Geçtiğimiz hafta Madrid’te toplanan NATO zirvesinde, İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya katılması yolunda karar alındı.
Toplantı öncesi İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya katılması yolundaki isteğinin, ülkemiz tarafından veto edileceği yolundaki açıklamalar ve söylemler sonuçsuz kaldı.
İktidar kanadında, İsveç ile Finlandiya tarafından ülkemiz arasında imzalanan yaptırımı olmayan mutabakat muhtırası sonucu Türkiye’nin istediğini elde ettiği yolunda açıklamalar yapıldı. İktidara destek veren basın da bu konuda, üzerine düşeni yerine getirdi ve toplantının Türkiye’nin istediğini elde ettiği bu nedenle olumlu sonuçlandığını tanımlayan yazılar yazıldı, görüşler ortaya atıldı, bu doğrultuda yapılan açıklamalara yer verildi.
Tarafsız basın ise, daha ihtiyatlı bir tutum izlemek suretiyle toplantının nasıl gerçekleştiğini ve kimlerin kârlı ya da zararlı çıktığını gösteren doğrultuda bir yol izledi.
NATO zirvesi daha henüz sonuçlanmış, toplantıda konuşulanlar belleklerden silinmemiş ve yazılanların ise mürekkebi dahi kurumamış iken, NATO’ya katılma isteğinde bulunan İsveç ile Finlandiya’nın mutabakat muhtırasına yan çizmeye başladıkları görülmüştür.
Bu gelişmeler bize bazı hususların hatırlanmasına neden olmuştur.
Ataerkil toplumlarda, içeride kükreyen aslan, dışarıda süt dökmüş kedi. Anaerkil toplumlarda ise, içerde süt dökmüş kedi, dışarıda ise kükreyen aslan olunur özdeyişini anımsattı.
Bu nedenle dış ilişkilerde konuşulurken, neyin geleceği, neyin gideceği araştırılmalı ve buna göre bir yol haritası çizilmelidir.
Eğer kâr ve zarar hesapları yapılmadan hareket edilirse, bundan büyük zararlarla çıkılacağı hatırdan uzak tutulmamalıdır.
Nitekim Madrid’de ki NATO toplantısında da bu durum ortaya çıkmıştır.
Her ülke kendi çıkarları doğrultusunda kararlar almış, kendi beklentilerine yanıt olabilecek bir tutum ve davranış içerisine girmiştir.
Toplantıya giderken, esip gürlemek ve arkasında durulamayacak sözler söylemek doğru bir hareket olmasa gerek.
Hiçbir ülke kendi yararı söz konusu olmadıkça, diğer ülke yararına olacak kararları almaz, adımlar atmaz ve söylemlerde bulunmaz.
Bu hususu akıldan uzak tutmamak suretiyle bir dış politika izlenmesinin yararlı olacağı kanısındayız.
Bu nedenledir ki genç Türkiye Cumhuriyetini kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşları, yurtta sulh cihanda sulh ilkesini benimsemiş ve bu ilke doğrultusunda hareket etmek suretiyle, genç Türkiye Cumhuriyetinin etkin, saygın ve sözüne güvenilir bir devlet olduğunu tüm dünyaya kabul ettirmiştir.
Şu husus hatırdan uzak tutulmamalıdır: NATO öncelikle ABD’nin ve daha sonrada Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin istekleri ve beklentileri doğrultusunda kararlar alır.
Bu istekler doğrultusunda NATO’ya yön verilir, bu beklentiler doğrultusunda da adımlar atılması sağlanır. Nitekim İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya girme isteklerinin kabulü yönündeki görüşte buna göre belirlenmiştir.
Diğer ülkelerin bu beklentiler doğrultusunda alınacak kararlara uymaması beklenemez.
Bu hususlar göz önünde bulundurulmak suretiyle bir yol haritası belirlenir ve konuşmalarda ona göre yapılır ise, daha doğru ve daha olumlu sonuçlar alınabileceğini hatırdan uzak tutmamak gerekir.
Şimdi NATO’ya girmeye istekli bulunan İsveç ve Finlandiya bu oluşuma davet edilmiştir.
Önümüzde bir yasal prosedür daha bulunmaktadır. O da bu iki ülkenin NATO’ya girişinin parlamento tarafından onaylanmasıdır.
Hiç olmazsa bu aşamada, gelişmeleri iyice takip etmek, meslekten yetişmiş diplomatların önerilerini dinlemek ve bu öneriler doğrultusunda hareket ederek hiç olmazsa parlamentodan onay çıkması sırasında, gereken adımları atarak kararların mümkün olduğu kadar olumluya çevrilebilmesi için çaba sarf edilmesi gerektiği kanısındayız.
ABD ile Avrupa’ya hakim olan devletlerin beklentilerini de hatırdan uzak tutmayarak gelişmeleri dikkatle izlemek gerekir.
Bunu hatırdan uzak tutmayarak ve yurtta sulh cihanda sulh ilkesi doğrultusunda gerekenler yapılmalı, gerekli kararlar alınmalı ve adımlar atılmalıdır.
Hatırlatıyoruz…
nabiinal@hotmail.com