Arapça “Savm” kelimesinin Türkçe karşılığı “Oruç” olup, daha geniş anlamı ile “Bir şeylerden uzak durmak, bir imkânı uygulamamak, vazgeçmek, kendini mahrum etmek, imkânlarından fedakârlık yapıp başkasını faydalandırmak, ihtiyacını gidermek” demektir.
Hz. Muhammed 622 yılında Muharrem ayında Medine’ye hicret edince özellikle Yahudilerin aşure günü dedikleri Muharrem ayının 10. gününde oruç tuttuklarını gördü. Nedir bu diye sorduğunda, “Bu büyük, hayırlı bir gündür. Bugün, Allah’ın Musa’yı ve İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u ve adamlarını suda boğduğu, Musa’nın da buna şükür olarak oruç tutmuş olduğu bir gün. İşte biz bugün bunun için oruç tutuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Ben Musa’ya ve onun orucunu tutmaya, sizden daha yakın, daha layığım.” buyurdu ve bu orucu devam ettirme yanında Müslümanlara da tavsiye etti ve “Aşure günü orucu bir yılın kefaretidir. Sağ olursam gelecek yıl dokuzuncu gününü de inşallah oruçlu geçireceğim. Dokuzuncu ve onuncu günü oruç tutup Yahudilere muhalefet ediniz.” buyurdu.
Böylece de bugünü “Büyük Kefaret Günü” şeklinde sevinç ve kutlama günü olarak kutlamakta olan Yahudilere benzememek açısından orucun Aşure günü ile bir gün öncesi veya bir gün sonrası ilâve edilerek 1-2 veya 3 gün olarak tutulması benimsendi. Ancak Ramazan orucu aynı yılda tebliğ edilen Bakara suresinin 185. ayeti ile farz kılındı.
Bunun üzerine de aşure günü oruç tutup tutmamakta Müslümanlar serbest bırakıldı ve Hz. Muhammed bu konuda “Muharrem ayı, Şehrullah, yani Allah’ın önem verdiği aydır, Aşure günü Allah’ın günlerinden bir gündür. O gün orucunu tutmak isteyen tutsun, bırakmak isteyen de bıraksın.” ve “Ramazan ayı dışında en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.” diyerek, Aşure orucunu kişilerin kararına bırakmıştır.
Gerek Yahudilere benzememek gerekse orucu tam aşure gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, halen onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye ediliyor.
Âdem nesli olarak şimdiki insan neslinin yaratılmasından bir süre sonra başlamak üzere vahiy edilip bütün peygamberler tarafından ve son olarak da Hz. Muhammed aracılığı ile tebliğ edilen Allah’ın tek dini olan İslâm’ın Anayasa Kitabı Kur’an’da benim tespit ettiğim ve her biri de birer Allah’a ibad /kulluk etmek ve yaşam kuralları demek olan Muhkem /değişmez 440 ana kural bildirilmiştir. Bu kurallardan biri olan oruç, Hz. Muhammet’ten önceki vahiy kitapları olan Tevrat ve İncil’de de yer almış bulunan ve nusüklar (ritüelli) diye tanımlanan şekilsel kurallardan biridir.
Tevrat/1.Tarihler-10 /12. Bütün yiğitler gidip Saul’la oğullarının cesetlerini Yaveş’e getirdiler. Sonra kemiklerini Yaveş’teki yabanıl fıstık ağacının altına gömdüler ve yedi gün oruç tuttular.
İncil /Matta Bap-6/16: Ve oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın, zira onlar oruç tuttuklarını insanlar görsünler diye suratlarını asarlar.
Kur’an’a baktığımızda, önerilen orucun amaçlı olduğunu ve bu amaçlara göre de 4 farklı oruçlar olduğunu görüyoruz: 1) Ramazan ayında olan oruç, 2) Sükût orucu /konuşmama, 3) Hac traşı yerine veya Hac kurbanı yerine oruç ve 4) Ceza amaçlı oruç
- Allah’ın rızasını önceleme, 3 konuda fedakârlıkta bulunma ve iradeyi güçlendirme amaçlı Ramazan orucu
Bu oruç ilk defa Bakara-183 ve 185 nci ayetler ile Kur’an ve Hz. Muhammed’e inananlara muhkem /değişmez ana bir kural olarak farz kılınmıştır.
