Hafta sonu Eskişehir’de olacağım. Üç günlüğüne.
Eskişhehir’e ilk kez 2002 yılında gitmiştim. O yıllarda Eskişehir, sessiz, neşesiz, içine kapanık bir Anadolu kentiydi.
Alt yapı çalışmaları nedeniyle tüm caddeler kazılmış, her taraf toz içindeydi. “Eskişehir’in kışı çamurdan, yazı ise tozdan geçilmez” demişti, birlikte yolculuk yaptığımız genç ve sözlerine şöyle devam etmişti: “Bizim, Porsuk Çayı’mız vardır: Sümerbank Dokuma Fabrikası’nda hangi renk kumaş dokunmuşsa Porsuk Çayı o gün, o renkte akar.”
2005 yılında bu kez uzun bir süre kalmak üzere geldim Eskişehir’e. Bu gelişte Eskişehir bilginin cenneti olarak karşıma çıkmıştı.
Kente 30 km. uzaklıkta bir köye atanmıştım öğretmen olarak. Hatay’da alışageldiğimiz kalabalık sınıfların yerine 15 kişilik sınıflar karşıma çıkmıştı. İlk ders, tanışma faslının ardından çocuksu sorular çıkmıştı karşıma. Hele bir öğrencimin, “Öğretmenim siz nesiniz?” sorusu beni şaşırtmıştı. Birkaç denemeden sonra, çocuk soruya açıklık getirmişti: “Yani siz, Tatar mı, Çerkez mi, Muhacir mi yoksa Manav mısınız? Ben de kestirip “Manavım” demiştim. Sonradan öğrendim ki Manav, “yerli” demektir.
Süreç içinde şunu öğrendim: Eskişehir, bir yandan Balkan, bir yandan Kafkas, bir yandan da Kırım’ı içine alan çok sayıda kültürel zenginliği içinde barındırmakta.? Ya Antakya! Antakya’da dillerin ve dinlerin harmanlandığı bir kent değil mi? Sabahattin Yalkın Ağabeyin deyişiyle, “Kara saçlı, kara derili, kara gözlü insanlardan, sarışın, mavi gözlü, beyaz tenlilere dek, renk renk insanlar… Türk, Arap Çerkez, Türkmen, Kürt, Rum, Yahudi, Nusayri, Hıristiyan, Müslüman… Bu toprakların kendi dilleri, kendi yaşam biçimleri içinde oluşturdukları mozaik yapıyı düşünün…”
Eskişehir’in bu çok kültürlü yapısını öğrenince kenti bir başka sevdim.
Eskişehir, ilk gidişimden bugüne, bende hep ayrı bir yere sahip olmuştur. Çünkü, farklı kültürlerin bir arada ve kardeşçe yaşamaları, bir yanıyla hep Antakya’yı çağrıştırmıştır.
“Kentler arasında, kültür ve sanat insanlarını buluşturmak, tanışmalarını ve kültür- sanat alanındaki birikimlerini paylaşmalarını sağlamak.” amacıyla “Kültür ve Sanatta Kardeş Şehirler” adlı bir proje geliştirdik TYS Eskişehir Temsilcisi Rahmi Emeç’le birlikte. Böylelikle, sanatçıların ve bilim insanlarının görüş alışverişini, tanışmalarını, ortak projeler üretmelerini sağlamış olduk.
Ardından “Kültür sanatta” başka kardeş kentlerimiz oldu: Yalova, Halfeti, Datça… önümüzdeki günlerde kardeş kentler Datça ve Halfeti’den konuklarımız olacak. Antakya olarak ağırlayacağız. Şubat ayında da bir grup edebiyatçıyla Yalova’da olacağız. Yalova’da bizim dışımızda birkaç kent daha olacak.
Sevgili Rahmi Emeç bir yazısında, “Sanatın olduğu yerde hangi ulustan olduğumuz, hangi renkten olduğumuz önemli değildir…” demişti.
“Dünyanın kirlenen yüzünü, sanatın kardeşliğiyle süpürebilirsiniz…” demişti. Ne güzel söylemiş!