Laiklik, benim için<br>“nefes almak” gibidir…

“Nar’ın Babası” olarak bilinen, ödüllü Şair ve Yazar Haydar Ergülen, Antakya TV YouTube Kanalında konuğumuz oldu. Duygu Ertaş’ın sorularını cevaplayan Haydar Ergülen, Antakya’ya olan sevgisini ifade ederken, “Antakya, benim için akraba evidir” değerlendirmesinde bulundu. Öncelikle, “Nar’ın Babası ne demek, Haydar Ergülen için ne ifade ediyor”, ilk sorumuzda onu öğreniyoruz. Haydar Bey, Hatay’a hoş geldiniz. Kendinize […]

“Nar’ın Babası” olarak bilinen, ödüllü Şair ve Yazar Haydar Ergülen, Antakya TV YouTube Kanalında konuğumuz oldu. Duygu Ertaş’ın sorularını cevaplayan Haydar Ergülen, Antakya’ya olan sevgisini ifade ederken, “Antakya, benim için akraba evidir” değerlendirmesinde bulundu.

Öncelikle, “Nar’ın Babası ne demek, Haydar Ergülen için ne ifade ediyor”, ilk sorumuzda onu öğreniyoruz.

Haydar Bey, Hatay’a hoş geldiniz. Kendinize “Şair” denilmesini sevmediğiniz için, size “Nar’in Babası” diyoruz. Neden “Şair” denilmesini istemiyorsunuz?

Açıkçası, hiçbir zaman “şair” diye bir iddiam olmadı. Aslında yazı konusunda da bir iddiam olmadı.  Sadece yazmayı seviyorum. Hem bizim şiir edebiyatımızda, hem de dünya edebiyatında o kadar önemli, etkili ve mükemmel şiirler var ki, “bu şiirleri yazanların yanında ben şair değilim, şiir yazıyorum demek ki” diyorum. Şiir yazmak da bana yetiyor.

Kitaplarınızın ilk sayfasında rastladığımız “Nar’ın Babası” nedir? Sizin için önemi nedir, açıklar mısınız?

Genelde kitaplarda biyografi yer alır. Yaşamımıza dair, öğrenimimize dair bilgiler vardır. Genel olarak yarım sayfa veya 1 sayfa arasında değişmektedir. Ben, sürekli aynı şeyleri her kitapta yazmaktan sıkıldım. Sadece çok önemli bir iki bilgiye yer vermeye başladım.

İşte, 1956’da Eskişehir’de doğdum… Çünkü benim için Eskişehir önemli. ODTÜ mezunu olduğum, aynı zamanda da reklamcılıktan emekli olduğum yazıyordu. Çünkü önemli olan Reklamcılık yapmak değil, oradan emekli olmaktır. Daha sonrasında bunları da azaltma yoluna gittim.

TRT kanalında bir röportajım vardı. Tabii o zamanlar TRT farklıydı, şimdi ki politikasında değildi. Bizler, canlı yayına, röportaj vermeye kanala çıkardık. Anneannem ve teyzem TV’de izlerken, teyzem, “televizyonda kimin olduğunu biliyor musun” diye soruyor. Anneannem de “biliyorum tabii, Nar’ın Babası” diyor. İşte o zamandan sonra benim için önemi büyük olan kızım “Nar’ın Babası” olmak, bana yetiyor.

İmgeci şiirin öncülerinden birisiniz. Antakya’dan ayrıldığınız zaman bir şiir yazacak olsaydınız, size bu şiiri yazdıran, Antakya’yı hatırlatan “İmge” ne olurdu desem, ne söylersiniz?

Antakya’ya gelince, sanki akrabama gelmiş gibi hissediyorum. Antakya, özlediğim zamanda geldiğim bir akraba evidir. Eskişehir ile aralarında bir özgürlük, kardeşlik var. Laikliğin daha fazla duyumsandığı yerler olduğunu düşünüyorum. Laiklik, çok önemlidir. Laiklik, benim için “nefes almak” gibidir.  Laiklik olmazsa, nefes de alamayız.

Türk tarihinde bilinen iki büyük kalkışma vardır. Biri, “Garip Hareketi”, diğeri de “İkinci Yeni”! Ama siz, bu şekilde sınırlamıyorsunuz. Üçüncü kalkışma olarak “Gezi Hareketi”ni görüyorsunuz. Ben de Antakya’nın da bu hareketteki önemli yerine dayanarak, bunu sormak istiyorum. Neden Gezi Hareketi?

Gezi direnişi, politik bir direniştir. Ama sadece politik değil, benim için poetik bir direniş aynı zamanda. Şöyle söyleyeyim… Şu an karalıyorlar, kötülüyorlar, ama gezi gençler arasında olan birlikteliği daha fazla arttıran bir hareket oldu. Sadece bir tarafın değil, muhafazakar tarafın da katıldığı önemli bir direniştir.

Orada yalnızca Metin Altıoku’un şiirleri okunmadı, muhafazakar, ama Türk Şiirinin büyük isimlerinden Cahit Zarifoğlu da çok okundu. Bunu dile getirmeye çalıştım. Bu direniş, poetik olarak, her iki tarafın da okunduğu şairler kazandırdı. Önemli bir gelişmedir bu, yeni bir mizah çıktı. Bu hareket, bir hava almaydı, havalandırmaydı aynı zamanda. Bu nedenle, Gezi Direnişini üçüncü kalkışma olarak tasvir ettim.

Dijital Medya’nın, şiiri ve şairi etkilendiğini düşünüyor musunuz?

Şiir ve insanlar, beraber vardır. İnsan, yaratıldığı zaman, şiir de onunla beraber yaratılmıştır. O nedenle sadece edebiyat olarak görmem şiiri, insanın bir parçası olarak da görürüm. Ayrılmaz bir ikilidir. İnsan var oldukça da şiir var olmaya devam edecektir.

Aslında savaşta sızma harekâtı diye bir şey vardır. Şiir de sızma harekâtı gibidir. Dijital olsun, geleneksel olsun, bir şekilde hayata sızar. Kılık değiştirir, bütün değiştirir, ama şiirsel varlığını sürdürür.

Yıllar öncesinde şiir, söylenen bir şeydi, hala söyleniyor. Ama sonra, yazılan bir şey oldu. Bundan sonra görsel de olabilir. Ben, yazmasam da, bu yeniliklere her zaman açığım.

Antakya Gazetesi’nin ve Antakya TV’nin konuğu olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Keyifli bir sohbet oldu. Söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Ben teşekkür ederim. Hatay’a gelmek, ayrı bir mutluluk. Bir de 55 yıllık bir Gazetenin konuk etmesi, yeni oluşumunda yer vermesi ayrı bir mutluluk. Nice yıllarınız olsun. İnşallah Gazetenizin 100. Yılına yetişemem de, 75. Yılınıza yetişirim.

Sizi her zaman bekleriz. Çok teşekkür ederiz.

(Röportajın daha fazlasına ulaşmak ve yeni videolarımızdan haberdar olmak için YouTube üzerinden Antakya TV Kanalına ulaşabilirsiniz.)

Duygu Ertaş

Exit mobile version