Kazı çalışmaları sürüyor!

Sahi, turizmin neresinde? Hipodromun iç arena uzunluğunu 492 metre. Yani yaklaşık bir atlı araba, 1 kilometrelik bir tur yapıyor. Burada, iki katlı tribün sıralarının olduğunu düşünürsek, 80 bin kişilik bir kapasite söz konusu. Bu bilgi, Antakya Hipodrom kazılarının elde olanı! Peki, eldekinin kent turizmi içinde olanı ne, soralım mı? Kolezyum, İtalya… Teatro Greco Antico di […]

Sahi, turizmin neresinde?

Hipodromun iç arena uzunluğunu 492 metre. Yani yaklaşık bir atlı araba, 1 kilometrelik bir tur yapıyor. Burada, iki katlı tribün sıralarının olduğunu düşünürsek, 80 bin kişilik bir kapasite söz konusu. Bu bilgi, Antakya Hipodrom kazılarının elde olanı! Peki, eldekinin kent turizmi içinde olanı ne, soralım mı?

Kolezyum, İtalya… Teatro Greco Antico di Taormina, İtalya… nfiteatro romano de Merida, İspanya… Amphitheatre in Orange, Fransa… Herodes Atticus’un Odeonu, Yunanistan… Pulska Arena, Hırvatistan… Arenes de Nimes, Fransa… ?ourion Tiyatro Anıtıcısı, Kıbrıs… Aspendos Amfi Tiyatrosu, Türkiye ve daha fazlası… Onlar, hala kullanılan antik amfitiyatrolar ve arenalar. Turizme açık tarih alanları. Her sene on binlerce turisti seyahate zorlayan mistik davet alanları.
Tam da bu noktada, Antakya’nın örneğinden hareketle, senelerdir kazı çalışmaları süren Antakya Küçükdalyan Mahallesi sınırları içindeki hipodrom kazılarına işaret etsek ve sorsak mı? Sahi, kazıların neresindeyiz? Kazı alanının ne kadarındayız? Eldeki fotoğrafın kaçta kaçındayız? Ortaya çıkanlarla nasıl bir hikâye yazabildik? Şu ana kadar ki hikâyenin ne kadarını kentle, ülke kamuoyuyla, küresel turizm sektörü ile paylaştık? Böylesi önemli bir kazıyı, kent turizmini pazarlarken ne derece kullanabildik?
-CEVAPLAR MI?-
Milattan önce birinci yüzyılda inşa edilen 80 bin kişilik hipodrom ve tapınak olarak ifade etsek de, ötesi noktasında kimsenin konuşmadığı bir noktadayız. Zira 2017’deki bir bilgilendirmede şu not paylaşılmıştı… “Kazı çalışmalarının tamamlanmasının ardından, hipodrom ve tapınağın içinde bulunduğu 20 hektarlık alan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir proje ile Arkeopark olarak kente kazandırılacak.” Bu açıklamanın ertesine eklenen başka bir açıklama yok! Arkeopark projesinin ne durumda olduğu da!
Bir turizmci dile getirsin, yaklaşık 500 metre uzunluğunda ve 75 metre genişliğindeki hipodroma dair beklentiyi…
“İtalya’nın Roma şehrindeki tarihi hipodromdan daha eski ve daha görkemli bir hipodrom olduğu söylendi durdu. Ben, çok uzun zamandır, ne bu alanla ilgili bir haber okudum ne de ne durumda olduğunu biliyorum. Aslında hep aynı sorunları konuşup duruyoruz ama… Müze ile aynı bölgede olan bir yapıdan bahsediyoruz. Aslında çok ciddi bir sit alanından. Geniş bir alana yayılan arkeolojik bir buluntudan. Anlayacağınız, bu bölgenin ciddi anlamda koruma altına alınması gerekiyor, doğru mu? Peki, hipodromun da içinde olduğu bölgede ne kadar ciddi bir betonlaşma, hatta izinsiz yapılaşma var, biliyor