İzlek

Dışarıya sunduğumuz değil, iç dünyamıza sızan cılız bir ışığın kalıntılarıyız sadece… Değerler, normlar, kalabalığın o kıvrak hali… Arkamızda bıraktığımız ne varsa, o en kırılgan fayın sessizliği… Yüklendiğimiz valizin kalabalığı gibi. Her şeyi bulabilecekmiş gibi ama hiç… Yalnızlığı harcamadan yaşamalı. Kalabalığa ödün vermeden… Bir masalın en kenarındaki sözcük ya da bir romanın en uçtaki cümlesi gibi […]

Dışarıya sunduğumuz değil, iç dünyamıza sızan cılız bir ışığın kalıntılarıyız sadece…

Değerler, normlar, kalabalığın o kıvrak hali…

Arkamızda bıraktığımız ne varsa, o en kırılgan fayın sessizliği…

Yüklendiğimiz valizin kalabalığı gibi. Her şeyi bulabilecekmiş gibi ama hiç…

Yalnızlığı harcamadan yaşamalı. Kalabalığa ödün vermeden…

Bir masalın en kenarındaki sözcük ya da bir romanın en uçtaki cümlesi gibi

İçinizdeki bireye diz çöktürmeden…

Adımlarınızın bir ezgisi olmalı. Kalabalık sözcüklerden bağımsız bir ses…

Çünkü ucu kıvrılmış her ezgi, başka bir rengin habercisidir…

Başka bir yolun, başka bir deniz, şehir, istasyon, ev…

Herkes kendi yağmurunun ezgisi kadar hırpalanıyor…

Kendi ıssızlığı ve kaygısı…

Özgüven ah o özgüven yeterli mi gerçekten, önemli mi?  

Özgüven, nasılda kaygan bir kavram böyle…

Niteliği alaşağı etmiş bir bulanıklık,

Herkesin her şey olduğu çağın en kibirli hali…

Sahi sözlükteki anlamdan geçeli kaç zaman oldu?

Görüntünün ve algının gürültüsünden…

Birbirine benzeyen haberlerden…

Birbirine benzeyen mimiklerden…

Romanın gerçeklikten kopan kurgusu ya da eleğe döktüğü hecelerden…

Seçenek veya seçeneksizlikten…

Çaresizliği konuşmuyoruz bile… Bireyin çeşitliliğini…

Geleceğe dair izlekleri…

Umutsuz gerçekçilik ya da çağın esrik adımlarını…

Bireyin ufalanmış düşlerini konuşmuyoruz…

Kırılgan olan sadece mimiklerimiz değil, dilin tekerlemesine uyan her adım buna dâhil…

Güne eklemlenen hayal kırıklığı,

Trajedi

Algı ve gerçek…

Çağ diyorsun biliyorum, dilimize kurulmuş çağın korkunçluğu diye heceliyorsun…

Yüz milyonlarca çocuğun yoksulluğunu

Modern dünyanın eşitsizliğini

Gıda güvenliğini…

Çevreyi, doğanın çığlığını…

Her on çocuktan birini, çocuk işçiliğini…

Mevsimlik işçileri…

Kötücül bir ritim ne kadar acıtıyorsa o…

Sahi sözlükteki anlamdan geçeli kaç zaman oldu?

Görüntünün ve algının gürültüsünden…

Birbirine benzeyen haberlerden…

Birbirine benzeyen mimiklerden…

Romanın gerçeklikten kopan kurgusu ya da eleğe döktüğü hecelerden…

Seçenek veya seçeneksizlikten…

Günü kurtarma hamlesi gibi bir dizilim…

Geleceği ıskalayan bir düğüm

Yazılanlar, çizilenler

Oflayıp, puflayanlar…

Uzay ve boşluk

Ses ve renk…

Ama hemen her şey, bireyi ıskalayan bir yanılgı gibi…

Exit mobile version