OHAL‘siz Bir Türkiye
Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız: “Daha iyi bir yaşam olasılığına, taptaze bir başlangıç yapılabileceğine ilk inananlar biz değiliz, sonuncu olamayacağımız da kesin! Hiçbir ideale sahip olmayanlar bizi fena halde küçümseyecekler. Önemi yok! Biliyoruz ki, eğer bir daha kimse bizimle aynı duygulara kapılmazsa, dünya çok daha yoksul bir yer olacak…” dedi ve ekledi:
Türkiye’de 21 Temmuz 2016 tarihinde başlayan Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının 19 Ocak 2018 tarihinde altıncı kez üç ay süreyle daha uzatılması beklendiğini söyleyen, Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız, şu an ki OHAL’in, tüm hukuksal koşul ve sınırların dışına çıkarılan, olağan olmayan bir ‘Olağanüstü Hal’ oluşturduğuna işaret etti.
-NE İSTİYORUZ?-
Konuya dair açıklamasında ‘Ohal’siz Bir Türkiye İstiyoruz!’ diyen Balkız, bunun nedenlerini ise şöyle sıraladı:
“OHAL’siz Bir Türkiye İstiyoruz! Çünkü:
-Toplum olarak korkudan kurtulmak ve korkudan duyulan korkuyu da aşarak korkusuz yaşamak istiyoruz!
-Yaşam hakkımızın korunmasını ve etnik köken, renk, dil, din, inanç, ideoloji, felsefi görüş, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, sosyal statü ayrımı olmaksızın, kendimizin, çocuklarımızın, sevdiklerimizin, tüm yurttaşların ve insanların can güvenliğinin sağlandığı, başta yaşam hakkı olmak üzere, tüm hak ve özgürlüklerimizin güvencede olduğu bir yaşam istiyoruz!
-Silahlı ya da değil, örgütlü ya da bireysel, eylemli ya da nefret söylemi halinde olsun, her türlü şiddetin, şiddet tehdidinin ortadan kaldırılmasını ve önlenmesini istiyoruz!
-Tek adamın buyuracağı kurallara değil; her birimizin iradesini temsil edeceğine inanacağımız, şeffaf, katılımcı, çoğulcu,
– Yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek bir iradede toplanmasına, şahsileşmesine ve keyfi kullanılmasına karşı; bu erklerin kuruluş, örgütlenme ve işleyişinin, örf adete ya da belli bir dinin anlayışına göre değil, insan haklarından türetilen laik hukuk tarafından belirlendiği ve denetlendiği, bu erklerin birbirinden ayrıldığı, birbirini denetlediği bir kuvvetler ayrılığı sistemi istiyoruz.
– Karar alma ve kararların bağlayıcılığı hiyerarşisi bozulmuş, bir alt mahkemenin üst mahkeme kararlarını yerine getirmediği, tarafsız ve bağımsızlığını yitirmiş bir yargı değil, her birimize hukuk güvenliği sağlayan etkin, yapısıyla ve işleyişiyle gerçekten tarafsız, adil yargılanma ve adalet hakkımızı güvenceye alan bir yargı istiyoruz.”
Süreçle beraber yaşananları sıralamaya devam eden Balkız, toplumun her kesiminde biriken beklentilere şöyle devam etti:
“Keyfi gözaltı, tutuklama ve yargılamalar istemiyoruz!
-Bu ülkede barış içinde yaşamak isteğimizi, işten atılmadan, tutuklanmadan ve yargılanmadan özgürce dile getirmek istiyoruz!
-Diyanet İşleri Başkanlığı ve TÜRGEV, ENSAR, İLİM YAYMA gibi vakıflara ve vaizlere devredilmiş, çocukların beden ve psikolojik varlıklarının istismara açık olduğu, içerik olarak çağdaş, evrensel bilginin norm ve ilkelerine aykırı, tutucu ve dogmalara dayalı bir eğitim öğretim sistemi değil; bilimsel ,laik, çağdaş, özgür düşünceye dayalı, üretici, eleştirel, çoğulcu, karma ve kamusal bir eğitim istiyoruz!
-Milli ve Yerli söylemleri ile; özgür düşünce, eleştirel akıl, evrensel gelişmeler doğrultusunda bilim ve teknoloji üretim kapasitesi, yönetsel ve mali özerklik ilkeleri elinden alınan; bilimsel donanım ve üretim kriterlerine haiz olmayan yandaşların kadrolara yerleştirildiği ‘külliyeler’ şeklinde örgütlenen medreselere dönüştürülmüş üniversite değil; bilimsel özgürlüğü , ‘bilimsel merak ve sorguyu temel alan’, ‘evrensel bilgi, düşünce, eleştiri merkezi’ olan özerk yapılı üniversite istiyoruz!
-Açlık sınırının altında ve kölelik koşullarında çalışan asgari ücretliden sürekli bir ‘fedakârlık’ istenirken; 2016 Ağustos ayından beri faaliyette olan, bünyesinde 200 Milyar Dolar değerinde kamu şirketlerini barındıran, her türlü vergi ve yasal muafiyete sahip bulunan, ancak kim için, nasıl, hangi amaçlarla, ne tür faaliyetler ve kazançlar sağladığını, hangi fedakarlıklarda bulunduğunu, hesaplarının denetlenmediği ve kamuoyu ile paylaşılmadığı için bilmediğimiz Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketi’nin hakimi olduğu bir ekonomik yapı istemiyoruz!
