Mevsimsel Sanrılar

Adımları savsaklayıp, mesafeden kazanma çağı belki… Gölgeye sığınma kaygısı ya da Ancak her susuşun bir geçmişi olduğunu nasıl anlatmalı… Dehşet içinde çarpınan çığlıkların veyahut altımızdan kayan boşlukların geçmişi… Yalnızsan işitmiyorsun diyor biri, ya da kulağımıza sinen bir kaygı bilemiyorum… Savaşlar bile anlaşılmayı bekliyor, bunca göç ve gözyaşı varken savaşlar bile… “Bir şeyler görünüyor yine de […]

Adımları savsaklayıp, mesafeden kazanma çağı belki…

Gölgeye sığınma kaygısı ya da

Ancak her susuşun bir geçmişi olduğunu nasıl anlatmalı…

Dehşet içinde çarpınan çığlıkların veyahut altımızdan kayan boşlukların geçmişi…

Yalnızsan işitmiyorsun diyor biri, ya da kulağımıza sinen bir kaygı bilemiyorum…

Savaşlar bile anlaşılmayı bekliyor, bunca göç ve gözyaşı varken savaşlar bile…

“Bir şeyler görünüyor yine de çift taraflı aynada…” diye sesleniyor Adnan Satıcı
“bir yüzünde ergimiş ruhun ötekine aktığı”

Kaygıdan sıyrılmak için daha kaç aynayı birleştirmeli?

Gözlerimizi kırpmadan daha kaç ışını?

Hani, adını koyamadığımız o kalabalık var ya…

O çembere kümelenen…

Birbirine benzeyen, birbirinden korkan ve birbirine kaygı biriktiren o kalabalık…

Gürültüsünü başkasına yamayanların mutluluğunu nasıl açıklamalı?

“Bir kapının bir yüzü gökyüzüdür…” diye yazmış Ahmet Özer
Bir yüzünde ağıtı gizlidir tüm annelerin…”

Kara bulutlar birbirini zorluyor veya kışkırtıyor bilemiyorum

Yüzyıllardır biriken bir rüyanın tıkanıklığı gibi

Her bir adımımın ıskaladığı o ilk basamak,

Düzlüğün ortasında, yerden epeyce yüksek bir tepe…

İnsan görmek istediği kadarını görüyor

Ece Ayhan’ın dediği gibi,

Daha ilk sayfalarda karşımıza çıkıveriyor,
Başkasının gözleri…”

Bir yankı dolaşıyor. Nefes alışlarımız, kulağımıza sinen ses…

Ne konuşsak yankılanıp bize dönüyor

Hayattan teselliler araklamanın vakit değil biliyorum.

Daha kaç aynayı birleştirmeli, ordayım işte…

Kaç fırtınayla savrulmalı?

Hayattan daha vahim bir labirenti cümleye dökmek belki

Toz bulutu, kocaman dalgalar ve su alan tekneler…

İlhan Berk giriyor araya

Bir yalnız
Gökyüzünün sözlüğünde…” diye mırıldanıyor sanırım.

Bizi ele veren belleğe fısıldadık her şeyi…

Biraz yalnızlık, biraz özgürlük

Çok sonraları şiddetli geçimsizlik yanıyordu sonra kırmızı ışık…

Akıp giden yolun orta yerinde, kulakları yırtan sebepsiz ve anlamsız bir fren…

Yeni bir hayat kurmak, sırlardan arınmakla başlardı oysa…

Bir sokağın keskin dönemeci ya da bir başlangıcın nefes alıp vermesi…

“Ölürsem açık bırakın balkonu” diye sesleniyor Lorca
“Çocuk portakal yer
“Balkonumdan görürüm onu…”

Sanrı diyorlar, ama umursamıyorum

Bir avuç bir veya bir avuç sıfırı elekten geçirip, suyun üzerinde gezdiriyorum

Yığınların farkında olup da anlaşılmasından ürktüğü renkleri diziyorum…

Herkesin düşündüğü, korktuğu, ayıpladığı, kıskandığı düşleri yakalıyorum…

İkili sayı sistemini konuşmuyorum bile,

Avucumda kalanlar, eleğe takılanlarla bir olup suya düşenlere kızıyor.

Suya düşenlerin tarafını tutuyorum…

Exit mobile version