30 Eylül 2019’da, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrası alınan kararlar açıklandı. Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı, özellikle ABD, Rusya ve Yunanistan’la ilişkilerin yönünü belirleyeceği, gündemden düşmeyecek konular. Türkiye’ye yönelen ana tehditleri ortaya koyması açısından önem taşıyan kararlar. Türkiye’yi uzun yıllar meşgul edecek tehditler.
– Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygılı olunduğu, yeni anayasa temelinde siyasi çözümün desteklendiği vurgusu yapıldı. Bu açıklamayla, başta ASTANA sürecinde yer alan Rusya, İran olmak üzere uluslararası topluma, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğu konusu tekrar duyurulmuş oldu.
– Suriyeli sığınmacıların evlerine bir an önce dönmelerini sağlayacak “Güvenli Bölge” projesinin gerçekleştirilmesine ilişkin samimi gayretlerin daha ileri adımlarla güçlendireceği belirtildi. Böylece, Fırat’ın doğusunda ABD’yle yürütülen görüşmelerin sürdürüleceği ve iki ülkenin birlikte uyguladığı devriye faaliyetlerinin devam edeceği ifade edilmiş oldu. Ancak, millî güvenliğinin sağlanması için gereken iradeyi ortaya koymakta tereddüt edilmeyeceğinin altı çizildi. Yani, ABD’ye, Fırat’ın doğusuna olası bir operasyonun masada olduğu hatırlatması tekrar yapıldı.
– Kuzey Irak’ta yürütülen terörle mücadelenin kesintisiz şekilde ve kararlılıkla sürdürüleceği vurgulandı.
– Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) yetki alanları yok sayılarak, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) diğer ülkelerle yaptığı doğal gaz sondaj çalışmaları nedeniyle Yunanistan ve GKRY uyarıldı.
– MGK toplantısında Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin (MGSB) görüşüldüğü ve uygun bulunduğu belirtiliyor. MGSB’de, ülkede, bölgede ve dünyada meydana gelen gelişmelerin Türkiye’nin millî güvenliğine yönelik etkileri değerlendirilir. Belgede, iç ve dış tehditlere karşı alınacak önlemler yer alır.
MGK açıklamasından ortaya çıkan sonuç: Türkiye Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve Kuzey Irak’ta PKK bölücü terör örgütü olmak üzere üç cephede mücadele ediyor.
15 Kasım 2018’de, ABD Enerji Kaynakları Bakanı Francis Fannon GKRY’yi ziyaret etmiş ve GKRY Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis ile görüşmüştü. Fannon, ABD’nin GKRY’ye doğal kaynaklarından faydalanması konusunda desteğini sürdürdüğünü açıklamıştı. ABD, Suriye’de olduğu gibi Doğu Akdeniz’de de Türkiye’yi tehdit eden cephede yer alıyor.
ABD’nin Suriye politikası çok açık. Suriye’yi parçalamak; Türkiye’ye tehdit olan PYD/PKK terör örgütünü desteklemek ve bölgede haritaları değiştirmek. ABD’yle “Güvenli Bölge” konusunda yürütülen faaliyetler, ABD’nin Suriye’de varlığını meşrulaştırırken; PYD/PKK’ya karşı alınacak etkili önlemleri de geciktirmez mi?
ASTANA sürecinin aktörleri olan Türkiye, Rusya ve İran Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken; Suriye coğrafyasının yaklaşık yüzde 40’ını elinde bulunduran ABD, Suriye’nin parçalanmasından yana politika izliyor. Bu durumda, Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin ABD ile işbirliği yapması Suriye’nin toprak bütünlüğüne ilişkin “Politik Hedefi”ne zarar vermez mi?
Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politik hedefleri nelerdir?
-Türkiye-Suriye sınırındaki PYD/PKK terör örgütünü etkisiz duruma getirmek,
-Terör koridorunu önlemek,
-Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak,
-Suriyeli sığınmacıların ülkelerine emniyetle dönüşlerini sağlamak.
Peki, ABD’yle Suriye’deki işbirliği, Türkiye’nin ortaya koyduğu bu dört Politik Hedefi karşılar mı? ABD’yle Suriye’de Menbiç ve Fırat’ın doğusunda sürdürülen işbirliği, ne yazık ki Türkiye’nin ortaya koyduğu politik hedeflerden hiç birini gerçekleştiremez. O halde, “Güvenli Bölge” konusunda ABD ile işbirliği neden?
Suriye’de Fırat’ın doğusuna harekât ertelenmemeli, Süleyman Şah Türbesi eski yerine konuşlandırılmalı ve PYD/PKK terör örgütü kukla devletçiği önlenmelidir.
Bugün çözüm olarak görülen politikalar, yarın ana sorun olarak karşımıza çıkmamalı. Strateji kuvvet-zaman-mekândır… Stratejide kısa süreli gecikme, gelecekte giderilmesi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir.