Nice 8 Martlara…

Dün, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de “8 Mart dünya kadınlar günü” kutlandı. Dünya kadınlar günü kutlamalarını, kadın-erkek eşitliğine içtenlikle inanan, kadının ailenin, toplumun ve insanlığın ayrılmaz bir parçası olduğunu, kadının yüceliğini gerçekten içlerine sindirenler kutladığı gibi ,buna gönülden inanmayan, hatta kadını ikinci sınıf bir birey olarak kabul edenlerde, görüntüyü kurtarabilmek için kutlar göründüler. Bir […]

Dün, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de “8 Mart dünya kadınlar günü” kutlandı.
Dünya kadınlar günü kutlamalarını, kadın-erkek eşitliğine içtenlikle inanan, kadının ailenin, toplumun ve insanlığın ayrılmaz bir parçası olduğunu, kadının yüceliğini gerçekten içlerine sindirenler kutladığı gibi ,buna gönülden inanmayan, hatta kadını ikinci sınıf bir birey olarak kabul edenlerde, görüntüyü kurtarabilmek için kutlar göründüler.
Bir tarafta kadının en azından erkeklerle eşit olduğuna, toplum içinde yadsınamayacak üstün bir yeri bulunduğuna, kadının olduğu her yer ve ortamda, seviyenin daha üst düzeye çıkmakta olduğuna gönülden inanan ve bu nedenlerle kadına özel bir yer ve değer verenler bulunurken, öte yandan kadını kafes arkasına sokmak isteyen, onu bir cinsellik objesi olarak gören, kadının yerinin kocasına ve ailesine hizmetin gerçekleştirileceği alan olduğuna ve bu nedenle de kadın-erkek eşitliğinin söz konusu olamayacağına inananlar.
İşte dünyamızın birçok yöresinde olduğu gibi, ne yazık ki ülkemizde de ,bu iki görüşte olanların bulunduğunu izlemekten büyük bir üzüntü duymaktayız. 21. yüzyılda böylesi bir çağdışı zihniyetin tamamen sonlandırılamamış olması ve varlığı ile etkinliğini az da olsa devam ettirme olanağını bulması oldukça kaygı vericidir.
Kadın ile ilgili olarak yapılan kamuoyu yoklamalarında ne yazık ki ülkemiz alt sıralarda yer almaktadır.
Örneğin: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksinde ,145 ülke arasında 131. sıradayız. Bu demektir ki sonlarda , neredeyse birinciliği yakalamış oluyoruz.
Yine kadınlara yönelik ekonomik katılım ve fırsat eşitliği göstergesinde de ,144 ülke içerisinde 123. yüz.
Bunlara ek olarak ta kadınlarımız, eğitime ulaşım, siyasete katılım, ekonomiye katılım fırsatları sıralamasında da, 144 ülke arasında son sıralarda yer alabilmektedir.
Şu sıraladığım endeksler dahi ülkemizde kadına yeterince hak ve değer verilmediğine, onun olması gereken üst düzeye ulaşabilmesi için gerekenin yapılmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Eğer 21. yüzyılda, kadın-erkek eşitliği tam olarak gerçekleştirilememişse ve yine kadına karşı uygulanan şiddet, kadın cinayetleri, küçük yaşta evlilikler, kadının 2. sınıf birey olarak görülme anlayışı sona erdirilememişse, bunda eğitime yeterince önem verilmediğinin, çağdaş eğitimden yoksun kalınmak suretiyle oluşan tablonun önemli bir yeri olduğunu unutmamak gerekir.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile birlikte eğitime gereken önemin verilebilmesi doğrultusunda adımlar atılmış, yasalar çıkartılmış ve uygulamaya konulmuş idi. Bunların en önemlisi 3 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren 3 devrim yasasıdır. Tevhid-i tedrisat yasası ise bunlar içerisinde en önemlileri olarak gösterilebilir. Buna dünyada eşine az rastlanılan ve gelişmekte olan ülkeler tarafından örnek alınan köy enstitülerini de ilave etmek gerekir.
Eğer biz çağdaş eğitimi eksiksiz olarak uygulayıp, köy enstitülerini, oy hesapları nedeniyle ölüme mahkûm etmese idik, bugün kadın-erkek eşitliğinin sağlanabilmesi, kadınlarımızın toplum içerisinde yüce bir yerde olabilmesi için çaba sarf etmez ve bu uğurda mücadele sürdürme durumunda olmaz idik.
Ama ne yazık ki; Diğer devrimlerimizde olduğu gibi, bu konuda da ileriye gideceğimize geriye doğru adımların atılmasının yollarının açılmasına ya ses çıkartılmadı yada çanak tutuldu.
Gele gele bugünlere geldik.
Cumhuriyetin ilanından bu yana aradan geçen 94 yıla rağmen hala kadının 2. sınıf birey olduğu yolunda atılan adımlara, söylenen sözlere, takınılan tutum ve davranışlara tanık olunabiliyorsa, bunda kabahati başkalarında aramak yerine kendimizde de aramalıyız.
Bu nedenle, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında, kadının toplum içerisinde üstün bir yere gelebilmesi için gereken adımların atılmasında, ön görüsü ile büyük katkısı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu görüşe gönülden bağlı olan herkese yürekten teşekkür etmenin bir borç olduğu kanısındayız.
Gelecek 8 Martların, kadının en az erkekle eşit olduğu, toplum içerisinde hak ettiği yere ve konuma ulaştığı, gücünün ve yüceliğinin tam olarak takdir edildiği bir ortam içerisinde kutlanabilmesi beklentisi ile nice 8 Martlara diyoruz….

nabiinal@hotmail.com

Exit mobile version