“Kazmak” kolay

“Korumak” zor Geçtiğimiz günlerde, ülke genelindeki arkeolojik kazılar hakkında bir açıklama yapan ve “Kazı çalışmalarını 12 aya yaymayı kabul eden kazı başkanlıklarıyla, aylık izleme koşulu ile bir protokol yapacağız” diyen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy noktasında konuşan son isim, Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü-Arkeolog Kenan Yurttagül oldu, bir tespitin altı özenle […]

“Korumak” zor

Geçtiğimiz günlerde, ülke genelindeki arkeolojik kazılar hakkında bir açıklama yapan ve “Kazı çalışmalarını 12 aya yaymayı kabul eden kazı başkanlıklarıyla, aylık izleme koşulu ile bir protokol yapacağız” diyen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy noktasında konuşan son isim, Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü-Arkeolog Kenan Yurttagül oldu, bir tespitin altı özenle çizildi…

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Türkiye’nin birçok noktasında devam eden arkeolojik kazılara yönelik çalışmalar kapsamında oluşturulan ödenek, 2018 sonu itibariyle 34 Milyon TL’yi geçti. Ancak Bakanlık tarafından alınan son karar sonrasında, 2019 bütçesinin, bu rakamın çok daha üstüne çıkması bekleniyor.
-TÜM SENE!-
Geçtiğimiz günlerde, kimi çevrelerce desteklenen ve kimi çevrelerce de eleştirilen son karar noktasında açıklamalarda bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yerli kazı başkanlıklarınca yapılan kazıların sürelerinin 12 aya yayılması için Bakanlık olarak finansal destek vereceklerini ifade etmiş, “(Arkeolojik kazıları) 12 aya yaymayı kabul eden kazı başkanlıklarıyla aylık izleme koşulu ile bir protokol yapacağız. Böylelikle her ay finansal olarak destekleyeceğiz” demişti.
Türkiye genelinde 133 noktada kazı çalışması yapıldığını, bunlardan 31’inin yabancı kazı başkanlıkları tarafından yürütüldüğünü aktaran Ersoy, yerli kazı başkanlıklarınca yapılan 122 kazının sürelerinin ise 45 ila 60 günle sınırlı olduğunu belirtmişti. Tam da bu noktada geliştirdikleri ‘çözüm’ için konuşan Bakan Ersoy’un bugün hala tartışılmaya devam edilen ifadesi şöyle:
“Biz, bu kazı çalışmalarının süresini uzatmak için yeni bir proje hazırladık. Önümüzdeki ay (Mart) itibariyle protokol işlemleri tamamlanıyor. İlk etapta 20 tane kazı yeriyle başlıyoruz ve bunları 12 aya yayıyoruz. 12 aya yaymayı kabul eden kazı başkanlıklarıyla, aylık izleme koşulu ile bir protokol yapacağız. Böylelikle her ay finansal olarak destekleyeceğiz. Aynı zamanda sanat tarihçisi ve arkeolog istihdam edilmesini sağlayacağız çünkü bu konuda yapılacak harcamaları da Bakanlığımız finanse edecek.”
Bilindiği gibi, Türkiye’de Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan Türk kazılarının en önemlileri arasında, geçmişi milattan önce 3. yüzyıla uzanan Denizli’deki Laodikeia Antik Kenti, milattan önce 4. yüzyılda kurulan İzmir’deki Symrna Agorası ve Gaziantep’in en önemli tarihsel değerlerinden olan Zeugma yer alıyor. Ayrıca Muğla’daki Stratonikeia Antik Şehri ile İzmir’deki Metropolis Antik Kenti de Türk arkeolojik kazılarına en önemli örnekler olarak gösteriliyor. Antakya’da çalışmaları devam eden Hipodrom kazıları da bu listeye dahil çalışmalardan bir tanesi!
Bakanlık tarafından atılan adımı ‘olumsuz’ değerlendiren isimlerden biri, Kültür Varlıkları ve Müzeler eski Genel Müdürü, Arkeolog-Konservatör Kenan Yurttagül oldu. Konuyu ‘uzman’ gözüyle ele alan Yurttagül, mevcut alanların iyileştirilmesi için harcanması gereken çabaya işaret ederken, olması gerekenlerin ise altını özenle çizdi.
