Mültecileri dışlayan anlayış

Dönüştürülmeli! Hatay’daki son tartışma başlığında, “…unutmamalıyız ki, yabancı düşmanlığı, en büyük beka sorunlarımızdan biridir” diyen Gazeteci-Yazar Menekşe Tokyay, sığınmacılar meselesinin, saldırgan bir tutumla ve zorla geri gönderme tehdidiyle çözülemeyeceğine işaret etti. 400 bini aşkın Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Hatay’da, “artan nüfusları ve yaratabilecekleri siyasi riskler” başlığında fitili ateşlenen tartışma, “Hatay’dan Ankara’ya yansıdı, konuya Hatay […]

Dönüştürülmeli!

Hatay’daki son tartışma başlığında, “…unutmamalıyız ki, yabancı düşmanlığı, en büyük beka sorunlarımızdan biridir” diyen Gazeteci-Yazar Menekşe Tokyay, sığınmacılar meselesinin, saldırgan bir tutumla ve zorla geri gönderme tehdidiyle çözülemeyeceğine işaret etti.

400 bini aşkın Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Hatay’da, “artan nüfusları ve yaratabilecekleri siyasi riskler” başlığında fitili ateşlenen tartışma, “Hatay’dan Ankara’ya yansıdı, konuya Hatay Valiliği de dahil oldu. Kamuoyu gündeminde birinci sıraya taşınan başlığı ele alan isimlerden biri, GazeteDuvar’daki köşe yazısıyla, Gazeteci-Yazar Menekşe Tokyay oldu.

-ENTEGRASYON!-

Bu konudaki yazısında, “Bu kördüğümün anahtarlarından biri, eşit temelde entegrasyon politikalarına ağırlık verilmesi ve mültecileri dışlayan anlayışın dönüştürülmesidir” diyen Tokyay, “Sığınmacılar konusunda herkes yerleşik söyleme, kalıplara ve davranışlara sıkı sıkıya bağlıyken, artık yeni bir söylemin inşasına odaklanmak gerekiyor. Ve bunda siyasi iktidar kadar muhalefete de önemli görevler düşüyor” tespitinde durdu.

On iki yıl sonra Hatay’ın demografik olarak elimizden gideceğine, Suriyeli bir başkana teslim edileceğine ve uzun vadede aynısının Türkiye genelinde de geçerli olacağına, yeni doğan dört çocuktan üçünün Suriyeli olmasından ötürü Türklerin azınlığa düştüğüne dair söylemlere dikkati çeken Gazeteci-Yazar Menekşe Tokyay’ın dikkati çeken değerlendirmesi özetle şöyle:

– Kimisi isteğe bağlı, kimisi de istem dışı koşulların sonucunda göç etmiş olan sığınmacılar, bir ülkenin demografik yapısını bozan bir beka sorunu mudur, yoksa sığınmacıların topluma entegrasyonuna yönelik doğru ve sürdürülebilir modellerin geliştirilmemesinin tehlikesini mi tartışmaya açmak gerekir?

– Hatay Kaymakamı, Suriyelilere çilek ekimini öğrenmeleri için fon bulup, onları yerel ekonomiye dahil ederken, bunu kötü bir şey olarak mı sunmalıyız, yoksa aynı Suriyeli, akşam evine ekmek getirecek gelirden yoksun olduğunda doğuracağı kriminalite sorununu mu düşünmeliyiz?

– Konuya farklı bir coğrafyadan yaklaşalım… 20 milyonun üzerinde göçmene ev sahipliği yapan Almanya’da, Türkiye kökenli bir belediye başkanı olması, Almanya’nın demografik yapısını bozar mı? Ne Almanya, ne de Hollanda, Türkiye kökenli kişilerin yönetici pozisyonlara yükselmesiyle bir bozulma yaşadı. Tam tersine, demokrasiye ve çok kültürlü yaşama dair inançlar tazelendi.

– Burada sığınmacıların günah keçisi haline getirilmesi üzerinden evrilen ve medyanın sorumsuz aktarımlarının da etkisiyle çok tehlikeli uçlara savrulan tartışma, aslında sığınmacıların toplumdaki dengeleri bozup bozmaması üzerine değil, toplumun ırkçılığa karşı nasıl eğitileceği, sosyal medyada gördüğü tek bir cümlelik demeçle yan komşusuna sırf Suriyeli olduğu için saldırmakta beis görmeyen insanların nasıl demokratikleştirileceği olmalıdır.

– Yabancı düşmanlığı öyle güçlü bir virüs ki, bir noktada kişiyi kendine yabancılaştırır, kendi kimliği dışındaki herkesi kalın duvarlar örülü bir zindana iter ve bu üstünlükçü bakış açısıyla, aynı zamanda kendi yaşamını da zindana çevirir. Bu, zihinsel bir tutukluluktur aslında.

– Bizlerin, bir Suriyelinin belediye başkanı olup olmayacağını tartışmamız yerine, sorunları kompartmanlaştırıp, genciyle yaşlısıyla çocuğuyla bu sığınmacıların Türkiye’deki entegrasyonunu, sosyal uyumunu ve kamu hizmetlerine erişimini sağlamanın en etkili ve kalıcı yollarını geliştirmemiz gerekiyor.

Tamer Yazar

Exit mobile version