Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Prof. Dr. Gazi ÖZDEMİR

Kur’an’a Göre Oruç-2

Geçen haftadan kaldığım yerden devam ediyorum.

Oruç, en tehlikeli nefsler olan açlık, şehvet nefslerine ve yardım etmeye yönelik irade terbiyesi amaçlı bir uygulamadır demiştik. Fakat bu nefslerin terbiye edilmesi Ramazan ayı ile sınırlı değil, NEFSLER, YAŞAM BOYU TERBİYE EDİLMEK İÇİNDİR.

Bu özellikleri ile Oruç tutmak, diğer bütün muhkem /değişmez ana kurallar gibi, kadın ve erkeğin eşit derecede sorumlu tutulduğu ve şekilsel olan ibad etmelerden (nüsuklardan) biridir

Ahzab-35. Ey insanlar! Şunu iyice bilin ki, sizlerden de……….yardımsever erkekler ve kadınlar, oruç tutan ve kendini olumsuzluklardan uzak tutabilen erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan er­kekler ve kadınlar, şirk-ortak koşmadan sadece Allahı ön planda tutup anan erkekler ve kadınlar var ya, işte Allah onların da hepsine bağışlanma ve karşılık olarak büyük bir ödül hazırlaşr.

Dikkat edilmesi gereken bir konu, orucu uygulamak, başka bir ahlâki ve davranışsal ibad etmeyi, yani muhkem /değişmez bir kuralı yerine getirmeyi engellememeli ve oruç tercihinde ısrarcı olunmamalıdır. Diğer bir ifade ile başkalarına fayda sağlayacak başka bir girişime, işe, çalışmaya engel olmamalıdır. Oruç tutamamaya karşılık fidye prensibi, iş yoğunluğu nedeniyle oruç tutamayacak ve işi zarar görecek kişi için de söz konusudur. Çünkü Kur’an, ilim yapmayı ve çalışmayı, yani başkasına yarar sağlayacak görevde olmayı daha ön planda tutulması gereken bir ibad /Allah’a kulluk etme saymaktadır.

Bakara-184. ayette belirtilmiş olduğu üzere, oruç tutamayacak durumda olup, başka bir fakire orucun fidyesini veremeyecek derecede kendisi de fakir olan için sadece dua etmek ve Allah’tan af dilemek herhalde yeterli olur düşüncesindeyim.

Yine ayette açıkça belirtildiği üzere, orucun süresi olarak net bir ay değil, sayılı günler söylenmektedir. Hz. İbrahim’den itibaren önerilen oruç ayı Muharrem ayı idi ve bütün peygamberler tarafından bu ayda, fakat sayılı günler şeklinde uygulanmıştır. Kur’an’da da oruç tutulacak gün sayısı net verilmemiş ve “Eyyamün ma’dudat-sayılı günler” şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Aynı ifade Bakara-80 ve Al-i İmran-24 ncü ayetlerde de “Eyyamun ma’dudat” olarak ve Cehennem’de kalınacağı zan edilen süre için ve “sayılı birkaç gün” şeklinde, Bakara-203 ncü ayette de Hac uygulamalarının sayılı günler şeklinde yapılması olarak geçmektedir. Dolayısıyla Oruç tutulacak gün sayısının bütün bir ay mı, yoksa daha az gün mü olduğu konusu tartışmalıdır.

Hasta oluş, sadece ciddi bir hastalık hali demek değildir. Ayrıca kendine, mesleğine ve başkasına zarar verebilecek derecede oruca dayanamayacak kadar kafa karışıklığı yaşamak, bedensel yorgunluk hissedip işini aksatma durumuna düşmeler de birer hastalıktır diye düşünüyorum.

Bakara-222 nci ayetten anlaşıldığı gibi, oruç süresince beslenmenin olmaması nedeniyle zarar görecek bir hastalığı bulunması gibi,  kadınlar için aybaşı kanamalı günler de bir hastalık olarak kabul edilmektedir.

Bakara-222. Ey Peygamber! Sana kadınların aybaşı halini soruyorlar. De ki: “O, kadınlara özgü ve onlara sıkıntı verici bir hastalık halidir. Aybaşı halinde iken onlarla cinsel ilişkiye girmeyin ve kurtuldukları zaman, Allah’ın size uygun olarak yaratmış olduğu üzere onlarla ilişkide bulunun.