-HEDEF KAZMAK MI?-
Konuyu anlayabilmek ve süreci sağlıklı takip edebilmek için, öncelikli olarak arkeoloji kavramının iyi bilinmesi gerektiğini söyleyen Yurttagül, şöyle konuştu:
“Arkeoloji bilimi, geçmiş dönemde yaşamış insan topluluklarının maddi kalıntılarını çıkartarak onları inceleyen, araştıran, onaran ve topluma sunan bir alandır. Arkeoloji bilimi, araştırma yaparken yalnız da değildir! Başta mimarlık mesleği olmak üzere; Sanat Tarihçisi, Fizikçisi, Kimya Disiplini, Botanikçisi, Toprak Bilimcisi, Zoolog-Hayvan Bilimcisi gibi birçok disiplinin içinde yer aldığı bir gruptur. Hatta Sosyoloji ve Psikoloji de bu gruba dahildir.
Bir arkeolog için, üzerinde motif olan çok küçük bir şey ve hatta profil gösteren ufak bir seramik parçası dahi, bulunan büyük bir heykelle eşdeğerdir. Çünkü verdiği bilgi önemlidir. O anlamda, arkeologlar, müzelere konacak parçaların peşinde olan insanlar değildir. Zira burada bir hikaye söz konusudur. Öyle ki; her eserin, her buluntunun, her antik kentin bir hikayesi vardır. Şunun altını özenle çizmek gerekiyor… İnsanlar, sadece olanı görmek değil, ama var olanın hikayesini de okumak istiyor. İsterken de, ‘Neden orada yaşamışlar, nasıl oraya gelmişler, o alanda nasıl topluluklar oluşmuş’ sorularını soruyor ve daha fazlasını öğrenmek istiyor. Yani, sadece kazı yapmak yetmiyor! Zaten arkeolog için de kazı yapmak önemli değil! Eser bulmak tabi ki çok önemli… Ama asıl önemli olan, kazı sonrası çıkan objelerin değerlendirilmesi. Kimyasal, fiziksel analizlerinin yapılması… O dönemin tarihinin saptanması…
Bizler her zaman aynı şeyi söylüyoruz! Kazmak kolay, ama korumak! İşte şimdi gelelim o kısma… ‘Koruma’ kısmına!”
-YUNAN VE ROMA-
Türkiye’de 3 bin antik kent ve 30 bin höyük olduğunu anlatan Kenan Yurttagül, şöyle devam etti:
“Gazeteci dostum Özgen Acar’ın hep söylediği bir şey var, ki kendisi bu konuda çok haklı. Zira Yunan’dan çok Yunan, Roma’dan çok Roma eserinin olduğu bir Anadolu coğrafyasından bahsediyoruz. Şimdi gelelim asıl konuya…
Arkeolojik kazıyı günümüzde iki türlü yapıyoruz. Bir tanesi, bilim kurullarınca. Yani yeterli niteliğe sahip üniversiteler tarafından. Kimdir bunlar? En az Doçent olması gerekiyor, ki belli bir birikime sahip olsun! Hem kazı metodu olarak, hem de kazacağı alanın tarihini daha rahat kavrayabilmesi açısından… Ve bu insanlar, belli bir akademik takvime göre çalışıyorlar. Nedir bu akademik takvim? Tüm sene süren dersler ve sınav dönemleri bittikten sonra, ki bu genellikle Haziran sonu gibi oluyor… Temmuz, Ağustos ve hatta belki Eylül ortasına kadar, yani 2 ya da 2.5 ay kadar çalışılabiliyor. Bu çalışma periyodundan sonra, tekrar üniversitelerine dönüyorlar ve yaptıkları çalışmaların dokümantasyonunu gerçekleştiriyorlar. Bunun yanı sıra, yani bilim kurullarının kazıları yanında, bir de müzeler tarafından yapılan kurtarma kazıları var.”
-12 AY KAZI!-
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un hedeflediği 12 aylık kazı programının ‘kendi içinde doğru’ olabileceğini ifade eden, ama çekincelerini de paylaşan Yurttagül, şu tespiti yaptı:,
