Bu yıl 20 Ağustos günü, Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayının ilk günü, Aşure günü ise 29 Ağustos’ta’ta kutlanacak.
Hz. Muhammed’in Fatiha suresi ile Peygamberliğini ilan edip Kur’an’ı tebliğ etmeye başlamasından önce gelenek olarak, Muharrem ayı ve aşure günü diye isimlendirdikleri gün ve aşure yapma geleneği, Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da kutsal sayılır ve uygulanırdı. Yine Yahudi, Hıristiyan veya Müşrik de olsa bütün Arap toplumunda Güneş takvimine göre olmak üzere olan 4 ay Haram Aylar olarak önemsenmekte ve bu aylarda her türlü kavga ve savaştan uzak durulmaktaydı. Ki Tövbe-36 ncı ayette de gelenek olarak haram olan Zilkade (11)-Zilhicce (12)-Muharrem (1) ve Safer (2) (veya Recep-7) aylarına değinilmiştir.
Tövbe-36. Ey iman edenler! Allah, gökleri ve yeri yarattığı günden beri ve ana kitabında koyduğu ölçüler gereği, ayların sayısı on ikidir ve bu aylardan dördü size haram aylar kılınmıştır. Sakın haram aylarda müşriklerle savaşarak kendinize /nefsinize zulmetmeyiniz.
Hz. Muhammed’e iman edenler, bu haram aylar konusuna uymaya devam ederken, Yahudi ve Hıristiyanlara uymamak adına Güneş takvimi kullanmadıkları için belirli bir takvim ve tarih uygulamasız kalmışlardı. Zamanı belirli olayların oluş gününe göre belirliyorlardı. Meselâ; Fil olayı, ficâr savaşı, zelzele yılı, veda haccı yılı ve bazı önemli zatların ölümü gibi olaylar tarih başlangıcı olarak kabul edilmekteydi. Fakat geleneksel olarak Arap toplumunda 1 Muharrem tarihi yine de yılın ilk günü olarak kabul edilmekteydi. Hz. İbrahim’den beri insanın kurban edilişinin son bulmasını kutlama bayramı olarak kutlanan Kurban Bayramının ilk gününden sonraki 20. gün, Muharrem ayının ilk günüdür. Dolayısıyla da Zilhicce ayının son gecesi Hicri yılbaşı olmaktadır. Adem’den başlayarak bu ay, diğer aylardan farklı bir ibad etme /kulluğu ifade etme ayı olarak benimsenen bir aydır.
İslâmiyet’in kısa zamanda yayılmasından sonra ticari ve idari işleri düzenlemede aksaklıklar daha yoğun yaşanmaya ve bir takvim ile tarih konusunun çözülmesi gerekli görülmeye başlandı. Bu sırada meydana gelen olay bunun gerekliliğini bir kat daha arttırdı. Yemen Valisi Ya’la b. Ümeyye, Halife Ömer’e gün, ay ve yılı belli olmayan bir mektup gönderir. Aynı şekilde yılı belli olmayan vadesi Şaban ayı diye kaydedilen bir senet Basra Valisi Ebû Musa el-Eşarî’ye getirilir. Söz konusu senette geçen Şaban kelimesinin, bu yıla mı, geçen yıla mı, yoksa gelecek yıla mı ait olduğu meselesi kesin olarak anlaşılmayınca, bu tarih ve senet ihtilafa sebep oldu ve konunun önemini ortaya çıkardı. Bunun üzerine Halife Ömer, üçüncü ay olan Rebiülevvel ayında bir danışma kurulu oluşturdu ve teklifler tartışıldı. Görüş olarak Ay takvimine göre 12 ay benimsendi. Bazıları Peygamberin vefat gününün yılın ilk günü olmasını, bazıları, Peygamberliğin bildirildiği günü, Halife Ali ise Hicretin yapıldığı günü teklif ettiler. Hicretin yapılmış olduğu Muharrem ayından başlatılmak üzere, Müslüman toplumun baskı ve engellemelerden kurtuluş ayı olması nedeniyle bu teklif kabul edildi. Ve Muharrem ayının ilk günü de, yeni kabul edilen Hicrî Takvimin ilk günü olarak belirlendi. Takvim olarak benimsenen ay yılı, 354 veya 355 gün esasına dayanır ve her yıl 10 veya 11 gün önce biter. Her sene 11 gün önce geldiği için de Hac, Oruç ve Bayram gibi zamana bağlı ibad etme uygulamaları, dönüşüm nedeniyle zaman içerisinde her aya yayılmakta ve her mevsimde yaşanmış olmaktadır.
Aşûra günü Nuh zamanından beri mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi bazı Arap kabileleri arasında oruç da tutuluyordu. Bu bilgi, Bakara-183 ncü ayet de vurgulanmıştır.
