ipeğinden yapılmış ipek kumaş hediye ettik. Her ikisi de, hediye verdiğimiz kumaşı diktirip giydi. Bu giysileri bir çok toplantı ve ziyaretlerde giyince, o zamanlar Harbiye veya Samandağ ipeği olarak bilinen ipek kumaş da ünlendi.
O zamanlar, Sayın Semra Özal’ın başkanlığını yaptığı ve ”papatyalar ‘ grubu olarak da bilinen bir vakıf vardı. Bu vakıf, ANAP’a yakın işadamlarının eşleri tarafından kurulmuştu. Vakıf üyeleri, bu özel kumaşı Semra Hanım’ın üzerinde görünce, onlar da bu kumaşı giymeye özendi. Sonrasında moda haline getirdiler. Kumaşa talep arttı. Bu girişim sayesinde yöre ipeğimiz daha da ünlendi.
Ardından, ülkemizin yeni jet motoru takmış sosyetesi (?) , ak pak geçmişleri ifade etmek üzere, bu kumaştan yapılmış giysiler giymeye başladılar. Hatta o kadar ileri gittiler ki, evlerinin perdelerini dahi bu kumaştan yapmaya başladılar.
Çok ilgi görmeye başlayan ipek kumaşımız; Vakko, Beymen ve bunun gibi ünlü mağazaların vitrinlerinde görülmeye başlandı. Ardından moda tasarımcıları devreye girdi.
Medeniyetler Korosu’nun kuruluşu sırasında, Moda Tasarımcısı Sayın Bahar Korcan, yöre ipeğini araştırmak ve bunu tasarımlarında kullanmak üzere Antakya’ya geldi. Kendisi ile kısa bir Arkeoloji Müzesi, Harbiye ve Samandağ gezisi yaptık. Antik çağlarda ve günümüzde yöre ipeğini kimler, nasıl, niçin kullanmış noktasında görüş alışverişi yaptık. Sonuçta bana, Anadolu’daki ”yaşam kültürü hazinesini” bulduğunu söyledi. Bu sözle, yöre ipeğimiz yeni bir tanıtım atağına geçti.
Bahar hanımı, akşam Medeniyetler Korosu’nun çalışmalarına davet ettim. Koromuzun çalışmalarını izledi. Koromuzun giysilerinin neden siyah saten bir kumaştan yapıldığını sordu. O zamanlar Koro Şefimiz Şeyda Akgöl Giray hocamla ben birbirimize baktık. Uzun bir süre ne yanıt vereceğimizi şaşırdık. Sonun da, ”siyah, resmi bir kıyafet, onun için bu rengi seçtik” dedik. ”Yahuu sizin koro, cenaze marşı okumuyor, ilahiler okuyor! İlahi okuyan bir kimse, tanrının huzuruna, bedensel ve ruhsal arınmış olarak çıkar. Yani ak pak geçmişi ile… Öyle değil mi?” dedi. Şeyda Hocam ve ben, Bahar hanımın dediğini onaylarcasına, ikimiz de başımızı öne eğerek “evet” dedik. Ardından hemen ben yanıt verdim . ”Tamam Bahar Hanım, bundan sonraki giysilerimizi beyaz satenden seçeriz…” dedim. Bu kez Bahar hanım, şaşkın bakışlarını bizlere fırlattı… “Yöreniz insanının alın teri ve emeği ile dokunmuş muhteşem ipek kumaşınız var. Niye onu kullanmıyorsunuz?” dedi. Hemen yanıt verdim… ”İyi de Bahar hanım, ne kumaşı alacak paramız, var ne de diktirecek?” dedim. Bu sözüm üzerine, Bahar hanım, yüzünde beliren bir gülümseme ile yanıt verdi. ”Merak etmeyin Jozef Bey, ben ipek kumaşı satın alıp, tasarlayıp, dikip sizlere göndereceğim. Yaşadığınız bu kent, sahip olduğunuz binlerce yıllık bu kültürel birikimi, kültürel geçişle tüm insanlığa aktardığı için bunu fazlası ile hak eder. İzin verirseniz bu görevimi yapayım” dedi. Bu önerisini mutluluk ve coşku ile kabul ettik. On beş gün içinde kıyafetler dikilmiş ve hazır bir şekilde bize ulaştırıldı. Artık Medeniyetler Koromuzun ipek kumaştan yapılmış giysileri vardı. Bu kıyafetleri giyen Koro elemanları, ”Melekliğe terfi ettik” dediler. Aslında Bahar Korcan Hanımın bu girişimi ile hem ipek kumaşımız kanatlandı hem de bizler. Binlerce teşekkürler Bahar Korcan…
Yöremizde ipek kozasının 1500 yıllık kesintisiz ve engelsiz yolculuğu devam ediyor. Bu yolculuğunda ona eşlik eden, üreticisinden dokuma emekçisine kadar, emek veren herkese şan olsun. Saygılarımla.

Exit mobile version