“Bakan Bey’in yaklaşımı, kendi içinde doğru olabilir. Ancak… 12 ay kazı, çok pratik değil! Akademik açıdan, üniversitelerin, 12 ay süreyle bir kazının başında olması zor. Yani öğrencilerini bırakacak, 12 ay süreyle kazı çalışmasında bulunacak. Peki, ’12 ay’ kazının yararı nedir? Daha çok obje bulup, müzelere koymak mı? Arkeolojik kazı, titizlenerek yapılan bir çalışmadır. Bir hafriyat değildir! Bir taşeron tarafından yapılacak bir şey hiç değildir! O yüzden, süre 2 ay ya da 3 ay, bilemediniz… Akademik şartlar uygun ise 6 ay da çalışılabilir. Kış döneminde zaten herhangi bir çalışma imkanınız yok. O anlamda, 12 sürecek bir kazı çalışmasının teknik altyapısı yok.
Peki, kazdınız ve eserler çıkardınız! Tamam da, yeni bulunanlar adına yeni müzeler mi açacaksınız? Bunu niye söylüyorum? Müzeler dolu! Müzelerin depoları da dolu! Şu an Türkiye’de, belki bir 200 müze daha açabilecek esere sahip, mevcut müzeler! Mevcutların sadece 5’te biri sergilenebiliyor bu anlamda. Bu söylediğimiz şey Hatay için de geçerli.”
-ASIL TEHLİKE!-
Kazmakla da işin bitmediğini, ama kazılan alanın güvenliğinin sağlanması gerektiğini de ifade eden Kenan Yurttagül, şöyle konuştu:
“Peki, kazılan alanı nasıl koruyacaksınız? Zira üniversite hocaları, kendi akademik takvimleri nedeniyle, 2-3 ay sonra bu alanlardan ayrılıyorlar. Tam da bu noktada soralım… Yerli kazı başkanlıklarınca yürütülen kazı çalışmalarının gerçekleştiği alanlarda koruma tedbirlerimiz var mı? Kaldı ki Bakanlık, arkeolojik alanların, bir kaçının dışında sahibi dahi değil! Peki, ne yapılabilir? Yapılacak planlama ile beraber, her yıl, takas veya kamulaştırma yoluyla arkeolojik alanlar ve antik kentler Bakanlığa kazandırılabilir. Bu yolla arkeolojik alanın etkin koruması da sağlanır.
O yüzden yapılması gereken 12 ay kazı değil, ama bu arkeolojik alanların devlet tarafından kamulaştırılması ya da takasının yapılması, ki bilim insanları da her sene gelip rahatça buralarda çalışabilsinler. Hatta bu alanların etrafının çevrilmesi, koruma altına alınması ve kapısına birer bekçinin konması gerektiğini de söyleyelim!”
-PLANLAMA NE?-
Bakanlık tarafından belirlenen ve hayata geçirilmesi planlanan 12 aylık kazı süresi ile ilgili konuşurken, buradaki asıl amacın ne olduğunun iyi bilinmesi, bu anlamda da Bakanlığın daha net ifadeleri ortaya koyması gerektiğini söyleyen Yurttagül, ‘olasılıklar’ noktasında şunları dile getirdi:
“Açık ve net ifade etmek gerekirse, neden böyle bir uygulama ısrarında olunduğunu bilmiyorum. Bu konuda daha net bir açıklama yapılırsa, bunu da öğrenmiş oluruz. 12 ay kazı yapacağız! Ama neden? Bunun sorulması lazım! Acaba kazı yapılacak alanlara, ki olması gereken de bir şey, ören yeri müzesi mi yapacaklar? Ki ülkemizde, geçmiş yıllarda açılmış olan Gordion ve Aphrodisias Müzeleri örneğinde olduğu gibi, ören yerleri müzeleri açılabilir.”
-HATAY BAŞLIĞI!-
Sözlerini tamamlarken, Bakanlığın çalışmasını Hatay özelinde de değerlendiren Kenan Yurttagül, bu alanda personel ve bütçe yetersizliği başlıklarının gündemden düşmediği şehrimiz adına, söz konusu uygulamanın neler getirebileceğini de şu sözlerle aktardı: “Şimdi şunun altını özenle çizmemiz gerekiyor… Çok kazı, çok depo demektir. Ama böylesi bir süreç sonunda, bulduklarınızı koyacak yer de bulamayacaksınız bir süre sonra, ki Hatay’da bu çok fazla yaşanıyor ve bildiğim kadarıyla da çok fazla eser var.
Şimdi bir şeyi son bir kez daha tekrar edelim… Bizler bu uygulamaya neden karşı çıkıyoruz? En önemli neden, ‘koruyamayacağınız alanları’ kazmayın! Ya da bırakın bu kısmı, ama mevcut kazı alanlarını korumaya çalışın!” -Tamer Yazar-

Exit mobile version