Kesme taşları ‘ROMALI’ saymadık!

Peki Ya Bu Sütun Başı da mı? “Daha çok tarla sulamak için binlerce yıllık bir köprüyü el yordamıyla yıkan bir coğrafyanın kadim geçmişinden kalanlara odaklanmak kadar normal bir şey olamaz” diyen Harbiyeli Mozaik Ustası Mehmet Daşkapan’a göre bu son çıkan parça, eski Roma’dan ve artık birilerinin ayağa kalkıp konuşması gerekiyor. Geride kalanlar adına konuşanların hikâyesine ekli […]

Peki Ya Bu Sütun Başı da mı?

“Daha çok tarla sulamak için binlerce yıllık bir köprüyü el yordamıyla yıkan bir coğrafyanın kadim geçmişinden kalanlara odaklanmak kadar normal bir şey olamaz” diyen Harbiyeli Mozaik Ustası Mehmet Daşkapan’a göre bu son çıkan parça, eski Roma’dan ve artık birilerinin ayağa kalkıp konuşması gerekiyor.

Geride kalanlar adına konuşanların hikâyesine ekli cümleler çok değişmiyor… “Antakya’nın bir zamanlar sembolü olan Roma Köprüsü, 1972 yılında devlet tarafından yıkıldı. Amaç, Asi Nehri’ni genişletip, suyun akışını hızlandırmaktı. Tam tamına 1700 yaşındaydı ve insan eli dışında onu hiç bir şey yıkamamıştı. İki yüzü kesme taşlardan yapılma köprünün yerine mi? Estetikten yoksun, tarihe saygısız bir köprü dikildi.”
Bugün mü? Kuruyan Asi Nehri yatağında ilerleyen iş makinelerinin kepçelerine dolanan başka bir tarihin fısıltıları arasında ilerliyoruz. Özellikle de, kesme büyük taşların yanı başında öylesine duran bir ‘sütün başı’ noktasında! Eski bir Romalı mı? Peki, hala fark edilemedi mi?
-İLK FISILTI-
Nehrin yatağından çıkanlara dair ilk fısıltı mı? Aylar öncesinde, tarihi Roma Köprüsü’nün yıkıldığı noktada çıkan kesme büyük taşların gazete sayfalarına ‘haber’ diye geçmesinin ardından paylaşıldı kamuoyuyla, ama en çok da, konuya ilgi göstermesi beklenen kurumlarla. Ancak bugüne kadar ne ‘Köprü’ ayaklarında çıkan taşlara dair ‘resmi’ bir açıklama yapıldı ne de buna dair biriken merak giderildi. Taşlar incelenmedi! İncelense de, buna dair süreç gizli tutuldu.
Harbiyeli Mozaik Ustası Mehmet Daşkapan’ın bu konudaki ifadesi oldukça net… “Bu taşlar, neden nehrin başka yerinde çıkmadı da, Roma Köprüsü’nün tam da yıkıldığı noktada gün yüzüne çıktı? Bunun cevabını verebilirler mi?”
-SÖZ, BİR HATAYLI’DA!-
Aslında eldeki trajediyi en iyi anlatan isimlerden biri, aslen Hataylı olan, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Hüseyin Yayman’ın 2015 yılının Kasım ayına ait bir yazısı. Yayman, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği web sayfasında da yayınlanan yazısında bakın nasıl anlatmış o süreci:
“IECO Raporu, Amik gölünün kurutulması konusundaki en önemli çalışmalardan biri. Bu raporla ilk defa Asi nehri yatağının genişletilmesi ve derinleştirilmesi radikal biçimde uygulandı. IECO Raporu’nun gölün kurutulması konusundaki temel tezi, Asi nehri ve kollarında yatak düzenlemesi yapılması, yüzey sularının drene edilmesi için kanal ve hendekler açılması ve son olarak da Antakya ve Demirköprü üzerinde iki yeni köprü inşa edilmesidir. Amik gölünün sularının daha hızlı boşaltılması için önemli bir engel oluşturduğu düşünülen tarihi Antakya köprüsünün gölle birlikte yok edilmesi maalesef bu raporla ortaya çıktı.
Tarihi Roma köprüsünün yıkılması, yakın dönem Türkiye tarihinin en büyük ayıplarından biridir. Bin yıldır ayakta duran ve Asi nehrine yoldaşlık yapan Roma köprüsünün boşaltım kapasitesinin azlığı öne sürülerek, yerine yeni bir köprü yapılması ilk defa bu raporla ortaya çıktı. Siyasi iktidar, raporda sunulan altı seçenek içinde en radikal olanını benimsedi ve gölün sularının hızla boşaltılması için tarihi köprü yıkıldı.