Bakara-183. Ey iman edenler! Sizden önceki insanlara oruç /bazı nefslerden geçici fedakârlıklar yapmak ve yardım faaliyetine yönelik çabayı daha da yoğunlaştırmak farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki buna uyarsınız. 184. Oruca uyulacak günler sayılı günlerdir. Ancak gerek bir nedenle oruç tutamayan ve gerekse hasta veya yolculukta olanınız, oruç tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Veya maddî durumu uygunsa oruç tutamadığı günler karşılığı fidye olarak bir yoksulu doyursun veya varsa bir ihtiyacını gidersin. Her kim gönül isteğiyle, daha fazla ve farklı bir hayır yaparsa kendisi için de hayırlıdır. Ancak şunu bilin ki, telafi orucunuzu yerine getirmeniz sizin için daha hayırlıdır.
Bakara-185. Ramazan ayı, insanları doğruya yönlendirici /Hüda edici /hidayete erdirici, doğruyu yanlıştan ayırmanın apaçık ve muhkem /değişmez ana kurallarını içeren Kur’an’ın /Furkan’ın indirilmeye başlandığı aydır. Kim Ramazan ayında uygunsa, nefslerine hakim olmak üzere oruç tutsun.
Böylece Bakara-183 ve 185 nci ayetler ile 624 yılının Şubat ayında Oruç hükmü tebliğ edilmiş ve Hz. Muhammed Mart ayında ilk orucu başlatmıştır.
Oruç tutmak, yemek yememek veya içmemek ile sınırlı değildir. Beraberinde oruçlu olunan saatlerde cinsel yakınlaşmadan uzak durmak, olumsuz söz söylememek ve olumsuz davranmamak yanında, yine her biri birer ibad ve ibadet etme olan Kur’an’ın diğer bütün muhkem /değişmez ana kurallarına daha yoğun bir titizlikle uymak demektir.
Bakara-187. Oruç gecelerinde cinsel ilişkide bulunmanız size helâl kılındı……Şafak vakti, gecenin karanlığı iyice kayboluncaya kadar /beyaz ile siyah ipliğin birbirinden ayırt edileceği ana kadar yiyin, için. Sonra akşamın karanlığı başlayıncaya kadar orucu tutun /arzularınızdan fedakârlık yapın.
Oruç, nüsuklar diye tanımlanan diğer şekilsel ibad etmeler gibi bir taraftan iradeyi güçlendirici etkiye sahiptir. Ayrıca sabırlı olmayı ve Allah’ın vermiş olduğu nimetlerin kıymetini bilmeyi ve şükretmeyi pekiştirici role sahiptir.
Oruç tutmak, diğer bütün muhkem /değişmez ana kurallar gibi, kadın ve erkeğin eşit derecede sorumlu tutulduğu ve şekilsel olan ibad etmelerden (nüsuklardan) biridir
Dikkat edilmesi gereken bir konu, orucu uygulamak, başka bir ahlâki ve davranışsal ibad etmeyi, yani muhkem /değişmez bir kuralı yerine getirmeyi engellememeli ve oruç tercihinde ısrarcı olunmamalıdır. Diğer bir ifade ile başkalarına fayda sağlayacak başka bir girişime, işe, çalışmaya engel olmamalıdır. Oruç tutamamaya karşılık fidye prensibi, iş yoğunluğu nedeniyle oruç tutamayacak ve işi zarar görecek kişi için de söz konusudur. Çünkü Kur’an, ilim yapmayı ve çalışmayı, yani başkasına yarar sağlayacak görevde olmayı daha ön planda tutulması gereken bir ibad /Allah’a kulluk etme saymaktadır.
Hasta oluş, sadece ciddi bir hastalık hali demek değildir. Ayrıca kendine, mesleğine ve başkasına zarar verebilecek derecede oruca dayanamayacak kadar kafa karışıklığı yaşamak, bedensel yorgunluk hissedip işini aksatma durumuna düşmeler de birer hastalıktır diye düşünüyorum.
