Kur’an’ın Farz Kuralı Cumhuriyet Ve Demokrasidir-1

Beyinde 100 milyar kadar sinir hücresi, 10 katı kadar da bunların sağlıklı çalışmalarında görevli olan destek hücreleri bulunmaktadır. Gerek sinir hücreleri ve gerekse destek hücreleri gruplar halinde ve ahenkli bir ortaklık düzeninde olan bir çalışma prensibi ile çalışırlar. Diğer bir ifade ile her grup kendi içinde karşılıklı danışma, tartışma ve görüş alışverişi ile sağlıklı birlikteliklerini […]

Beyinde 100 milyar kadar sinir hücresi, 10 katı kadar da bunların sağlıklı çalışmalarında görevli olan destek hücreleri bulunmaktadır. Gerek sinir hücreleri ve gerekse destek hücreleri gruplar halinde ve ahenkli bir ortaklık düzeninde olan bir çalışma prensibi ile çalışırlar. Diğer bir ifade ile her grup kendi içinde karşılıklı danışma, tartışma ve görüş alışverişi ile sağlıklı birlikteliklerini sürdürür. Bu arada, her bir işlem için, grubun ortak çalışmasının organizasyonu için geçici bir sinir hücresi orkestra şefliği gibi düzeni sağlama görevini yüklenir ve bu işin bitişi ile de şeflik görevi biter. Bunun herhangi bir baskı uygulaması, istediği gibi diğer sinir hücrelerini yönlendirme yetkisi yoktur. Çünkü grup içindeki bütün sinir hücreleri aynı konumdadır, aynı ortak görevlere sahiptirler ve aynı değerdedirler.

       Beyindeki bu çalışma prensibi Kur’an’da Şura-38’nci ayet ile önerilen prensiptir.

Şura-38. Ayrıca onlar Rablerinin bildirdiği muhkem /değişmez ana hükümlere uymak üzere gayret ederler, salâtı /sosyal yardımlaşma ve dayanışma toplantıları yerine getirirler, işlerini şura prensibi gereği aralarında danışarak /tartışarak çözerler ve kendilerine verdiğimiz imkânlardan muhtaçlara pay ayırırlar /infak ederler.

       Görüldüğü gibi,Kur’an’da her bir toplumun ortak görüşte birleşme gayreti yanında, her konuyu da mutlaka aralarında danışarak, tartışarak birlikte çözmeye çalışmaları, en doğru yol olarak tavsiye edilmektedir.

Ezelî, ebedî ve her biri birer ibad ve ibadet etme /kulluğu ifade etme de olan Kur’an’daki muhkem /değişmez ana hükümlerin canlı uygulayıcısı olan Hz. Muhammed (as), savaş ortamında bile bu prensibi uygulamış ve Uhud savaşında peygamberliğini öne sürüp görüşlerini sahabelere dayatmamış, onlara danışmış, dinlemiş ve çoğunluğun görüşüne dayanarak hareket etmiştir.

Çünkü Şura-38 gibi, Al-i İmran-159 ncu ayet ile de, Peygamberin şura prensibini kullanması istenmiş ve böylece bu kuralın canlı uygulayıcısı da olmuştur.

Al-i İmran-159. Ey Peygamber! Savaşın (Uhud’un) o sıkıntılı anlarında, Allah’ın Sana verdiği rahmet sonucu, emrin dışında yerlerini terk edenlere ve sıkışınca kaçmaya çalışanlara yumuşak davrandın. Eğer onlara kalp kırıcı ve otoriter davransaydın, yanında kimse kalmaz ve ayrılırlardı. Onların davranışlarını hoş gör, Allah’tan bağışlanmaları için dua et ve yapılacak toplumsal işler hakkında onların da görüşlerini al. Ortak kararınızı belirleyince de ­Allah’a tevekkül edip /O’na güvenip uygulamaya geç. Çünkü Allah, O’na güvenip /tevekkül edip işe koyulanları ve gerekli çabayı da gösterenleri sever.

Kur’an’da belirtilmiş olan şura prensibinin nasıl uygulanmasına yönelik açıklamalar Feth-10. ayette verilmiştir.

Buna göre, müminlerin sayısının az olduğu dönemde, Hz. Muhammed, kadınlar dahil her mümin ile el sıkışarak olurunu almıştır. Ki buna halkın biat etmesi, diğer bir ifade ile oy vererek idarecisini ve /veya idarecilerini bizzat seçmesi denilmektedir.