-9 Ocak 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Muhtaçlar’ ile ilgili bakanlar kurulu kararnamesi içeriğinde, “ailelere beş yüzer kg kömür dağıtımı yapılması” öngörülmüş olduğu gibi, toplumda muhtaç sayısının sürekli arttırıldığı ve muhtaçlık/yoksulluk halinin ve karşılığında minnet duygusunun sürekli hale getirildiği bir sosyal yapı dayatması altında yaşamak istemiyoruz!
-Emekli maaşı ile asgari ücret arasına sıkışmış, çay ve simit bütçesi içinde, pahalılıktan erişilemez hale gelen ete, meyveye, sebzeye yalnızca bakmakla yetinmek istemiyoruz!
-İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2017 yılında altmışı çocuk 2 bin 6 işçi olmak üzere, 2002 yılından bugüne en az 20 bin 500 işçinin, cinayet nitelikli iş kazalarında yaşamını yitirmiş olduğu bu ülkede, ölümüne çalışma koşullarına mahkum olmak istemiyoruz!
-Yoğun emek sömürüsünün bulunduğu, sendikasız, güvencesiz ve ücretlerin çok düşük olduğu çalışma koşullarının değiştirilmesini, işçilerin grev ve toplu sözleşme haklarının önündeki engellerin kaldırılmasını, keyfi ve hukuksuz grev ertelemelerinin son bulmasını istiyoruz!
-Türkiye İstatistik Kurumu’nun Ekim 2017 verilerine göre, Türkiye’de geniş tanımlı işsiz sayısının 5,8 milyon, geniş tanımlı işsizlik oranın ise yüzde 17,1; genç işsizlik oranının yüzde 19,3; kadın işsizliğinin yüzde 14, genç kadın işsizliğinin ise 25,7 olduğu ve ne istihdam ne de eğitimde olan gençlerin oranının yüzde 24,1 olduğu bu koşullarda; insanların keyfi şekilde, yargı kararına dayanmaksızın, savunma hakkı bile tanınmadan KHK lar ile işten atılmalarına, “ölümüne” işlerine dönmeyi isteyenler ile iş bulmadığı için kendini yakanların seslerinin duyulmazdan gelinmesine, atamaları yapılmadığı için intihar eden öğretmen dramlarına son verilmesini istiyoruz!
-Başta Türkiye Kömür İşletmeleri gibi kamu kurumlarının, devletin yaptığı alımlar karşılığında, “görev zararı” olarak yazılan ve hazineden ödenmesi gereken alacaklarının ödenmeyerek, sürekli zarar uğratıldığı ve sonra da zarar ediyor denilerek, özelleştirme kapsamında birilerine altın tepside sunulduğu bir ekonomik düzen istemiyoruz!”
-YANDAŞ AYRIMCILIĞI!-
19 Ocak’ta süresi altıncı kez uzatılacak olan OHAL’i ve ‘karanlık’ olarak ifade ettiği bu tünelden nasıl çıkacağımızı yazan Balkız, beklentilerini sıralamaya devam ederken ‘yandaş’ kavramına da işaret etti ve şöyle devam etti:
“Kamu görevlerine atanmada ayrımcılığın kalkmasını, yandaş kayırmacılığının değil, liyakatın esas alınmasını istiyoruz!
-Birilerine para kazandırma amaçlı şehir hastaneleri değil, parasız ve kamusal bir sağlık hakkı istiyoruz!
-Sağlıklı bir çevrede ve sağlıklı, güvenli bir kentte yaşama hakkımızın koşullarını sağlamakla görevli belediyelerin oylarımızla seçtiğimiz başkanlarının görevden alınmalarını, yerlerine kayyım atanmasını istemiyoruz!
-Kadınların; bedenleri, emekleri ve gelecekleri üzerinde özgürce karar verecekleri, kamusal ve özel mekanlarda, görünürlükleri dahil olmak üzere her alanda cinsiyet eşitliğinin sağlandığı; kadınların öldürülmediği toplumsal koşulların oluşturulmasını, kadınlara yönelik her türlü şiddet eylemlerinin indirim uygulanmadan cezalandırılmasını istiyoruz!
-Tarafsızlığını yitirmiş, tek yönlü haber ve yazın ile belli bir anlayışın propaganda aracı haline gelmiş bir basın, bir gazetecilik ve medya değil; ifade özgürlüğünü ve halkın doğru haber alma hakkını temel alan, tarafsız ve doğru habercilik yapan, görevini yaptığı için de keyfi şekilde tutuklanma, kovuşturma ve yargılama gibi baskılarla tehdit altında tutulmayacak, özgür bir basın istiyoruz!
-Dağlarımız, ovalarımız, dere, orman ve meralarımıza sahip çıkmak, bu talana dur demek istiyoruz!
-Tiyatro oyunlarının, gösteri ve sanat faaliyetlerinin, kitapların yasaklanmasını istemiyoruz!
– Kent meydanlarında, sokaklarda, park ve bahçelerde yasaksız ve özgürce var olmak istiyoruz!”
-DAHA İYİ BİR YAŞAM!-
Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız, sözlerini ‘yarına’ dair umutlar noktasında sonlandırdı ve şu mesajı verdi:
“Daha iyi bir yaşam olasılığına, taptaze bir başlangıç yapılabileceğine ilk inananlar biz değiliz, sonuncu olamayacağımız da kesin! Hiçbir ideale sahip olmayanlar bizi fena halde küçümseyecekler. Önemi yok! Biliyoruz ki, eğer bir daha kimse bizimle aynı duygulara kapılmazsa, dünya çok daha yoksul bir yer olacak…” -Tamer Yazar-