Yaşamda, kabul edelim ki bazı işler, çaba alanları özeldir. Sanat, kültür, hekimlik gibi öğretmenlik de böyledir.
Çimento, demir, hesap, matematik konusu bir yapının doğru yapılmadığı anlaşıldığında söküp yeniden yapabilirsin. Ne ki insanı söküp yeniden yapamazsın. Böyle bir olanak yoktur.
Bu bize neyi gösterir?
Öğretmen özel yetiştirilmiş kişidir. Öğretmen çocuk, insan tinini (ruhunu) çok iyi bilir, ona uygun davranır.
Öğretmen sorunsuz öğrenci isteyemez. Bu ağır sorumluluğu üstlenemeyeceğini anlayanlar öğretmen olmamalıdırlar.
Eğitbilim bilmeyenden öğretmen atanmaz. Ayrıca giderek yok Diyanet ‘tendi, yok camidendi, gömütlüktendi, tarikattandı ders veremez. Ne mi olur? Çocukların tin sağlığı bozulur ve söküp yenileyemezsiniz.
Öğrencileriyle bir bütün oluşturan öğretmen özünü özgür, bağımsız, adanmış, gelecek yapıcısı duyumsar. Bu çok güzel bir duygudur. Dolayısıyla öğretmenlerin her biri benzersiz ve biriciktir. Aralarında ayrımlar, yönetsel ast üst ilişlileri kurmak kabul edilemezdir ama son onyılların baskı yöntemlerindendir. Oysa başöğretmen, müdür kasıtlı ve yapay ayrımlardır. Müdür ancak yönetsel, büro işlerini izler, o kadar. Ne ki günümüzde okul ağasına dönüşmüştür. Ya diğer ayrımlar? Sözleşmeli-kadrolu, atanamayan-atanan (devede kulak), dersane-devlet.
Bir zamanlar Prof. Dr. Aziz Sancarların yetiştiği kamu okulları yine bilerek niteliksiz bırakılmıştır. Dersane ve özel okul her derde deva. Üniversiteye hazırlık ve üniversitenin işkence sürecine dönüşmesiyse besbeter.
Oysa Türkiyemizin çok güçlü eğitim kökleri var. Bir biçimde toplumsal bilinçte yaşayan kökler bunlar. Bilge Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün güçlü öngörüsü bu alanda da kendini gösterir. Tevfik Fikret‘ten el alır. Millet Mektepleri (1929), Eğitmen Kursları (1936), Neşriyat Kongresi (1939), Köy Enstitüleri (1940)… Bu eylemler, devrimler aynı zamanda baştan sona öğretmen yetiştirmekle ilgilidir. Bu eşsiz işin doruğu köy enstitülerinde her okulun, bölgesine özgü ders koyma yetkisi vardır. Kars’ta kayak, Trabzon’da balıkçılık… Enstitü yönetiminde öğrenci de söz ve pay sahibidir. Eleştiri kanıksanmıştır. Her öğrenci sürekli okur. Doğu-Batı klasik kitapları Düşünür-Bakan Hasan Âli Yücel’in üstün çabasıyla yayımlanmaktadır. Öğrenciler Tolstoy, Dostoyevski, Balzac, Zola, Gorki, Pestalozi, Kerzenştainer, France gini adları okuyarak yetişirler. Okulların diğer mimarı İsmail Hakkı Tonguç (Tonguç Baba)’tur. Öğrenciler öğretmenlerini o denli içten sever sayarlar ki Yücel ile Tonguç’u halaya çağırırlar!
Günümüze dönersek, öğretmen, bir hekim gibi sürekli okumalı ve yazmalıdır. Her öğretmen düşünür olmalıdır. Özüne yoğun emek vermelidir. Diğer alanlarla ilbili birikim kazanmalıdır. Resim, müzik, yontu, felsefe, toplumbilim, tiyatro… Kahvehanede zinhar kıraat eylememelidir. Yeri geldiğinde, içlerinden bir kurbanlık çıksın deyu beklememelidir. Öğretmen haysiyetli insandır.
Tüm özverili öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutlarım.