Son zamanlarda giderek artan şiddet haberleri, kaygılarımızın direncini yokluyor sanki…
Neredeyse her gün bir başka cinnet haberiyle sarsılıyoruz…
Gerek görsel medya organları, gerekse sosyal medyanın olumsuz etkilerini de göz ardı edemeyiz elbette…
Tam da böylesi bir kırılma anında okumak, sorgulayarak ve canlılığın sorumluluğuna sığınarak okumak…
Kendine ait olabilme meselesi biraz da…
Herkesin her şey olduğu,
Laf kalabalığının bilginin önüne geçtiği,
Ekranların şiddet dizileriyle kuşatıldığı bir süreçte okumak… ;
Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı eserinde; “Yapabildiğim tek şey, sadece okumaktı. Kitaplar, büyük coşkular, zevkler, acılar veriyordu bana; bu nedenle onlardan çok faydalandığımı söyleyebilirim. ” diye yazar…
Görsel medyanın insan zihnini hangi tekniklerle etkilediği aşikâr…
Televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu başında günde ortalama 7-10 saatini harcayan insan sayısında ki artış…
Dizilerde hep bir cinayet, şiddet…
Tam da böylesi bir kırılma anında okumak, sorgulayarak ve canlılığın sorumluluk bilinciyle okumak…
Zülfü Livaneli, Konstantiniyye Oteli adlı eserinde; “Zehirli dumanın boğulma derecesine getirdiği genç ciğerlerden, yürek paralayan öksürüklerle birlikte tarihin başlangıcından beri şiddetle karşılaşan masum insanların değişmez çığlığı yükseliyor: Neden? Neden? Bu şiddet neden?…” diye yazar
Okumak
Ezbere dayanmayan, şablonlara inat, bağımsız ve her şeyi anlama çabası gösteren olgun bir dönüşüm evresi…
Sevginin, sesin, rengin ve doğanın hızla tüketildiği bir süreçte okuma haritasına yayılan sade bir yolculuk…
Oğuz Atay ise Tutunamayanlar adlı eserinde; İnsanlar! Neden kaybolup gitmeme seyirci kalıyorsunuz? Benden ne kötülük gördünüz? İnsanlar, duygusuz bir telaşla kaçışıyordu. Çok zayıfladım insanlar!…” diye yazar
Bireyin ve özellikle doğanın toplum eliyle örselendiği bir çağ. Farkında olmak ya da soyutla somutun ikileminde yaşanan iz düşüm hali.
Görmek
Daha derinine,
Köklerine inmek…
Ama okuyarak, sorgulayarak…
Larry D. Rosen, Dağınık Zihin adlı eserinde, “Cihazımızı açtığımız an dikkatimizi kendine yönlendiren ve bir sonraki kaynağın ne kadar kolay erişilebilir olduğunu hatırlatan sayısız uygulama karşımıza çıkıyor. Artık kendimizi, telefonların küçük ekranlarının, tabletlerimizin orta boy ekranlarının, bilgisayarlarımızın daha büyücek ekranlarının ve HD televizyonlarımızın dev ekranlarının önüne park ediyoruz…” diye yazmış…
Televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu başında günde ortalama 7-10 saatini harcayan insan sayısında ki artış…
Tam da böylesi bir kırılma anında okumak, sorgulayarak ve canlılığın sorumluluk bilinciyle okumak…
Murad DEMİRKOL