Bakara-184. ayette belirtilmiş olduğu üzere, oruç tutamayacak durumda olup, başka bir fakire orucun fidyesini veremeyecek derecede kendisi de fakir olan için sadece dua etmek ve Allah’tan af dilemek herhalde yeterli olur düşüncesindeyim.
Kadınlar için aybaşı kanamalı günler de bir hastalık olarak kabul edilmektedir.
Aybaşı halinin genellikle ilk 2-3 günü bol kanamalı ve sancılı olabilmekte, diğer günlerde ise kişi bu durumuna dayanabilir ve normal yaşantısına dönecek bedensel güce ulaşabilir. Dolayısıyla bu günlerde, hanımlar kendi kararı çerçevesinde olmak üzere orucuna devam etmek istiyorsa devam edebilmelidir.
Şeker hastalığı, kanser, kan hastalığı, karaciğer veya böbrek yetmezlikleri, ameliyat olma ve sonrası iyileşme dönemi, doğum veya düşük yapmış olma ve sonraki günler, ileri kansızlık ve aşırı zayıf olma hali, sara hastalığı (aç kalma ve gece uykuyu bölerek sahura kalkma sakıncalı), yüksek ateşli bir hastalık olması, kalp krizi, beyin krizine bağlı felç, migren tipi baş ağrısı, mide veya oniki parmak barsağında ülser olması gibi hastalıklar, kesin olarak oruç tutulmaması gereken hastalıklardır. Bunun dışında kalan ve oruç nedeniyle aç kalma ile vücuda zarar oluşturmayacak birçok hastalıkta (hafif veya orta dereceden tansiyon yüksekliği, bel veya başka kas ağrıları, hafif baş ağrıları, sıkıntı ve hafif stresli durumda olma, damar sertliği, böbreklerin çalışmasını bozmayan idrar yolları iltihabı, tiroit bezi hastalıkları gibi) doktor müsaadesi şartı ile oruç tutulmalıdır. Bu arada vitamin dışında olup oruç tutmayı engellemeyecek bir hastalıkta alınması gerekli olan ilaçların alınma saati, oruç saati içinde ise, 1-2 yudum su ile ilaç alınabilmeli veya kalça-damar iğnesi yapılabilmeli ve bu ilaç alımı beslenme, açlığı veya susuzluğu giderme ve gıda alınması amaçlı olmayacağı için, orucu bozmayan olarak değerlendirilmelidir. Zaten Bakara-184. ayette oruca dayanma kriteri konmuştur. Dolayısıyla açlığa-oruç tutmaya dayanabilecek bedensel sağlıklılıkta olup ilaç alması da gerekiyorsa, bu kişi oruç saatlerinde alması gerekli olan ilaçlarını almalı ve orucunu aksatmamalıdır. Böylesi bir kabul, Kur’an’ın kolaylaştırıcı prensibine de uygun olacak ve bir taraftan oruç tutanların sayısı artacak, diğer taraftan da insanlar günah işleme korkusundan da kurtulmuş olacaklardır. Çünkü oruçlu iken oruç tutmayı engellemeyen bir hastalık için sadece ilaç içme girişimi, beslenme ve gıda almaya yönelik olmayan bir davranıştır ve orucun temel hedeflerinden açlığı gidermeyi-yememeyi ve susamışlığı gidermeyi-içmemeyi ihlal etmemektedir. Çünkü orucun bozulması, bilerek yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmaktır.
Ramazan ayı hem oruç tutabilenler hem de gerçek fakirler için beklenti ve Allah’ın nimetlerini hayal etme ve bu yönden de irade gösterme ayı olmalıdır. Bu hayal etme, fakir için 11 aylık, oruç tutan her kişi için ise bir ay süresince sabahtan başlayan, akşam su içme ve açlığını gidermek üzere yemek yiyeceği hayalidir. Fakir olmayanlar için bir ziyafetler ayı olmamalıdır.
Haftaya inşallah devam etmek üzere sağlıkla kalın.
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL” ve “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”, “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ” VE “HADİS VE SÜNNET GERÇEĞİ”