Bakara-183. Ey iman edenler! Sizden önceki insanlara oruç /bazı nefslerden geçici fedakârlıklar yapmak ve yardım faaliyetine yönelik çabayı daha da yoğunlaştırmak farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki buna uyarsınız.
Hz. Muhammed 622 yılında Muharrem ayında Medine’ye hicret edince özellikle Yahudilerin aşure günü dedikleri Muharrem ayının 10 ncu gününde oruç tuttuklarını gördü. Nedir bu diye sorduğunda, “Bu büyük, hayırlı bir gündür. Bugün, Allah’ın Musa’yı ve İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u ve adamlarını suda boğduğu, Musa’nın da buna şükür olarak oruç tutmuş olduğu bir gün. İşte biz bugün bunun için oruç tutuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Ben Musa’ya ve onun orucunu tutmaya, sizden daha yakınım ve daha layığım.” buyurdu ve bu orucu devam ettirme yanında Müslümanlara da tavsiye etti ve “Aşure günü orucu bir yılın kefaretidir. Sağ olursam gelecek yıl dokuzuncu gününü de inşallah oruçlu geçireceğim. Dokuzuncu ve onuncu günü oruç tutup Yahudilere muhalefet ediniz.” buyurdu. Böylece de bu günü “Büyük Kefaret Günü” şeklinde sevinç ve kutlama günü olarak kutlamakta olan Yahudilere benzememek açısından orucun Aşure günü ile bir gün öncesi veya bir gün sonrası ilâve edilerek 1-2 veya 3 gün olarak tutulması benimsendi. Ancak Ramazan orucu, aynı yılda tebliğ edilen Bakara suresinin 185 nci ayeti ile farz kılındı.
Bakara-185. Ramazan ayı, insanları doğruya yönlendirici /Hüda /hidayete erdirici, doğ¬ruyu yanlıştan ayırmanın apaçık olan kesin hüküm olan kurallarını içeren olan Kur’an’ın /Furkan’ın indirilmeye başlandığı aydır. Kim Ramazan ayında uygunsa, nefslerine hakim olmak üzere oruç tutsun.
Bunun üzerine de aşure günü oruç tutup tutmamakta Müslümanlar serbest bırakıldı ve Hz. Muhammed bu konuda “Muharrem ayı, Şehrullah, yani Allah’ın önem verdiği aydır, Aşure günü Allah’ın günlerinden bir gündür. O gün orucunu tutmak isteyen tutsun, bırakmak isteyen de bıraksın.” ve “Ramazan ayı dışında en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.” diyerek, Aşure orucunu kişilerin kararına bırakmıştır.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam aşure gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye ediliyor.
Aşure, Arapça “‘Aşara – On” anlamında olup hem Muharrem ayının onuncu günü, hem de Aşure’nin en az 10 çeşit gıdadan yapıldığını tanımlamak üzere kullanılan bir kelimedir. Bir inanışa göre bu yemek Nuh peygamber tarafından tufanın son gününde gemide kalan gıda çuvallarının dibinde kalanların bir kazanda kaynatılmasıyla yapılmaya başlandığı, diğer bir inanışa göre de Peygamberin torunu Hüseyin’in Yezid’in askerleri tarafından kuşatılmaları sırasında yapıldığı şeklindedir. Yine bir görüşe göre, Muharrem ayının ilk 10 gününde Hz. Adem, Nuh, İbrahim, Yunus, Yusuf, Yakup, Musa, Davut, Eyyüp ve İsa olmak üzere 10 Peygambere özel nimet ve ikram verilmesi, ayın bu günlerinde olmuştur.
Sevgili Peygamberimiz’in torunu Hüseyin’in 680 yılında bu ayın ilk 10 gününde aç ve susuz bırakıldıktan sonra 10 ncu gününde Kerbela’da şehit edilmesiyle, Muharrem ayı, Müslümanlar için sevinç ayı yerine acı bir hatıranın yıldönümüne dönüştü. Matem Orucu tutulacak gün sayısı da zamanla ve özellikle Alevi toplumunda ve diğer bazı gruplarda 1-3 günden Kerbela katliamının Muharrem ayının ilk 10 gününe dayandırılarak 10 güne veya 12 imam inancına dayandırılarak 12 güne çevrildi. Fakat 10 ncu gün Aşure günü olarak ve daha sonraki Muharrem ayı günlerinde aşure yapılması şeklinde devam ettirilmiştir. Bu oruçta sahur yapılmaz ve 24 saat sonra oruç bozulur.
Muharrem ayının özellikle oruç günlerinde yas tutulur, düğün ve benzer eğlence yapılmaz, bazı Dünya nimetlerinden uzak durulur, bıçağa el sürülmez, hiç kimseye ve canlıya eziyet edilmez, üzülmesine neden olunmaz, dedikodu yapılmaz, Oruç günlerinde de et yenmez ve su içilmez. Su ihtiyacı genellikle sulu gıdalardan sağlanır.
NOT: NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN Tercümesi”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM” ve “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”