2024 yılının “kelimesi” olarak Türk Dil Kurumu ve Ankara Üniversitesi tarafından yapılan oylama sonucunda “kalabalık yalnızlık” belirlendi. İki kelimeden oluşan bu ifade, aslında bir çelişkinin, bir boşluğun en net yansıması gibi görünüyor. “Çokluk içinde yokluk” diye tanımlayabileceğimiz bu kavram, modern hayatın bir yansıması olarak, insanın yalnızlığını ve bu yalnızlık içinde sıkışıp kalmışlığını anlatıyor.
Her şeyin hızla değiştiği, yeni bir dünyada kendimizi bulmaya çalışırken, bir dil kurumunun ve üniversitenin düzenlediği yılın kelimesi yarışmasında “kalabalık yalnızlık” gibi iki kelimelik bir kavramın ortaya çıkması beni şaşırtıyor. Ancak bu şaşkınlık, aynı zamanda dünyadaki bireylerin yaşadığı hüzünlü bir gerçeği de gözler önüne seriyor. Yıllar geçtikçe daha da geriye giden, bilgiye sahip, merhametli ve yetenekli ama genellikle güçsüz insanlar giderek artıyor. Bu, sadece bir melankolik eleştiri değil, birçoğumuzun derinlemesine hissettiği bir durum. İnsanların arasındaki gerçek bağlar, kalabalıkların içinde kayboluyor, birçoğumuz yalnızlık içinde kendimizi bulmaya çalışıyoruz.
Peki, yıllar ilerledikçe insanın gerçek mutluluğuna ulaşabilmesi mümkün olacak mı? Bu soruya verilecek yanıt oldukça kapsamlı bir tartışma konusu olsa da şunu söylemek mümkün: İnsanlık, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekerken, mutluluğun en üst seviyesine çıkmanın zorlaştığı bir dönemden geçiyor. İnsanlık, piramidin en alt basamağında kendine yer bulmaya çalışırken, üst basamaklara tırmanma çabası giderek daha da karmaşıklaşıyor. İnsanın ihtiyaçları zamanla daha kompleks hale gelirken, en temel meseleler bir türlü çözülemiyor.
Son yıllarda yaşanan savaşlar, doğal afetler, ekonomik krizler, pandemi ve sağlık sorunları, insanlar üzerinde büyük bir psikososyal stres yaratmış durumda. Birçok insan, bu zorlukların üstesinden gelmeye çalışırken, mutluluğun formüllerine ulaşmakta zorlanıyor. Fiziksel sağlığı etkileyen hareketsizlik, kötü beslenme alışkanlıkları ve stres, psikolojik yükü artıran faktörler arasında. Tüm bunlar, daha iyi bir yaşam için mücadele eden insanları daha da geriye çekiyor.
Aslında bu yazı, bir kitapta anlatılabilecek kadar derin ve kapsamlı bir konuyu ele alıyor. Ancak özetle şunu diyebilirim: Mutluluk, hassas kalplere göre bir bütündür ve kutlanacak bir yeni yıl yoktur. İnsanlığın temel değerleri, kalabalıklar içinde kayboluyor ve bu kaybolmuşluk, yalnızlıkla birlikte daha da derinleşiyor.
Yalnızlık, belki de bu dünyada bir tek başına var olmanın en saf ve anlamlı halidir. Birçok insana göre mutluluk, dışsal faktörlerden çok içsel bir dengeyle ilgilidir. Nazım Hikmet’in “en güzel yalnızlık şiiri”yle bu yazıya son vermek istiyorum:
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…
Muhabbetle kal, büyük insanlık.
YORUMLAR