Asi’yi zarif bir gerdanlık gibi binlerce yıldır süsleyen tarihi köprü, Amik gölüyle birlikte bir oldu bittiye getirilerek yok edildi. Bugün gelinen noktada hem gölün kurutulmasının hem de tarihi Roma köprüsünün yıkılmasının yanlışlıkları apaçık ortada. Yıkılan köprünün yerinde bugün beton ayaklar üzerinde duran iğreti bir köprü yer alırken, Amik gölünün yerinde maalesef yok olan bir tabiat duruyor.”
-KİMSE HİKAYE ANLATMASIN-
Konuya ilişkin konuştuğumuz Harbiyeli Mozaik Ustası Mehmet Daşkapan’ın ‘kesme taşlar’ ve son çıkan ‘sütün başı’ noktasındaki tespitleri ve izlenimleri oldukça net:
“Aslında ne benim, ne onların (konuya ilişkin kurumların) ne de bir başkasının sözüne bakmak lazım. Gerçeğin sözü ne, ona bakmak lazım. Gerçeğin sözü nedir peki? Çıkan kalıntıdır. Şunu sormak lazım o zaman! Bugüne kadar çıkan onca kesme taşın ardından, şimdi çıkan şey, bir sütün başlığı. Tamam da, kime inanacağız? Gözümüzle gördüğümüz şeye mi, yoksa ısrarla ‘burada bir şey yok’ diyenlere mi?
Çok net bir şey söyleyeyim size… Tarihin bu kadar sahipsiz oluşu utandırıyor. Diğerlerini bilmiyorum ama, beni utandırıyor. Hele ki böylesi bir coğrafyada. Düşünün ki, köprüden geçerken, 1700 yıllık bir Roma’dan geriye kalan noktada biriken kesme taşlar görüyorsunuz. Öyle ki, keski darbeleri üzerlerinde hala duruyor. Kimse bana hikaye anlatmasın! Herkes, bu taşların, yıkılan Roma Köprüsü’nün ayak kısmındaki taşlar olduğunu çok iyi biliyor. Soruyorum… Niye 100 metre ileride ya da 1 km geride çıkmadı da burada çıktı bu taşlar? Elde bir gerçek var, ki ben de bu gerçeğe inanıyorum.”
-SÜTUN PARÇASI-
Köprü ayaklarının yanı başında, kesme taşların kenarında duran parçanın ise eski Roma’dan kalma bir sütun başlığı olduğunu söyleyen ve bu durumu ilk fark ettiğinde hem heyecanlandığını hem de eldeki görüntüye üzüldüğünü söyleyen Mehmet Daşkapan, şöyle devam etti:
“Dijital bir programlama yoluyla eski Antakya’ya dair yapılmış bir canlandırma hatırlıyorum. Eski dönemde, Roma dönemini kastediyorum, Asi Nehri’nin kıyısında görkemli Roma Villaları varmış. Böylesi bir coğrafyada bu tür bir sütün başının nehrin yatağından çıkmış olması ‘bu anlamda’ bizleri çok fazla şaşırtmamalı. Aslında nehrin böylesine kuruduğu bir dönemde o yatak biraz daha kazılsa, kim bilir daha neler çıkacak…
Garip olan şey, kimsenin konuşmadığı, konuşması gerekenlerin sustuğu bir yerde bir Mozaik Sanatçısı çıkıp konuşuyor. Burada ben ya da bir başkası, isim çok önemli değil. Peki, konuştuklarım konusunda mutlu muyum sizce? Değilim! Çünkü burada benim konuşmam yerine yetkililerin konuşması gerekirdi. Doğrusu da bu değil mi? Ama ben, bu toprakların kadim geçmişine tutku ile bağlı biriyim. O yüzden de susamam. Eldekileri görüp de konuşmamazlık edemem. Burada bir şeyler var ve ‘var’ dediğimiz şeyi de görüyoruz. Bunu ‘yok’ sayabilir misiniz? Sayamazsınız. O zaman yapılması gerekenin yapılması lazım. Bu kentin emanetlerine sahip çıkılması lazım. Çıkanı incelemek, analiz etmek ve vatandaşın da merakını gidermek lazım.”
-KENT İDARECİLERİ-
Daşkapan’ın sözleri, kent idarecileri noktasında net bir mesajla sonlandı:
“Düşünün, bu ikinci vaka… Kim bilir biraz daha derine inilse daha neler neler çıkacak. Yine de merak ettiğim bir başka şey daha var! Bunu ben gördüm, siz gördünüz, başkaları da görmüştür… Tamam da, bu sütün başını kazara da olsa ortaya çıkaran iş makinesinin ardından, bu parçayı kentin hiçbir idarecisi fark etmedi mi?”
-MÜZE UYARISI-
Konuyla ilgili olarak sosyal paylaşım hesabı üzerinden eldeki fotoğraflara bakıp da konuşan ve konuya olan ilgisini açıkça ortaya koyan Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın mesajı ise net oldu… “Müzeyi uyarmalısınız!” Peki, bu haber Müze’yi uyarır mı? Eski Bakan Günay da bizler de bunu umuyoruz.
-Tamer Yazar –

Exit mobile version