Feth-10. Ya Muhammed! Seninle el tutuşup bağlılık sözü verenler /biat edenler, aslında Allah’a da bağlılık sözü vermiş olmaktadırlar. Dolayısıyla da Allah’ın eli, onların eli ile tutuşmuş ve bağlılık sözlerini almıştır. O bakımdan kim Allah adına verdiği sözden cayarsa, kendi aleyhine caymış olur. Her kim de Allah adına verdiği sözü yerine getirirse, mutlaka Allah ona büyük bir ödül verecektir.

       Hz. Muhammed’e atfedilen şu söz, biat olarak el sıkışmanın kadınlarla da yapıldığını göstermektedir: Hint Bintu Utbe, Hz. Peygamber`e:

“Ey Allah`ın Resulü, bana biat ver!” diye talepte bulunmuştu. Kendisine: “Hayır, şu ellerini değiştirmedikçe /temizlemedikçe senden biat almayacağım. Ellerin tıpkı vahşi hayvanların ayağı gibi kirli!” cevabını verdi. Aişe-Kütubu Sitte-2115.

       Feth-10 ve Hz. Muhammed’in (as) açıklaması açık ve anlaşılır olduğu halde, asırlardır bazı kadınların tokalaşmaması ve şartlanmış olmaları, maalesef toplumda hoş olmayan ve zaman zaman insanı sanki potansiyel suçluymuş gibi durumlara sokmakta olan oldukça üzücü bir konudur.

Peygamberimiz (as), özel beyin hafızalısı ve farklı yeteneklerde yaratılmış ve yerine göre ilâhî destekler de gördüğü halde, yine de idareciliği için kadın ve erkeklerle el sıkışarak biat alma, yani oy isteme ve oy ile seçilme yöntemini kullanmıştır. Bakara-104. ayette de bu konuda bütün iman edenlere olduğu gibi bütün insanlara uyarıda bulunulmakta ve Peygamber de olsa idarecilerin keyfi uygulamalarına göz yumulmaması ve halk olarak toplumun görüşlerinin mutlaka alınması istenmektedir.

Bakara-104. Ey iman edenler! Peygamber de dahil, idarecilerinize “raina /bizi koyun /davar gibi güt /bizi dinleme ve görüşümüze başvurmadan istediğin gibi idare et” demeyin, “unzurna /bizim görüşümüze başvur /bizi dinle, danış ve ondan sonra karar ver” deyin. Şunu da bilin ki, bu emrimizi benimsemeyip inkâr edenlere elem verici bir azap söz konusudur.

       Dikkat edilirse ayette, bir idarecinin halkın görüşünü almadan keyfi ve baskıcı bir idareye yönelmeyi tercih etmesinin azap ile cezalandırılacağına vurgu yapılmaktadır. Yine seçilen idarecinin toplumu ilgilendiren önemli konularda onlara danışmaksızın halkı idareye kalkışması, halkı güdülecek davar olarak görmesi ile eş tutulmuştur.

       Şura prensibi dediğimiz, yetkin ve halk tarafından seçilmişlerin halka danışmaları prensibi, sadece siyasi oylamalarda değil, hemen hemen, birden çok kişinin bir konuda görüş belirttiği her konuda uygulanması gerekli olan temel bir prensip olmalıdır. Örneğin aile içi demokrasi bunun en ufak çekirdek grubunu oluşturur.

Bakara-104. ayette halkın seçtikleri idarecilerin mutlaka kendilerine danışmalarını ve davarları güder gibi onlara danışılmaksızın keyfi bir idarecilik yapmamalarını istemeleri gibi, Mümtehine-12. ayette de yanlış yaptıklarında idarecilere itiraz etmeleri ve karşı çıkmaları da önerilmektedir

Mümtehine-12. Ey Peygamber! İnandım deyip iltica eden kadınlar sığındıklarında, Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamak, aşırı hırs yapmamak, zina etmemek, ayaklarına bağ olacaklar diye çocuklarını öldürmemek, bir iftira uydurup getirmemek ve doğru işlerde Sana karşı gelmemek üzere yemin edip söz verirlerse, onların sözünü kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Çünkü Allah bağışlayandır /Gafur ve sevgisi ile merhameti oldukça bol olandır /Rahim’dir.

     Yine kim olursa olsun, yeterli bir denetleme olmadığı takdirde, bir idarecinin bir süre sonra diktatörce davranışlar olan baskı, sindirme yoluna sapacağına Zuhruf-54. ayette dikkat çekilmiştir.

Zuhruf-54. Böylece Firavun bu sözleri ile, halkını yanıltmış ve sindirmiş, halkı da ona uymuştu. Gerçekte onlar doğru yoldan sapmış bir topluluktu ki ona uydular.

Haftaya aynı konuya inşallah devam etmek üzere.

NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLȂNA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR” ve “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”

Exit mobile version