Kuşkuyu sevmez Martin, karamsarlığı hiç…
Geleceğe dokunmanın bir kırılma anı olduğunu bilir.
Yaşamın dar patikasında, dümeni sonsuzluğa kırmak gibi…
Bir gölgenin rüyası veyahut bütün renkleri değiştiren sıcak bir mevsim…
Hayatın bilinmezliği,
İnişli çıkışlı yayvan dünyası…
Bireyin uslanmaz rotası ve daha bir sürü belirsizlik…
Oysa aşk, dümeni ansızın kırıp farklı bir mecraya yol almaktır…
Heceler buna dahil ama en çok da aşk…
Martin Eden, ucu bucağı belli olmayan girdabın içine sürüklenirken, yaptığı her seçimin adı konmamış bir gelecek olduğunun farkındaydı elbette…
Gösterişli bir topluma sırnaşmak ya da kırılgan bir keşfin akışına kapılmak…
Umudu tüketmeden
Yaşanan tüm algılara rağmen daha kararlı ve daha cesur…
En derinine dalmalıydı mavinin…
“Haritası ya da pusulası olmayan yabancı denizlere sürüklenmiş gemi gibiydim. Ama şimdi artık ben de yönümü bulmak istiyorum…”
20’li yaşlarına kadar çeşitli gemilerde çalışmış, yoksullukla ve eğitimsizlikle mücadele eden sıra dışı bir işçidir Martin…
Ona ilk dümeni kırdıransa kitabın güzel ve zengin kızı Ruth’dur…
Kuşkuyu sevmez Martin, karamsarlığı hiç…
Yaşamın bir kırılganlık anı olduğunu bilir.
Bir gölgenin rüyası veyahut bütün renkleri değiştiren sıcak bir mevsim…
“Buralara nereden geldiğimi biliyorum, gidecek daha çok yolumun olduğunu da biliyorum ve gerekirse dizlerimin üstünde sürünerek de olsa oraya gideceğim.”
Gece gündüz hiç durmadan okuduğu kitaplar ve hedefine ulaşmak isteyen bireylerin o tanıdık sancısı…
Yazılarının yayınlanması için gönderdiği dergilerden aldığı her olumsuz cevap, onu yıldıracağına daha da kamçılıyordu…
Yazmaya karar vermişti ama bu çetrefilli yol insanı en çok kendiyle sınar…
“Seni kitap okuyan insanlarla tanıştıracağım. Hayat, ancak böyle insanlarla bir araya geliyorsan yaşanmaya değer.”
Kendini tanımlamaya başlayan her birey, kalabalığın hastalıklı yönüyle tanışacaktı elbette…
Her türden söylemin etkisiyle, kendi öz şaşkınlığına anlam veremeyen o kalabalığın ince hastalığı…
Tekdüze romanları, tekdüze okumaları…
Toplum üzerinden bireyi kalıplara sokma çılgınlığı…
Kalabalık arasında yaşanan o adımsızlık hali özellikle
Birbirini öven edebi metinleri
Sanat sevicileri…
Ne garip bir çağ değil mi Jack?
Toplumsal girdabın yarattığı travmada başlıyor her şey…
Bireyin birey olmadığı,
Toplumun yarı baygın bir koroya dönüştüğü o gürültülü yalnızlık…
Dün neyse bugünde aynı uçurum…
Martin, yolun sonunda hedefine ulaşmıştı aslında. Ya da Jack London, yarattığı karakterden bunu istemişti…
Doğanın heceleriyle konuşmak, her insanın harcı değildi çünkü…
Toplumun fikirlere değil, paraya ve üne önem verdiğini anlamıştı…
Murad DEMİRKOL