İster evli olalım ister bekâr, pek çoğumuz; bebeklerin ve bazı çocukların ellerinde mutlaka bir şey bulundurmak istediklerine tanık olmuşuzdur. Hatta tutulan nesneyi ellerinden almaya kalkışın! Arkasından mutlaka zırlama gelecektir.
Bazı politikacılar, ellerinde herhangi bir nesneyi bulundurunca, daha rahat konuşurlar. Yakın tarihimizde bir politikacımızın konuşurken elinden düşürmediği kalem, hatıralarımızdadır. Dikkat edilirse, elde tutulan ve göze sokarcasına ileri geri sallanan kalem ile konuşma belirli bir ritim içindedir.
Tespih çekmek, İslam kültüründe yaygın bir ibadet şeklidir. Ancak sadece İslam’a has olmayıp, farklı din ve kültürlerde de bu gelenek vardır. Manevi bir yönü olup, kişiyi sakinleştiren, iç huzuru artıran, dış uyaranlardan uzaklaştıran, zihinsel ve duygusal dengeyi sağlayan bir eylemdir.
Mesleklerin bazıları, insanları cezbeden üniformalarıyla özdeşleşmişlerdir. Üniforma, neticede kurumları temsil eder; toplumda bir ağırlığı, saygı uyandıran bir tarafı vardır. Onu giyince, üstünüze geçirince, hakkını vermek gerek. Üniformalı bir erişkinin, kurumunda arama yapılıyor bir gün. Dolabında pelüş bir ayıcık bulunuyor. “Bu ne?!” diye, soruluyor alaycı alaycı ve pelüş ayıcık oradan alınmak isteniyor. Üniformalı erişkin, haklı olarak itiraz ediyor ve ekliyor: “Ben gece ayıcığıma sarılmadan, uyuyamam! Almayın onu!”
Evli çiftler, gece; zaman zaman birbirlerine sarılır, öylece rahat uyurlar. Çiftlerden biri olmayınca sığınılan liman, çoğu kez yastıktır. İnsan, eşi yerine zaman zaman yastığa sarılır.
Sadece bebekler, erişkinler ellerinde bir şey bulundurmuyor ya! Yaşlılar da. Baston varsa elde, zaten o işi görüyor. Baston yoksa, içinde kendilerine göre kıymetli eşyaları taşıyan bir çanta… Kıymetli derken, illaki para, mücevher anlamında değil. Tarak, mendil, peçete, ilaç, firkete, toka, falan filan… taşıyan bir çanta, ellerin ve her günün vazgeçilmezi.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığının sıkça görüldüğü yıllar. Etken mikrobu taşıyan kenelerin yapışmasını takiben, bazen kanamalarla seyreden bir hastalık. Tutun ki üstüne kene yapışan bir hasta, hastaneye başvurdu. Beş- altı tür tahlil yapıyorduk. Karaciğer enzim seviyeleri, kanama-pıhtılaşma zamanı, kan sayımı… Bu tahliller de her üç-dört günde bir tekrarlanıyordu. Hastaları 14 gün süre ile takip ediyorduk. Tahliller sırasında, testlerde bir sapma olursa, ona göre bir yol çiziyorduk. Hastaneye yatış gerekebiliyor. Hastalığa yakalanılma durumunda ölüm oranı, % 4-5 kadar. Bir gün gençten bir hasta geldi polikliniğe. Masamıza, birbiri üstüne düzensizce katlanmış bir gazete sayfası bıraktı. Sorduk içinde ne olduğunu. “Kene,” dedi, “üstüme yapışmıştı. Kopardım; tahlil yaptıracağım,” deyip, gazete sayfasını açtı. Adam üşenmeden getirmiş. Keneye öylesine baktıktan, gözümle muayene ettikten sonra, yeniden eski haline getirmesini istedim değerlisini. Birkaç soru sordum KKKA ile ilgili. Nasıl bir yol çizeceğimi anlatırken, tuhaf ve kuşkucu bir şekilde baktı bana. O arada beraber çalıştığım otomasyon görevlisi, değerlisini çöpe göndermişti bile. Laboratuar kâğıdını verip, yönlendirdim. Kâğıdı, hafifçe sallayıp, “Bu ne?!” dedi. “Tahlil kâğıdı. Üstünde ne tür tahlil yapılacağı yazılı. Öğleden sonra tahlilleriniz çıkar. Saat 15 gibi yeniden uğrayın.” “İyi de ben kendi tahlillerim için gelmedim ki. Ben kenemin tahlilini yaptırmak istedim. Bana yapışan kene zehirli mi, beni hasta eder mi, diye merak etmiştim?” “Biz kene tahlili yapmıyoruz. Biz insanlara tahlil yapıyoruz,” diye cevap verdim. Sinirlendi. “Bu ne biçim hastane! E, o zaman ben kenemi istiyorum. Başka bir sağlık kuruluşunda tahlilini yapacağım.” Bu defa biz sinirlendik otomasyon görevlisiyle. “Keneni, çöpe attık,” deyince daha da sinirlendi. Adeta çöp kutusuna saldırdı. Kenesini buldu ve kapıyı çarparak hızla dışarı çıktı.
Canlıyken üstüne yapışan kene, ölüyken bu defa yapışmış, peşini bırakmamıştı adamı. Rivayete odur ki, tahlil yaptırmak için hâlâ kapı kapı dolaşıyor ve kenesinden ayrılamıyor.
Aralık 2023, Eskişehir