muyuz? Peki, buna dair denetim ne alemde? Kontroller ne durumda? Müze İdaresi bu çerçevede; bu alanı, bölgeyi, kazı alanını da içine alan kısmı ne derece koruyabiliyor? Kent yönetimi, bu sorumluluğun neresinde? Hepsini bir tarafa koyun… Bu kısım, işin yasal boyutunu da yanında getiriyor. O yüzden, boyumuzu aşar, ama… Bizler, bu kente turist getirirken, bazı başlıklar sunuyoruz. Hikayeler, anlatılar, değerler, gerçekler, ama mistik ögeler de! Efsaneler! Eski Roma hikayeleri! Ünlü bir Amerikan dizisi, Spartaküs’ün ne kadar izlendiğini biliyor muyuz? Raiting rekorları kıran bir diziydi ve eski Roma’nın hipodromlarında, arenalarında dövüşen gladyatörleri anlatıyordu. Bu bir dizi, ama bizim elimizde gerçeği var. Peki, ne kadarını kullanabiliyoruz, sorayım! Cevap vereyim… Hiç bir şeyini! Bu alanın görseline dair elimizde bilgi yok, bulgu yok, kaynak yok. Aslında, hikayeleştirilmiş, kurumsal bir içerik sunumu da yok. En önemlisi de, 80 bin kişilik bir arena olduğu söylenen hipodromun bir 3 boyutlu hali! Bence bu yapılmalı. Yapılmalı ve  eldekini de herkesin zihninde resimlemeli. Bence, bu değer ısrarla pazarlanmıyor ya da pazarlanmak istenmiyor! Tamam, işin teknik boyutu çok önemli, ama bilgi paylaşımını bu kadar köreltirsek, turizmin nefes alıp vermesini nasıl sağlarız?”
-MOZAİK ÖTESİ!-
Eldeki adına yapılan ısrarın nedenlerinden biri, bu alandaki çalışmalara dair dönemin (2017) kazı ekibi Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Işıl Işıklıkaya’nın şu sözleri:
“Antakya denince akla haklı olarak öncelikle mozaik döşemeler gelmektedir. Bu kazılar, kentin sadece mozaiklerden ibaret olmadığını, aynı zamanda son derece zengin bir tarihe ve görkemli yapılara da ev sahipliği yaptığını göstermesi bakımından önemli.”
-BEN HUR FİLMİ-
Antakya’nın Küçükdalyan Mahallesi’nde bulunan ve gerçek bir hikâyeyi konu alan “Ben Hur” filminin ünlü araba yarışı sahnesinin geçtiği hipodrom, geçmişte olimpiyat oyunlarının düzenlendiği prestijli bir yapı olarak da biliniyor. Antik kayıtlarda, üzerinde inşa edilen saray yapısından dolayı “Basileia” olarak da adlandırılan, Helenistik döneme ait yapının tüm görkemiyle ortaya çıkarılması, Hatay’ın turizm potansiyelinin arttırılması açısından büyük önem taşıyor.
Konuya ilişkin konuştuğumuz turizmcinin ‘güne noktası’ gelsin…
“Eski çağlarda, yaklaşık 400 yıl boyunca olimpiyat oyunlarının düzenlendiği bir kent olarak bilinen Antakya, turizm anlamında iyi yönetilemediği için, eldeki noktasında ne yazık ki bir çekim alanı yaratamıyor. Bence il yönetimi, bir öncelik listesi yapmalı ve o liste üzerinden bir strateji uygulamalı. Çünkü var olan liste, mevcut yönetim algısı içinde kaybolmuş durumda! Eski Roma’nın hikâyesinde duran İtalya’nın kazanımları ortada. Bu işi iyi yapanlara odaklanmak gerek belki de! Zira pazarlama da bir uzmanlık alanı. Bilmemek ayıp değil! Ama bizlerin öğrenmeme inadı var ya, işte bu kocaman bir ayıp ve kocaman bir kayıp!”  -Tamer Yazar-

Exit mobile version