Lambaları Takmışız!

Ama binaları  unutmuşuz! GAP Turları ile Mardin, Gaziantep, Şanlıurfa gibi kentlerin rotası üzerinden Antakya’da da mola veren çok sayıda tur otobüsünden inen kalabalıkların eski kente giriş noktasındayız. Zemin ve yapısal sorunların biriktiği bir kısımda, kocaman demir çerçeveli aydınlatma lambalarının verdiği mesajı anlamaya çalışıyoruz! Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan ve kurulma aşaması tamamlanan Türkiye Turizm Tanıtım […]

Ama binaları  unutmuşuz!

GAP Turları ile Mardin, Gaziantep, Şanlıurfa gibi kentlerin rotası üzerinden Antakya’da da mola veren çok sayıda tur otobüsünden inen kalabalıkların eski kente giriş noktasındayız. Zemin ve yapısal sorunların biriktiği bir kısımda, kocaman demir çerçeveli aydınlatma lambalarının verdiği mesajı anlamaya çalışıyoruz!

Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan ve kurulma aşaması tamamlanan Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı için konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın amacı, hem ülkeyi tanıtmak hem de bize yolcu tedariki sağlayan ülkelerde Türkiye’nin markalaşmasını sağlamak. Markalaşma sıkıntımız var. Bir şeyi markalaştırmak istiyorsanız, sürekli tanıtım yapmanız lazım. Sürekli tanıtım yapmazsanız, markalaşma değerinizi kaybedersiniz” ifadesini kullandı.
-TANITIM!-
Bakan Ersoy’un altını özenle çizdiği ‘tanıtım’ ve ‘marka değeri’ konusunda nerede olduğumuzu sorgularsak, nereye varırız? Hep ifade edildiği gibi… Marka değerimiz konusunda kuşkumuz yok, ama! Tanıtım başlığında koordinasyonumuz nasıl? Peki ya o tanıtıma eklediğimiz şehrin tarihi ve kültürü adına ‘hazırlığımız’! O ne durumda?
Tam da bu noktada, eldeki örneklerin ışığında, ‘biz ne yapmıyoruz!’ kısmında ilerleyelim mi?
-BARTIN’DAN!-
Önce gün Sivas’ta, tarihi Şifaiye Medresesi’nin duvarına yazılan sprey boya konusunda yaşanan soruna ‘ceza’ uygulamasını ekleyen Sivas Valiliği örneğini okuyanların ikinci durağı, Bartın oldu. Bartın’ın Amasra ilçesinde, Roma dönemine ait olduğu belirtilen lahit mezara sprey boyayla yazı yazan kişi ya da kişilerin bulunması için çalışma başlatıldı.
Buna dair haber şöyle:

Milattan önce 3000’li yıllarda kurulduğu bilinen, Helenistik, Roma, Bizans ve Ceneviz dönemi yerleşim merkezlerinden olan ve bu dönemlere ait çok sayıda eserin bulunduğu ilçede, Amasra Müzesi önündeki lahit mezar taşına sprey boyayla yazı yazıldığı tespit edildi.
Amasra Müze Müdürlüğü bahçesinde yer olmadığı için 15 yıl önce müze önünden geçen yürüyüş yoluna konulan Roma dönemine ait olduğu belirtilen lahit mezarının üzerine kimliği belirsiz kişi veya kişilerce sprey boyayla “Gülay” yazıldığı görüldü.

Bizde de örnekleri oldukça fazla olan bu soruna dair harekete geçen ve ‘açıklama’ yapma gereği duyan isim ise
Amasra Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Hüseyin Boran oldu. Boran, ilçenin 5 bin yıllık tarihi geçmişe sahip olduğunu söylerken, ‘kurumsal sorumluluk’ adına kamuoyuna şu mesajı verdi:
“Bugün yine tarihi eserlerin üzerine aynı şekilde yazı yazıldığını görüyoruz. Amasra Müze Müdürlüğünün bahçesinde yer olmadığı için bu lahitler sergilenmek üzere 15 yıl önce yürüyüş yoluna konulmuştu. Ancak üzerine yazı yazılması çok üzücü. Bu manzara bize yakışmıyor. Gelen turistlerimizden rica ediyoruz, tarihimize saygı göstersinler.”
-BİZDE Mİ?-
Taş ve ahşabın uyumunda ayakta kalmaya çalışan Antakya evlerinin yorgun bedenlerini sprey boya içinde bırakanların kalabalığı için de benzer açıklamalar ve kurumsal adımlar bekleyenler haksız mı? Peki, Saint Simon Manastırı’ndan Titus Tüneli’ne, benzer problemlerin kendini tekrar ettiği bir coğrafyada, buna dair net ve sert önlemlerin alınmasını bekleyenler! Haksız mı?
Roma dönemine ait olduğu belirtilen lahit mezarın sprey boya ile kararlanan kısımları kumlama yöntemiyle silinecek silinmesine de, Antakya’dan Defne ve Samandağ’a, aynı hikâyenin sahipliğinde duran Hatay ne yapacak? Karar verdik mi?
-AYDINLATTIK!-
Tescilli Antakya’nın kendisi gibi tescilli binalarına büyük demir çerçeveli lambalar takan kent idarecileri için söylenmesi gerekenler mi? Bunu da kent insanı dile getirsin…
U.G. >> İçerideki butik otellerden birinde kalıyoruz. İnanılmaz bir yer bu kent. Şu dar sokaktan içeriye girdikçe, sanki bugünü dışarıda bırakıyorsunuz. Her şey değişiyor. Eski yaşamlar nefes alıp vermeye başlıyor. Restorasyonu yapılan evlerin otel olarak değerlendirilme fikri inanılmaz. Çok memnun kaldık. Dediğiniz kısmı ben de fark ettim. Biraz fazla büyük gibi! Bir de, monte edildiği yapılar kötü durumda, ama lambalar yeni! Biraz çelişki olmuş bu. Yani öncelik sırası şaşmış gibi. Önce binayı onarsalarmış, sonra da aydınlatma kısmına girselermiş. Ama burası Türkiye! Ne derler, bilirsiniz… Buna da şükür!
H.Y. >> Lambası eksik, yolu eksik, kirli, bakımsız, ama her şeyden önce, burası Antakya. Dünya kenti. Buradan ne kadar eksiltirseniz eksiltin, marka, değerinden bir şey kaybetmez. Ama kentin turizm gelirleri eksilir! İşte gözden kaçan detay bu. İnsan, kendi hasadını yaşarmış. Bu kenti yönetmek de, hasattan ne anladığınıza bağlı! Eski kentin içinde yaşayanlardan biri olarak, umudum yok, değil. Umudum hep var. Çünkü bu kent bundan fazlasını hak ediyor.-Tamer Yazar-

Exit mobile version