Mevsim

Zihnimize atılan çiziklerin belleği çok sarsıcı… Zamanı yargılayan çağın da… Ve belki adımlarımızı kıstıran yarı gerçekliğin o uzlaşma sancısı…   Her gerçek farklı bir anlamın karmaşasıyla işleniyor, Zamanı kurgulayan bir ritimle… Bir kendini var etme yolculuğu da denebilir Veyahut bilinçli bir kararsızlık… Kim kime sığınsa iyileşir, kim kiminle söyleşse? Olmadık bir sesle irkilmek neredeyse sıradan […]

Zihnimize atılan çiziklerin belleği çok sarsıcı… Zamanı yargılayan çağın da…

Ve belki adımlarımızı kıstıran yarı gerçekliğin o uzlaşma sancısı…  

Her gerçek farklı bir anlamın karmaşasıyla işleniyor,

Zamanı kurgulayan bir ritimle…

Bir kendini var etme yolculuğu da denebilir

Veyahut bilinçli bir kararsızlık…

Kim kime sığınsa iyileşir, kim kiminle söyleşse?

Olmadık bir sesle irkilmek neredeyse sıradan bir an halini almışken, kim kimi sağaltır?

Belleği bir kenara bırakalım

Deneysel bir laboratuarın kapısına açılan dar bir koridora…

Yalnız değiliz hissini çılgınca alkışlayan bir boşluğa…

Yeryüzü hiçbir şeyi tanımlayamıyor,

Eksiltilmiş zamanı hiç

Geleceği yoklamaya çalışan mevsimlik tarım işçisinin sesini…

Gıda kıtlığını…

Yetersiz beslenmeden dolayı ölme riskiyle karşı karşıya kalan milyonlarca çocuğun sesini…

Tırnakları kanatan dilin acısını

Eşit olmayan koşullarda büyümeye çalışanları…

Ağır koşullarda çalışıp sağlıksız ortamlarda yaşamaya çalışanları…

Ulaşımdan, uzun çalışma saatlerine kadar, kulağımızı zorlayan o sesi…

Ancak gündem görünür olmanın derdiyle meşgul ve zihin görünür olana meyilli…

Neredeyse her ana iliştirilen bir gün adı, neredeyse her günü tanımlayan bir görsellik…

Ancak acıyı somutlaştıran anlar hep yalnız… Herkes kendi acısının kabuğuyla sınırlı…

Umutsuz bir gerçekçilik ya da umutsuz bir canlı seviciliğini kuşanmak en acısı…

Görünür olanın sıradanlığına tav olma…  

Kadrajda olanın yemek masasına…

İmza kuyruklarının o tek sıra dizilişine belki

Ama en çok da farkında olamadığımız bilginin kirliliğine…

Zihnimizi bir gölge gibi takip eden, algıyla yoklayan ve tebessümle hizaya getiren o karanlık an…

Birey olmakla toplum belleği arasında gidip gelen bir sarkaç hali…

Esrik sözcüğünü sık sık kullanma diyor bir yanım

Ancak nasıl ifade edilir bilmiyorum

Farkında olduğunu sananların, bakışları başka nasıl ifade edilir?

Bunca algı, bunca hız nasıl tarif edilir?

Kendi yıkıntısını göğüslemeye çalışan bir zihin, varoluşunu nasıl keşfeder?

Nasıl bölünür?

Nesneler,

İmgeler,

Mekânlar…

Nitelikten çok bakışları memnun etme telaşı…

Her şey anlamı içinde yeni anlamlara savruluyor…

Gündüz düşlerine dalamamanın sebebi bu olsa gerek…  

Sizi her daim bir irkilmeyle uyandırıyor…

Acı bir frenle irkiliyorsunuz, bir çığlık,  bir çarkın dişlisi, bir düşüncenin esneyen yorgunluğuyla…

Ancak hemen her güne tanımlama yapan modern çağ her şeyi sıradanlaştırmaya devam ediyor…

Kim kime sığınsa iyileşir, kim kiminle söyleşse…

Olmadık bir sesle irkilmek…

Geleceği yoklamaya çalışan mevsimlik tarım işçisinin sesi belki…

Ağır koşullarda çalışıp sağlıksız ortamlarda yaşamaya çalışan…

Ulaşımdan uzun çalışma saatlerine kadar, kulağımızı zorlayan o ses…

Exit mobile version