Kur’an’ın Önerisi Cumhuriyet ve Demokrasidir

Beyinde farklı görevler için özelleşmiş sinir hücreleri grupları bulunmakta ve her bir grup da kendi içinde karşılıklı danışma, tartışma ve görüş alışverişi ile sağlıklı birlikteliklerini sürdürürler. Beyindeki bu çalışma prensibi Kur’an’da Şura-38 nci ayet ile önerilen prensiptir. Ayette açıklanmış olduğu gibi, Kur’an’da her bir toplumun ortak görüşte birleşme gayreti yanında, her konuyu da seçim ile […]

Beyinde farklı görevler için özelleşmiş sinir hücreleri grupları bulunmakta ve her bir grup da kendi içinde karşılıklı danışma, tartışma ve görüş alışverişi ile sağlıklı birlikteliklerini sürdürürler. Beyindeki bu çalışma prensibi Kur’an’da Şura-38 nci ayet ile önerilen prensiptir. Ayette açıklanmış olduğu gibi, Kur’an’da her bir toplumun ortak görüşte birleşme gayreti yanında, her konuyu da seçim ile belirlemiş oldukları temsilcilerinden oluşmuş kurullarının mutlaka aralarında danışarak, tartışarak birlikte çözmeye çalışmaları, en doğru yol olarak tavsiye edilmektedir. Ki toplumun seçilmişler tarafından ve onları seçen halk adına yönetilmesi, yani Cumhuriyet idaresi muhkem /değişmez farz bir kural olmaktadır.

Kur’an’daki kesin (muhkem) hükümlerin canlı uygulayıcısı olan Hz. Muhammed, savaş ortamında bile bu prensibi uygulamış ve Uhud savaşında peygamberliğini öne sürüp görüşlerini sahabelerin inderlerine dayatmamış, onlara danışmış, dinlemiş ve çoğunluğun görüşüne dayanarak hareket etmiştir. Çünkü Şura-38 gibi, Al-i İmran-159 ncu ayet ile de, Peygamberin şura prensibini kullanması istenmiş ve böylece bu kuralın canlı uygulayıcısı da olmuştur.

Kur’an’da belirtilmiş olan şura prensibinin nasıl uygulanması gerektiğine yönelik açıklamalar Feth-10 ve Bakara-104 ncü ayetlerde verilmiştir. Bunlara göre, müminlerin sayısının az olduğu dönemde, Hz. Muhammed, kadınlar dahil, hem toplum liderinin seçiminde, hem de önemli konularda her mümin ile el sıkışarak olurunu almıştır. Ki buna halkın biat etmesi, diğer bir ifade ile oy vererek idarecisini ve /veya idarecilerini bizzat seçmesi denilmektedir.

Bakara-104 ncü ayette bütün iman edenlere olduğu gibi bütün insanlara uyarıda bulunulmakta ve Peygamber de olsa idarecilerin keyfi uygulamalarına göz yumulmaması ve halk olarak toplumun görüşlerinin mutlaka alınması istenmektedir. Bakara-104 ncü ayette halkın, seçtikleri idarecilerin mutlaka kendilerine danışılmasının ve davarları güder gibi onlara danışılmaksızın keyfi bir idarecilik yapmamalarının istenmesi gibi, Mümtehine-12 nci ayette de yanlış yaptıklarında idarecilere itiraz etmeleri ve karşı çıkmaları önerilmektedir. Yine kim olursa olsun, yeterli bir denetleme olmadığı takdirde, bir idarecinin bir süre sonra diktatörce davranışlar olan baskı, sindirme yoluna sapacağına Zuhruf-54 ncü ayette dikkat çekilmiştir.

Gerçek Cumhuriyet idaresinde ve bir ülkedeki herkesin yasalar ve haklar bakımından eşit tutulduğu demek olan Demokraside, gerek idareciler tarafından, gerekse diğer kişilerce, başkalarını rahatsız etmemek şartıyla hür yaşamak ve inanç özgürlüğü de vardır.

Şura-38 nci ayette bulunan “Onlar işlerini şura prensibi gereği aralarında danışarak /tartışarak çözerler” cümlesi, Kurtuluş savaşı sırasında kurulan 1 nci TBMM’de Başkanlık kürsüsünün arkasında yazılıydı. Çünkü Atatürk, Kur’an’a ve Kur’an’daki gerçek İslâm’ın ne olduğunu çok iyi bilen gerçek bir dindardı.

Kur’an’ın önermiş olduğu ve kula kulluğu kaldırıp, yerine sadece Allah’a kulluğu isteyen bu Cumhuriyet ve bunu tamamlayan demokrasi prensibi, yani halkın yasalar önünde eşit olduğu, adaletin hakça uygulandığı kuralı, Hz. Muhammed’in vefatından sonraki halifelik döneminden başlamak üzere rafa kaldırılmaya başlanmış ve oluşmuş olan yeni devletin idareci ekibini biattan /oy vererek seçmekten ziyade, güçlü olana dönüştürülerek çiğnenmeğe yönelmiş ve yasaların eşit uygulanması rafa kaldırılmıştır. Liyakat gözetilmemiş ve yandaşlık öne çıkarılmıştır. Emeviler ve Abbasiler tarafından da hanedanlık krallığına ve din temelli idareye dönüştürülmüş halde devam ettirilmiştir.

İlahî sistemin uygulamasında, yasalara göre eşit hakta oluş yanında, ayrıca herhangi bir konuda hak dağıtımında ise eşitlik değil, yine adaletli davranma prensibi söz konusudur. Gerek din denilen muhkem /değişmez ana kuralları uygulamada olduğu gibi, gerekse her bir fırsatı değerlendirme de kişinin yeteneğine ve gayretine bırakılmakta ve buna karşılık olacak kazanımının verilmesinde adaletli ve oldukça titiz davranılmaktadır (Nisa-124). Ve hak gaspı yapılmaması da önemli bir demokrasi kuralı olmaktadır (Şura-181).

Exit mobile version