Lübnan’dan doğup Akdeniz’e uzanan, 380 kilometrelik tarihi Asi Nehri artık akmıyor. Reyhanlı kolu tamamen kuruyan nehir, çiftçiyi çaresizliğe, doğayı sessizliğe mahkûm etti. Oysa nehrin diğer yakasında yürütülen iyileştirme çalışmalarıyla kuraklık engellenmiş durumda. Peki, aynı nehrin iki ucunda neden bu kadar farklı bir kader yaşanıyor?
Hatay’ın can damarı olan Asi Nehri, bir yüzünde can verirken diğer yüzünde can alıyor. Antakya Ziraat Odası, DSİ ve Asi Sulama Kooperatifi iş birliğiyle yürütülen iyileştirme ve sulama çalışmaları sayesinde nehrin Antakya yakasında tarımsal sulama kontrollü ve planlı bir şekilde sürerken, Reyhanlı bölgesi, özellikle Davutpaşa Köyü Çatalhöyük mevkiinde adeta kaderine terk edildi.
Ç
Kuruyan toprak, susuz kalan ürün ve nehir yatağında oluşan çatlaklar çiftçileri isyan noktasına getirdi. Aynı nehir üzerinde, birkaç kilometre arayla iki zıt manzara, Hatay’daki su yönetimindeki eşitsizliği gözler önüne seriyor.
Asi Sulama Kooperatifi Başkanı Hüseyin Şahbaz, 13-19 Haziran 2025 tarihleri arasında 6 günlük su kullanım yasağının, nehirdeki su kalitesini ve sürekliliğini artırmak için alındığını açıkladı. Bu planlı kesintiyle birlikte, Melekli, Suvatlı ve Yeşilova gibi bölgelerde Yarseli Barajı’ndan su indirimi başarıyla devam ediyor. Ancak Reyhanlı kırsalında yaşayan üreticiler için bu planlamanın hiçbir anlamı yok… “Barajda su var ama bize gelmiyor. Asi’nin öteki yakasında yeşillik, bizde çoraklık var. Aynı nehir, aynı coğrafya… Ama biri sahiplenilmiş, diğeri unutulmuş.”
(İyileştirme çalışmaları yapılan taraf)
“Reyhanlı Barajı Boş, Afrin Nehri Susuz”
Uzmanlar ve çiftçiler, Reyhanlı Barajı’nda su tutulmaması ve Afrin Nehri’ne gerekli su bırakımının yapılmamasının bu tabloyu doğurduğunu belirtiyor. Yerelde alınan kararların dengesiz uygulandığını ifade eden üreticiler, suyun bir bölgeye yönlendirilip diğerine ulaştırılmamasını sert dille eleştiriyor.
“Biz burada susuzluktan mahsul kaybederken, öbür tarafta tarlalar sulanıyor. Bu yalnızca bir ihmalkârlık değil, açık bir adaletsizliktir.”
Yasemin Mıstıkoğlu: “Bu, Suyun Savaşıdır”
Gazeteci ve sürdürülebilirlik uzmanı Yasemin Mıstıkoğlu, yaşananların sadece bölgesel bir kriz olmadığını, çok daha büyük ve derin bir sürecin parçası olduğunu vurguluyor:
“Bugün Gazze’de yaşanan yıkım sadece bombalarla değil, yerin altındaki su hatlarıyla yapılan bir savaşla gerçekleşiyor. Su, artık yalnızca bir yaşam kaynağı değil; siyasi, ekonomik ve stratejik bir araç. Eğer biz su yönetimini adil, planlı ve sürdürülebilir yapamazsak, Hatay gibi bölgelerde sessiz savaşlar başlamış demektir.”
Mıstıkoğlu, Asi Nehri’nin tamamına sahip çıkılması gerektiğini belirterek şunları ekledi: “Asi’nin bir yakasına yatırım yapılırken diğer yakasının ihmal edilmesi, toplumsal kırılmaları da beraberinde getirir. Bu sadece bir kuraklık değil, bir sosyal sürdürülebilirlik meselesidir.”
Haziran ayı başında ülkemizde su kaynaklarına yönelik çok önemli bir adım atıldığını söyleyen Mıstıkoğlu, şu bilgileri paylaştı: “Batı Akdeniz Havzası Su Tahsis Planı Resmi Gazete’de yayımlandı ve bu, havza çapında yayımlanan ilk resmi eylem planı olarak öne çıkıyor. Ancak bu plan Asi Nehri’ni kapsamıyor çünkü Asi Nehri, Batı Akdeniz Havzası dışında, Doğu Akdeniz Havzası sınırları içinde yer alıyor. Bu büyük bir eksikliktir. Bölge milletvekillerine çağrımdır; Doğu Akdeniz Havzası için de derhal kapsamlı ve sürdürülebilir bir su eylem planı hazırlanmalı ve hükümete sunulmalıdır. Aksi halde, bölgemizde su krizleri sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi krizlere de yol açacaktır.”
Çiftçiden Yetkililere Çağrı: “Bu Suyu Sahiplenen Nerede?”
Reyhanlılı çiftçiler, yaşadıkları mağduriyetin sadece tarımsal değil, aynı zamanda sosyal bir yara olduğunu söylüyor. “Su adaleti olmadan üretim de olmaz, barış da. Asi’nin iki yakası arasında bu kadar büyük fark varsa, biz nasıl dayanışmadan söz edeceğiz?”
Hatay’da Asi Nehri üzerinden yaşanan bu çifte tablo, sadece bir tarım sorunu değil; su politikalarının, kamu yönetiminin ve bölgesel adaletin test edildiği bir örnek hâline geldi.
Tüm paydaşlara düşen sorumluluk; nehrin tamamına, üreticinin tamamına ve geleceğin tamamına aynı kararlılıkla sahip çıkmak.