Aybaşı halinin genellikle ilk 2-3 günü bol kanamalı ve sancılı olabilmekte, diğer günlerde ise kişi bu durumuna dayanabilir ve normal yaşantısına dönecek bedensel güce ulaşabilir. Dolayısıyla bu günlerde, hanımlar kendi kararı çerçevesinde olmak üzere orucuna devam etmek istiyorsa devam edebilmelidir.

Oruç tutamayacak kadar vücudu yorup zarar verecek ve acıkma duygusuna tahammülü azaltacak bir yolculuk yapmayı bizce şu kadar saat veya kilometre ile kurallaştırmamalı ve uygulamayı kişinin aklına, sorumluluğuna ve seçimine bırakmalıdır. Çünkü bunu kurallaştırmak demek, kişileri bu kurala uymaya zorlar, yani dinde zorlamaya yol açar.

Şeker hastalığı, kanser, kan hastalığı, karaciğer veya böbrek yetmezlikleri, ameliyat olma ve sonrası iyileşme dönemi, doğum veya düşük yapmış olma ve sonraki günler, ileri kansızlık ve aşırı zayıf olma hali, sara hastalığı (aç kalma ve gece uykuyu bölerek sahura kalkma sakıncalı), yüksek ateşli bir hastalık olması, kalp krizi, beyin krizine bağlı felç, migren tipi baş ağrısı, mide veya oniki parmak barsağında ülser olması gibi hastalıklar, kesin olarak oruç tutulmaması gereken hastalıklardır. Bunun dışında kalan ve oruç nedeniyle aç kalma ile vücuda zarar oluşturmayacak birçok hastalıkta (hafif veya orta dereceden tansiyon yüksekliği, bel veya başka kas ağrıları, hafif baş ağrıları, sıkıntı ve hafif stresli durumda olma, damar sertliği, böbreklerin çalışmasını bozmayan idrar yolları iltihabı, tiroit bezi hastalıkları gibi) doktor müsaadesi şartı ile oruç tutulmalıdır. Bu arada vitamin dışında olup oruç tutmayı engellemeyecek bir hastalıkta alınması gerekli olan ilaçların alınma saati, oruç saati içinde ise, 1-2 yudum su ile ilaç alınabilmeli veya kalça-damar iğnesi yapılabilmeli ve bu ilaç alımı beslenme, açlığı veya susuzluğu giderme ve gıda alınması amaçlı olmayacağı için, orucu bozmayan olarak değerlendirilmelidir. Zaten Bakara-184 ncü ayette oruca dayanma kriteri konmuştur. Dolayısıyla açlığa-oruç tutmaya dayanabilecek bedensel sağlılıkta olup ilaç alması da gerekiyorsa, bu kişi oruç saatlerinde alması gerekli olan ilaçlarını almalı ve orucunu aksatmamalıdır.  Böylesi bir kabul, Kur’an’ın kolaylaştırıcı prensibine de uygun olacak ve bir taraftan oruç tutanların sayısı artacak, diğer taraftan da insanlar günah işleme korkusundan da kurtulmuş olacaklardır. Çünkü oruçlu iken oruç tutmayı engellemeyen bir hastalık için sadece ilaç içme girişimi, beslenme ve gıda almaya yönelik olmayan bir davranıştır ve orucun temel hedeflerinden açlığı gidermeyi-yememeyi ve susamışlığı gidermeyi-içmemeyi ihlal etmemektedir. Çünkü orucun bozulması, bilerek yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmaktır.

Son 20 yıl öncesinde Ramazan ayı, Hz. Muhammed zamanında olduğu gibi gerçekten uhrevi atmosferin yoğun yaşandığı, israfın olmadığı ve insanların bedenleri ile iradelerine faydalar sağlayan, yardımlaşmanın yoğun olduğu huzur ve barış ayıydı. Hz. Muhammed zamanında akşamları iftar yemeği basit bir kahvaltı ve tatlı olarak da hurma yenmesi şeklindeydi. Esas yemeklerin, tüm yıl boyunca esas yemek bulamayan gerçek fakirlere dağıtılması ve ayette belirtilen oruç tutma mazeretleri olanların da fakire yardımı şeklindeydi. Dolayısıyla Ramazan ayı hem oruç tutabilenler, hem de gerçek fakirler için beklenti ve Allah’ın nimetlerini hayal etme ve bu yönden de irade gösterme ayıydı. Bu hayal etme, fakir için 11 aylık, oruç tutan her kişi için ise bir ay süresince sabahtan başlayan, akşam su içme ve açlığını gidermek üzere yemek yiyeceği hayalidir.

İnşallah haftaya devam etmek üzere, sağlıklar dilerim.

NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL” VE “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER