Kimi özel mülk, kimi de…

Ortak öyküleri değişmiyor! Penceresinden içeriye bakanların gördüğü; taş, geniş bir avlu, etrafında dizili odaları, kısım kısım yıkılmış bir üst kat ve ağaçlar… Eski kentin taş ve ahşap evlerinin sessiz sakin bekleyişine eşlik edenlerden biri de kediler! “Umut verse de yapılanlar, yapılmayanlar daha mı kalabalık? Kendimi bildim bileli, eski kentin bu evleri her sene daha da […]

Ortak öyküleri değişmiyor!

Penceresinden içeriye bakanların gördüğü; taş, geniş bir avlu, etrafında dizili odaları, kısım kısım yıkılmış bir üst kat ve ağaçlar… Eski kentin taş ve ahşap evlerinin sessiz sakin bekleyişine eşlik edenlerden biri de kediler!

“Umut verse de yapılanlar, yapılmayanlar daha mı kalabalık? Kendimi bildim bileli, eski kentin bu evleri her sene daha da azaldı. Kimi yıkıldı, kimi çöktü, kimi oturulamayacak hale geldi. Ne kentin idarecileri ne de belediyeleri, ortak bir çalışma yapıp da ‘hepsini kurtaralım’ demedi. Biri bir sokağı aldı, çalıştı! Diğer bir caddeyi aldı, açılış yaptı! Sahne kavgamız bitmedi, ama bu kent bitti!”
Bir turizmcinin dediğindeyiz bugün! Eski bir Antakya evinin terk edilmiş boşluğundan içeriye bakıyoruz. Bir sokak kedisine, kendi terk edilmiş yalnızlığında ev sahipliği yapanların hikâyesini dinliyoruz. Yine de soru, dün de bugün de değişmiyor!
Antakya’nın tarih ve kültür kokan mirasını kurtarırken, ne zaman ‘biz’ olup, geneli için ayağa kalkacağız?
Tamer Yazar

Exit mobile version