Bir zamanlar üç kıtada at koşturan, geniş bir alanda egemenlik kuran Osmanlı devleti, yüzünü aydınlığa, çağdaşlığa, ilime ve bilime çevirme yerine çağdışı kalmış bir anlayışa çevirerek ,o doğrultuda adımlar atarak , ortaçağ karanlığına batmaya başladığı için, gelişen dünya devletleri tarafından hasta adam olarak tanımlanmış, Osmanlı devletinin sonunun geldiği görülüp anlaşıldığı içinde emperyalist güçler tarafından taksim edilme yoluna gidilmek istenmişti.
İşte bu aşamada yüzü aydınlığa dönük, dünyadaki gelişmeleri izleyen, ilime ve bilime saygılı, teknolojinin tüm gelişmelerini ülkesinde uygulatmak isteyen bir insan, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarak Anadolu’nun üzerine çöken tüm olumsuzlukların dağılması, aydınlanma güneşinin sonsuza dek ülkemizi aydınlatabilmesi için kurtuluş mücadelesinin ilk adımını attı.
İşte o kişi “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” idi.
O günden bu yana neredeyse bir asra yakın bir zaman geçti.
Atatürk’ün sözleri, tespitleri, uyarıları, attığı ve atmak istediği adımların isabeti her geçen gün kendini daha çok belli etmeye başladı. Bunun sonucu olarakta aramızdan ayrılmış olmasına rağmen ona gönül verenler, Onu daha çok anmaya ve aramaya başladılar.
O’nu sevmeyenler, O’na gönülden bağlı olmayanlarda, O’nun hazırlayıp geliştirdiği ve yaşama geçirdiği ortam içerisinde, O’nun sağladığı imkânlardan, O’nun devrimleri ile oluşan kurallardan yararlanmaya ve sağlanan olanakları kullanmak suretiyle bir yerlere gelmeye, birşeyler edinmeye ve bir yerlere gelebilmek, bir şey edinebilmek içinde O’nun devrimleri ile sağlanan kurul ve kurallara sığınmaya başladılar.
Özetle O ve dava arkadaşları ile birlikte Anadolu insanının da onlara olan yürekten bağlılık ve desteği sonucu, Genç Türkiye Cumhuriyeti devleti varlığını sürdürmeye ve sonsuza dek sürdüreceğini tüm dünyaya duyurmaya başladı.
İşte; biz bugünlere geldi isek, biz dünyanın sayılı devletleri arasında olduğumuzu söyleyebiliyor isek, biz çağdaş bir dünya içerisinde yerimizin olduğunu ve geri kalmış ülkelere örnek olabileceğimizi biliyorsak, tüm bunları Atatürk’e, onun dava arkadaşlarına ve elbette ki onlara destek veren yüce Türk ulusuna borçluyuz.
İslam dünyası içerisinde laiklik ilkesini benimseyen ve ödünsüz uygulamak isteyen devletlerin ilk sırasında Türkiye yer alır.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti İslam dünyasında laiklik ilkesini uygulayan ve bu nedenle de diğer ülkelere örnek olma yolunda olumlu adımlar atabilmiş ise, bunu yine Atatürk ve dava arkadaşlarına borçludur.
Özetle bugünlere gelişimizde en büyük etken, Atatürk ve dava arkadaşları ile onların yaptıkları devrimlerdir.
Bunun böylece bilinmesinde sayılamayacak kadar çok yararlar vardır.
Bu tespitimizi neden yaptığımızı ve gündeme taşıma gereğini duyduğumuzu sorarsanız yanıtını şöylece vermemiz mümkündür: Son zamanlarda dozunu daha da arttıran bir Atatürk karşıtlığının başını alıp gitmekte olmasıdır.
Atatürk’ün yıllardır yerinde bulunan heykelleri sökülüyor.
Paralardan Atatürk’ün resimleri kaldırılmaya kalkışılıyor.
Atatürk’ün adının verildiği alanlardan, caddelerden, parklardan, statlardan isimleri kaldırılmaya çalışılıyor.
Mili eğitim müfredatındaki Atatürk ile ilgili bölümler ya tamamen çıkartılıyor ya da kuşa çevriliyor.
Yani Atatürk ilke ve devrimlerini içlerine sindiremeyenler bir karşı devrim hareketi başlatmak suretiyle O’nu ve yaptıklarını tamamen unutturmak istiyorlar.
Ama düşünülmüyor ki; bugünlere gelişimiz, bu ortamın sağlanabilmesi ve hatta karşı devrim isteklerinde bulunabilmesi de Atatürk ve dava arkadaşlarının sağladıkları imkânlarla oluyor.
Eğer Atatürk devrimleri olmasa idi,eğer Atatürk ilkeleri yaşama geçirilmemiş olsa idi ve eğer laik bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış olsa idi, Atatürk’ü sevenlerde ,sevmeyenlerde bugünlere gelebilirler miydi?. Var olabilirler miydi?…
Önce herkesin bu soruyu kendine sorması ve doğru yanıtını aldıktan sonra hareket etmesi gerekir. Eğer bu soru sorulur ve doğru yanıtı verilir ise, bilinmelidir ki Atatürk karşıtları da yanlışlarını anlayacak ve hatadan dönmenin erdemlilik olduğu kuralı gereği ondan özür dileyeceklerdir.
Bu nedenle biz sormak istiyoruz. Bu Atatürk karşıtlığı, bu Atatürk düşmanlığı neden?.. .
Herkesin şapkasını önüne koyup bu soruya doğru yanıt verebilmesi, ülkenin geleceği açısından, çok ama çok büyük bir önem taşımaktadır.
Zira bilinmelidir ki, O olmasaydı acaba bizler ne olurduk, ne durumlara düşerdik, ülkemizde hangi emperyalist güçler egemenlik sürdürmeye kalkarlardı?…
Bakınız ülkemiz ne zaman sıkışık bir duruma düşse, zor günler kapımızı çalmaya başlasa hemen Atatürk’e ve O’nun ilke ve devrimlerine sığınılıyor. Bu gerçeği de hatırdan çıkarmamak, unutmamak gerekir…