“Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım…” Didem Madak
Ağrı’da kaybolan ve hayatını kaybettiği açıklanan dört yaşındaki Leyla Aydemir ile kamuoyunun gündemine gelen kayıp çocuklara ilişkin, 2008-2016 yıllarını kapsayan TÜİK Adli İstatistiklerine göre, 2008 yılında 4 bin 517, 2009 yılında 5 bin 81, 2010 yılında ise 8 bin 81 çocuk kayboldu. Kayıp çocuk sayısının çift hanelere çıktığı 2011 yılında 10 bin 67, 2012 yılında 12 bin 474, 2013 yılında 16 bin 218, 2014 yılında 18 bin 696, 2015 yılında 17 bin 706 ve 2016 yılında ise 11 bin 691 çocuk kayıp olarak bildirildi.
Değişken ve esnek gündeme rağmen, değer yargılarının erkek gözüyle didiklendiği, sorunlu ruh hallerinin tükenmediği süreçleri yaşamaya devam ediyoruz. Kışkırtılan erkek şiddetinin aksine, bastırılmaktan anlamını yitiren korunaksız çocuk doğasından söz ediyoruz…
İstatistiklere göre çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarında özelikle son yıllarda ciddi bir artış yaşandı. 2006 yılında istismar suçundan toplamda 3 bin 778 karar verilirken, 2016 yılında ise bu sayı 21 bin 189’a yükselmiş…
Kayıp çocukların 59 bin 435’i kız çocuklarından oluşuyor. Çeşitli nedenlerden ötürü ailelerinden kaçarak sokaklara düşen çocuk sayısı ise 26 bin 168 olarak kayıtlara geçti.
Ailede başlayıp, sosyal çevreye yayılan bir hastalık türü şiddet… Çocuğa, kadına, engelliye ve kendini savunamayanlara karşı işlenen en ağır suç…
Psikolog Bihter Mutlu Gencer, “Çünkü çocuklar kendilerini acıtan bir mesajı, sevgi mesajından daha fazla alırlar ve akıllarında daha fazla kalır. Hayatta en sevdiklerinden gelen böyle bir mesaj çocukların kafasını karıştırır ve anne babaya karşı duydukları güveni sarsar. Dolayısıyla hayata ve insanlara karşı duydukları güven de sarsılır, artık dimdik durdukları zemin kayganlaşır, otorite karşısında korku duyan aciz çocuklar haline gelirler.” diye açıklıyor
Dünyada her dört çocuktan biri fiziksel şiddete maruz kalıyor. Fakat az gelişmiş ülkelerde bu yaşananlar, çoğu zaman ailenin bizzat kendisi tarafından gizleniyor. Aile içinde başlayan bu sağlıksız eğilim; okulda, sokakta ve bilhassa akraba ilişkilerinde gizlenerek doğal akışına terk ediliyor… Sonrası kendini savunamayan kadınlar, çocuklar, çocuk gelinler, çocuk işçiler…
“Küçük, küçücük bir kızken
Unutacak mısın yüreğim…” diye fısıldıyor Gülten Akın
Sokakta, evde, işyerinde, bireysel dönüşümünü tamamlamamış kişilerin nefretine uğrayan bedenler.
Çünkü erkek egemen dil ne vakit ağzını açsa, kadın üzerinden konuşur. Çocuk üzerinden konuşur. Onlara uyguladığı şiddet gibi konuşur… Onlar üzerinden küfredip, kabalığına yeni anlamlar yükler. Her öfkesinde, her kavgasında, uzmanlaştığını sandığı her konuda ahkâm keser.
“Her kültürde, hatta çoğu türde erkek şiddeti daha baskındır…” diye araya giriyor Maia Szalavitz
Aslında kadın ve erkek doğasını reddeden, cinsiyetçi ama özellikle de kadını toplumsal yaşamdan dışlamaya çalışan bir ruh hali… Sevgilisine, eşine, çocuğuna müstahak gözüyle bakan bir zihniyetin araladığı cinnet hali…
Ama bunun çözümü idam değil. Çözüm şiddeti besleyen sorunların tespit edilip, gerçekçi bir yaklaşımla üzerine gidilmesidir.
Aile içinde, sokakta, eğitim kurumlarında ve medyada…
Medyanın yarattığı şiddete, özellikle eğilmeli…
“Medyada şiddet, insanların saldırgan olmasına ya da suç işlemesine neden olmayabilir ama daha zarar verici bir şey yapar. Medyada şiddet, insanları şiddet dolu bir dünyada yaşadıklarına ve dünyayı daha güvenli hâle getirmek için şiddetin gerekli olduğuna inandırır…” diye yazıyor David Trend
Gazete manşetlerinin, şiddet içeren dizilerle ortaklaştığı bu bilgi kirliliğinden öte, durum gerçek verilerle aydınlatılmalı. Çocuklara yönelen şiddet, ailesinden dahi olsa engellenmeli, çocuklar koruma altına alınmalıdır. Yaşanabilir bir gelecek için, çocukların ruhuna hitap eden bir sosyal çevre ve dolayısıyla daha sorumlu bir medya dili yaratılmalı…
Çünkü toplum dediğimiz kitle, bireylerin bileşkesidir. Sağlıklı toplum ise sağlıklı bireylerin bileşkesi…
Aslı Durak’ın dizeleriyle bitirelim
“Bana sımsıkı sarıl baba
masallarda kalsın
ağzından alevler çıkan ejderha…”